08-12-2006, 12:22 | #121 |
|
Dün bütün bir gün...
Dün bütün bir gün,
belirsiz adımlarla dolaştım Bursa'yı, vitrinlerde delice bir yılbaşı telaşı, simler ve gözalıcı dekorlar donatmış dört bir yanı, mankenlerde bile, o cansız bakışlarda,sanki gerçekliği aradım. Hani tek bir ağız hareketi görsem, sanırsınız ki el sallayacağım. Koşuşturan insanların arasında kayboldum. İşporta tezgahlarında , ekmek kavgasındaki gencecik insanlara baktım, ve tam Heykelönünde, kent müzesinin arka aralığında, yere diz çökerek oturmuş, gitar çalan topluluğa takıldı bakışlarım, uzun saçlı oğlanlara, hippi özentili darmadağınık saçlı kızlar, tempo tutarak , çığlık çığlığa, çağı yakalama kavgasında... Oradan upuzun bir geçişle , Ulucaminin avlusuna düştü yolum, yem verdim kuşlara, bambaşkaydı buradaki efsunlu dünya, oradan Tophane sırtlarına çıktı adımlarım, bugün ayaklarım beni nereye taşırsa oradayım, kayıtsız şartsız, bugün hem baş,hem ayak bana, bu adımlar. Tophane çay bahçesinde, tüm Bursa ayaklarımın altında, ve hava,AYAZ MI AYAZ, sevgililer göz göze,kol kola, sarınmışlar kalın paltolara, oturdum bir masaya, içimi ısıttı içtiğim duble çay, ve gördüğüm kuşbakışı manzara. Oradan MURADİYE sırtlarını dolaştım, Hisardaki surların içine gömülü, taş evlere hayran kaldım, Nalbantoğlu, ve tekrar HEYKELÖNÜ eve dönüş yolu, Fimaya uğradım, bir iki cd ve kitap aldım, Kızlisesi formalı kızları izledim, Kafkas pastahanesinde hayat aynı eskiden olduğu gibiydi, en büyük hovaralığımızdı o yıllar, ayak üstü kestaneli pasta ve yanında taze sıkılmış portakal suyu,ya da limonota Pastahanenin dekorundan başka, fazlaca birşey değişmemişti, içeriye baktığımda buralarda... BURSA'nın sokaklarından ve geçmiş yıllardan, izler silinmemiş kaldırımlardan... Gazetelerimi ve Setbaşı fırınından yeni çıkmış taze ekmeğimi alarak, YEŞİL CADDESİNİ İZLEYEN, O yolları yenilenmiş parke bulvarda, hızlı adımlarla yürüyerek, döndüm ait olduğum dünyaya. Bursa'dan izlenimler/ |
09-12-2006, 13:10 | #122 |
|
Bu senin farkın!
Bir başkaydı seni solumak,
seni hissetmek ve seni duymak, bir başkaydı. Her zamankinden ne farkı vardı, bu sabah içtiğim çaydaki sıcak dumanın, ne farkı vardı yıldızlara dokunmanın, söye bir tanem, farklıydı herşey, sence de öyle değil mi, Bir başkaydı, karşında olmanın farkı, yani , bu senin farkın. |
12-12-2006, 14:40 | #123 |
|
Yağmur.
Yağmur var şu an Bursa'da,
gözlerim gibi buğlandı, penceremde camlar, şemsiyem sen oldun, pardüsem yüreğin, sanki, sımsıcak koyun postu gibi ısındım varlığında. Ne sağnak işledi saçlarıma, ne soğuk değdi parmaklarıma. Sanki, şöminenin yanıbaşındaymış gibi, ocakta yanmaktayken meşe odunlar, ve ışığın yansırken sokağıma, yeşille mavi arası hareler doldu mısralarıma. Hiçbirşey soğutmadı beni, hiçbirşey. Anlıyor musun beni? Yokluğun kadar hiçbirşey dondurmadı dizelerimi... Yağmur var şu an Bursa'da, sesini duyuyor musun? Caddeleri yıkayan suyun, saçaklardan süzülen yağmurun farkında mısın? Sanki yağan her damla, bana seni anımsatmakta canım, beni duyuyor musun?? 12.12.2006/14.34 Nilgün Çakıcı |
13-12-2006, 13:31 | #124 |
|
Medeniyetin kiri.
Akşam 20 haberlerine,şiddete,teröre,
egoizme,ve yeryüzünde yolunda gitmeyen herşeye, taşsız sopasız bıçaksız,sadece sessiz ve medeni bir isyandır bu mısralar. KİR ****** Nasıl bir kir yayıldı semaya, bilemezsin. Gri,kurşuni bir toz bulutu, sardı her yanı, kokusu genzimi yakan, boğucu bir akrep gibi, ya da katran karası bir zehir, sardı tüm benliğimi. Neydi bu? Kükürt benzeri, bulanık rüzgarın söylemek istediği... Neydi? Neydi? Neydi? Neredeydi kir? Hangisi daha kirliydi, ve en güzeli hangisi? Dokunduğum herşeyden, dinlediğim her sesten, uzattığım her elden, korkar oldum o anda, yığılarak kalakaldım, odamdaki koltuğa. Nasıl bir kir yayıldı semaya, bilemezsin. Arınması imkansız, mümkün değildir solumaya. Hoşgörüp, anlamaya çalışmak da boşunadır,boşuna. Yanıtı da yoktur. Buralara kadar nasıl yapıştığı da meçhul, sadece kükürt kokusu ve siyah bir toz bulutu, yapıştı inançlarıma,inatçı boyasıyla, kazındı kaldı kalemimin ucuna. Nasıl bir kir bulaştı, bilemezsin! Umutlarıma,dağlar yükü kaygılar eklendi, katarlara yüklendi yankıları, patlayan bombaların... Yerlerde cansız cesetler, gölgesi düştü henüz yaşanmamış genç ömürlerin masmavi bulutlara... Sular bendinden taştı, bulutlar asfalta serildi sandım, sandım ki o an, anaların koynunda can veren günahsız canlar, dirilerek,tekrar ağlayacaklar ve Avrupa'da sadece, kartpostallarda yaşayacaklar. Öyle bir kir ki bu, yüzyıllar boyunca, bizimle yol alacak, fütürsüzce ve böylesine bir AHLAKSIZ bir cüret ve bakışla... NİLGÜN ÇAKICI 13.ARALIK 2006/12.36 |
15-12-2006, 12:00 | #125 |
|
Merak...
Gün gelir,
kaybolur bu limanda, sessizce demirleyen gemiler, aynı geldikleri gibi, teklifsizce... Fırtınalara ve dalgalara yenik düşerek, geri dönüp giderler. Ne ses kalır onlardan yana,ne bir nefes. İskelenin kıyısında, aç martıların kanat çırpınışlarının dışında, tek bir canlı bulamazsın, o masmavi sularda... Gün gelir, kaybolur bu limanda, sessizce demirleyen gemiler, toplayarak tüm yaşamı, umudu da peşine takarak, sessizce uzaklaşırlar. Ne gittiğini duyarsın, ne bir selâm kalır arkalarında, ne de en ufak bir sedâ! Sadece efsunlu,derin bir sessizlik, ve koskoca bir merak. Acaba şu an nerededir? Kimbilir hangi limanda demirlidir? İşte o gölgesi bulutlara vuran görkemli gemiden arda kalan , sadece koskoca bir meraktır, engellenmesi imkansız bir yas ve yüreği kesen acı bir mızrak. O masmavi sularda, sessizce uzaklaşarak giden geminin ardından. 15.12.2006/12.00 |
15-12-2006, 12:09 | #126 |
|
Kaybetmeden önce=
Sevdiklerimiz içindi bu dizelerim...
Duygusal anlamda sevgililerimiz olduğu kadar, annemiz,babamız da olabilir, çocuklarımız, yeğenlerimiz kuzenlerimiz de, aynı ofiste çalıştığımız dostlarımız da, kapı karşı komşumuz da... Hatta apartmanın giriş kapısında, her sabah karşılaştığımız site sakini (ALİ BEY,ASUMAN HANIM,kapıcı RASİM EFENDİ'de de olabilir. Mesela yani! Hani hep günaydın! İyi akşamlar! Nasılsınız? Diyemediğimiz ve hep içimizde kalan bu kısa cümlecikleri onlar taşındıktan ya da vefat ettikten sonra içimizden geçiririz ya! Birbirimizin kıymetini,henüz yaşıyorlarken, henüz yakınımızdayken bilmemiz gerekir, diye düşünüyorum. Haksız mıyım? NİLGÜN |
15-12-2006, 16:15 | #127 |
|
Çiy Taneleri...
Zaman,
bir çığ gibi büyürken, şehrimin sokaklarında, sessizlik hakimdi, sabahın ayak basmamış parke taşlarında. Henüz, yapraklar düştüğü ilk andaki kadar taze, henüz, çiy taneleri kaybolmamıştı düştükleri yerde ve ben tam o anda, yeşille sarının raks ettiği ilk adımlarda ve sabahın efsunlu ilk ışıklarında, seni yazarım kaldırımlara, böyle umutsuzca. Beni anlıyor musun? Nilgün Çakıcı |
16-12-2006, 11:27 | #128 |
|
Git!
Git! Saçların savrulurken,
kül rengi rüzgârda, habersizce kapıyı aralayarak, gidiveren kedim gibi, ya da kafesinden firar eden kanaryam... Bakacağım öylece, sessizce ardından. Bir elveda bile demeden, arkasına bile bakmadan, harfleri kilitleyen, yarattığı enkaza aldırmadan, ve yüreğinin kepenklerini, paslı zincirlerle üzerime indiren, gülüşün kadar zalimdi ve, saçların kadar dağınık ve de acımasızdı, bu akşam bana olan sözlerin ve ben seni, odamdaki kedim, kafesindeki mavişim kadar bile özlemeyeceğim ve yolunu da beklemeyeceğim, bilmiş ol. Hadi git, gitmek istiyorsan, sen bilirsin... 15.12.2006/17.00 Nilgün Çakıcı |
17-12-2006, 11:39 | #129 |
|
Nota.
Ne zaman,
efsunlu bir nota düşse yüreğime, içimi yakan, Julia'dan Memanuella, ya da ALPAY'dan, Kıraç'dan hüzünlü bir parça, sen dolarsın... Anlamını çözemediğim bir acı, sanki bıçak yarası, sanki, her hançerinde sarar yüreğimi, dinmeyen kan damlası. Ne zaman, sana dair bir şarkı düşse odama, içimi yakar, yokluğunun umarsızlığı. |
17-12-2006, 20:03 | #130 | |||||||||||||||||||||||
|
nilgün hanım;güzel bir kaleminiz var..şu mektup türü şiirler hep güzel gelir bana.siteye ayırıcak çok zamanım olmadı bir kaç aydır..sanırım sizi yeniden okumaya başlayacağım.yüreğiniz hiç dert görmesin.
|
18-12-2006, 09:54 | #131 |
|
Şiir üzerine.
Teşekkürler sevgili Güler,
Ben de sizin şirlerinizi beğeni ile izliyorum. Şiir ve edebiyat,resim gibi,heykel gibi,mimari gibi,yaradılıştan gelen bir doğal yetenek isteyen branşlar. Tabi,buna zaman, tecrübe, estetik ve yaşanmışlıkların artıları da eklendiğinde,ortaya çok daha olgunlaşmış ve oturmuş mahsüller çıkıyor. Ben şiir yazarken, genellikle kalem kullanmıyorum.Klavyeden yazarak, ya da o an yolda ya da herhangi bir yerde isem şayet; cep telefonunun mesaj bölümüne taslak halinde geçerek, evde düzenliyorum. Bu bir hissiyat meselesi,yazıp çizenler,edebiyat ile ilgilenenler beni anlayacaklardır. Ne zaman? Saat kaçta? Nerede? Esin geleceğini planlayamadığınız için de kimi zaman, yataktan fırlayarak karşımıza çıkan ilk alternatife, kağıt ve kalem, klavye, daktilo her ne varsa masamızın üzerinde o anda ona sarılarak karaladığımız da çok olmuştur öyle değil mi? Ben tarz olarak, serbest vezin diyorum ısrarla. Kendimi mısralarda özgür bulmak yaratıcılığımı tetikliyor. Bu konuda üstad Ran'dan etkilendiğimi de yadsıyamam. Biz birbirimizi onaylayalım ya da eleştirebilelim ki ; şiir adına ortaya güzellikler saçılabilsin. Sevgiler. |
18-12-2006, 11:05 | #132 |
|
Yuva özlemi...
Bu şiirim,
Çocuk Esirgeme Kurumlarındaki tüm yavrularımıza hediyem olsun. --------------------------------- Ah bir sıcak yuvam olsa benim de, diğer çocuklar gibi! Akşamları top oynadıktan sonra, açacak bir kapım, yatacak sıcacık yatağım, ve yanağıma ılık bir öpüş kondurarak,İyi geceler yavrucuğum! diyerek, üzerimi örten bir babam. Ah bir sıcak yuvam olsa benim de, Hani babacığım olsun demiştim ya az önce, bana kızsın bağırsın isterse, hatta kulağımı çekip,dövse bile razıyım, hatta harçığımı kessin isterse, vitrinde çok istediğim, fenerbahçe formasını almaktan vazgeçse de razıyım. Yeterki yanmda bir anacığım ve gölgesiyle kuşatan babam olsa. Şimdi benim umutlarım, bu yatakhanenin, demirden karyolalarına bağlı, nasıl da özlüyorum, hiç sahip olamadığım anne ve babamı... Ah bir sıcak yuvam olsa, annem sofaramızda, sigara börekleri kızartsa, yanına da dumanı üzerinde çay. Nasıl da sevgiyle sarılırdım boynuna? Anneciğim, ellerine sağlık diyerek, diz çökerdim ayakucunda. Ah bir sıcak yuvam olsa, Kardeşlerim dönse etrefımda halka halka, odamdaki rafta boy, boy oyuncaklar, masamda boyama kitapları, bilgisayarın ekranına, kalpler donatıp renk renk boyasam, diğer çocuklar gibi! Yanaklarım al, al olsa... Ah bir sıcak yuvam olsa, Pazar sabahları, ben burada çok üşüyorum, biliyor musunuz? Soğuktan değil, yalnızlıktan, ana eli değmedi benim hiç saçlarıma, şefkatle dokunmadı, biliyor musunuz? O sıcacık bir çift göz değmedi bakışlarıma, Siz hiç pazar ve bayram günlerinde, terkedilmişliğin acısı nasıldır, bilir misiniz? Siz hiç sevgi açlığı çektiniz mi? Akranlarınız okula annelerinin yanlarına koyduğu kekleri yerken, onları delice kıskanmanın ne olduğunu bilir misiniz? Nereden bilebilirsiniz ki? Yatakhanede gecenin tam orta yerinde, ana kucağının yoksulluğunu, ya da baba ocağının yokluğunu... Bilemezsiniz! Oysa ki ben, çok iyi bilirim, bayram şekerlerinin rengini, çikolata kokano bayram sabahlarında, o kahrolası acıyı ve çaresizliği... Ben çok iyi bilirim. Ben çok iyi bilirim. Tüm hayata bu demir karyola ile bağlanırım, tutkularım camdan sızarak içimi donduran aralık ayının ayazıdır., Noel babayı da sevmiyorum artık, Ben oyuncak falan istemiyorum, Ben kumandalı arabaları da istemiyorum, duyuyor musun beni Noel Amca? Bana anneciğimden, babacığımdan tek bir harf getir, yalvarırım. Geri al,benden, başucuma bıraktığın tüm oyuncakları ve getirdiğin ne varsa... Ah bir sıcak bir yuvam olsa, ben de oynasam, diğer çocuklar gibi, evimizin arka balkonunda, defterime ev resimleri çizsem, yanına da anne ve baba, orta yerine ben kurulsam, ah şöyle doya doya, resimlerle de olsa! özencimi alsam... Nilgün Çakıcı/Bursa 18.aralık 2006/11.05 |
20-12-2006, 05:20 | #133 |
|
bir eleştiri değil, sadece paylaşım..
edebiyatçı kişiliğinize ve her anınızı, kızınızı, damadınızı, kısaca yaşamınızı kağıda dökme sevdanıza sonsuz saygım var..
ben şair değilim.. bir eleştri değil yazdığım; ama içinde parfüm, villa, lüx kamara, kalamar, dolar geçen mısralarınızda rahatsız olduğumu, yüzümü buruşturduğumu ve içimden buna gerek yokmuş dediğimi bilmenizi istedim.. elbette herkesin bir anlatım biçimi vardır ve siz hayatınızdaki nesnelere mısralarınızla hayat vermekten hoşlanabilirsiniz..kalamar, orada kutlamanın bir simgesi belki? ben ise daha çok duyguların nesneleştirilmesinden hoşlanırım.. mesela Hayyam der ki; ' sevgili, seninle biz pergel gibiyiz, ne kadar dönersek dönelim çevremizde, er geç başbaşa verecek değil miyiz? ' buradaki ( nesne ) pergel rahatsız etmiyor beni, ama sizin kızınızla lüx kamarada yediğiniz ( hayal ettiğiniz ) kalamar iştahımı açmıyor.. bizimle paylaştığınız duygularınızdan ötürü teşekkür ederim, paylaşım paylaşımı doğurur, ben de duygularınızı duygularımla paylaştım.. hoşçakalın.. |
20-12-2006, 11:05 | #134 |
|
Bizim onlar.
Bizim olanlar!
Karyolalarındaki ilk uyanışlarında, esnemelerinde bile,yalnızlık duyulur, nefeslerinde sessiz bir çığlık, korkuyu görürsün hayata dair ve çelimsiz bir ıslık, titreyen dudaklarında... Anneye özlemdir söylenen şarkıların tüm notalarında... Anneye özlemdir, kendilerinden bile saklamaya çalıştıkları, taze çörek kokar umutları, hani o anne eli ile pişirilip, sofraya donatılan kahvaltı sofralarında, işte o koku kadar taze ve buram buramdır o bakışlar. Zayıf kanat çırpınışlarıda, pır, pır eder gonca kadar yeni; el değmemiş, gül kokulu, ince gülüşleri, ne kadar sevgiye hasrettir bilseniz o ufacık yürekleri. Etekleri uçuşurken dondurucu soğuk rüzgarda, uçurtmalara özlemdir, kısaca babaya hasrettir, masmavi bulutlarda,baharı bekleyişleri... Diğer çocuklara, çocukça bir sitem vardır, ders kitaplarına her dokunuşlarında, umutsuz yarınlarında, tedirgin sabahlarında, keskin, bıçak kadar ince , acıtan soluklarında, hep aynı yalnızlık okunur bakışlarında. çocuklardır onlar, benim, senin, onun, HEPİMİZİN OLAN ÇOCUKLAR, yani kısaca, yani kestirmeden onlar bizim, bu günümüz,yarınımız. ONLAR, BİZİM ÇOCUKLARIMIZ... Nilgün Çakıcı/Bursa 20.12.2006/10.34 Korkuyorum. Korkuyorum,karşılaşacağım tablodan, izleyeceğim bakışlardan, kendime veremeyeceğim hesaplardan, Ya bana tutup da içlerinden biri bağırsa; -Neredeydiniz? Onca yapayalnız saatlerimizde, kimsesiz bayram arifelerimizde nerdeydiniz? Diye kızıp, haykırsa, ne diyeceğim onlara, ne yanıt vereceğim? Pardon, Unuttuk sizi affedin mi? Kendimiz vardık,bu nedenle hiç düşünemedik mi? Ne diyeceğim kendim adına, ne? ne? ne? İşte bu korkularla, geleceğim yanınıza, sizin dünyanıza ilk kez , diyeceğim tüm yüreğimle: -Merhaba! |
20-12-2006, 12:06 | #135 |
|
keyifle okudum şiirlerinizi. elinize , yüreğinize sağlık nilgün hanımcım
|
21-12-2006, 10:02 | #136 |
|
Sevgili Eftal,
Düşüncelerinizi son derece saygı ile karşıladığımı bilmenizi isterim. Beğenmemiş olabilirsiniz.Ama sayfaları açarak okumuş olmanız bile benim için özel bir gelişmedir. İşte şiir böyle birşey. İnsan kendi ekseni içinde yay çizerken,kendi dairesi içindeki helozonlardan aksedenleri yansıtabiliyor. Bu yayın ekseni zamanla genişleyecek ve bu aşılan kilometreler mısralara da yansıyacak. Oradaki kalamar;gemi güverteleri vs. burjuvazi özentilerini yansıtmıyordu.Sadece zor bir süreç yani öğrencilik amacı ile yuvasından ayrılan kızıma bir mavi yolculuktan yayılan ılık bir rüzgârdı. Anne olmanın yan etkileri işte |
21-12-2006, 10:55 | #137 |
|
Tophane Sırtları...
Ulu bir çınarın gölgesindeyim,
dalları semaya uzanan. Ne içimde bir korku, ne gam, tasa, şimdi ben engelleyemediğim, sonsuzluk duygusunun doruklarındayım... Tarih kokar, yağmur değen her karışında, siyahla karışık kahve tonu toprağında, içimi ferahlatır doğa, bu manzarasıyla. Tophane sırtlarındayım. Tüm Bursa dev bir tablo gibi serilmiş, tam karşımda. Ahşap bir masanın yanıbaşında, anlamını kestiremediğim, gizli bir huzur ve sefa, sarar bakışlarımı. Sıcak demli bir çay, soğuğa inat,ısıtır avuçlarımı. Çisil çisil yağmur yağmada, masalar bomboş, sığınmışlar, duman altı çay ocağına! Bu sessizliğin sefasını, tek başına çıkarmanın keyfi bu belki de, , tarihin bu enginliğinde, restore edilen burçlardan yayılan efsanevi renkler eşlik eder, tarih kokan caddelere... Çakırhamam'a inene kadar, beynimdedir hâla nakışları, ulu çınarın. Ne şahane yerdir, şu Tophane sırtları. Ne zaman ki; herşeyden kaçıp uzaklaşmak istesem, sığınırım bu ulu çınarın kucağına... 21/12/2006/10.54 |
22-12-2006, 22:02 | #138 |
|
sevgili nilgün hanım,
ismimle bana hitap edişinizi bir şiir gibi algıladım.. teşekkür ederim inceliğiniz için.. |
26-12-2006, 15:41 | #139 |
|
Kar.
Kar yağıyordu bu sabah,
kentimin kırmızı çatıları, bembeyaz bir örtü ile donanmıştı. Çocuklar şen, çocuklar cıvıl,cıvıl, ellerinde eldivenler, başlarında annelerinin ördüğü, kalın şapkalarla, neşeyle koşuşturmaktalar sokaklarda... Nedense ben sevinemedim, doğanın bu ak dokusuna, içini dolduran soğukla kendini anlatan kar; ne yazık ki coşkuyla HOŞGELDİN, diyemiyorum sana... Evi olmayanlar gelir aklıma, her kar yağdığında, tenekelere doldurulan kartonları yakarak, ısınmaya çalışan, o yüzleri yorgun, hayata küs çocuklar gelir aklıma. Başları da çıplaktır üstelik, ne kalın şapkaları vardır, ne de onlara yün şapka örecek sevecen anaları... Sığınacak bir can, kollayacak insan bulamayıp, sokakların acımasız kanunlarında, tek başına kavga veren o çelimsiz bakışlar, yansır evimin duvarlarına... Ben işte o zaman, kahrolurum yağan karın, bembeyaz dokusuna her yaslandığımda... İçim acır ayağımı her bastığımda. Çocuklar sokakta neşeyle bağırır çığlık çığlığa, işte yağıyor yağıyor yaşasın,kızaklar ve kardan adam... Oysaki ben görürüm yüreğimde, o kimsesiz,evsiz,aç ve çaresiz çocukların, soğuktan kaçmak için, ateşte ellerini ovuşturduklarını, görürüm, her kar yağışında... Nilgün Çakıcı/26.12.2006/10.20 |
26-12-2006, 15:46 | #140 |
|
Eftal'ciğim,
yorumlarınızı bekliyorum. Hoşça ve dostça kalın. |
31-12-2006, 00:11 | #141 |
|
kırmızı olan, çatı..
sevgili nilgün hanım,
umarım haddimi aşmadan şiirlerinizle ilgili birkaç şey söylemek istiyorum, ki izni daha önce sizden almıştım şiirinizde vermiş olduğunuz duyguyu hissediyorum, ama daha çok sizin ne hissettiğini hissediyorum, yani siz yerine geçip bakasım geliyor.. Kar yağıyordu bu sabah, kentimin kırmızı çatıları, bembeyaz bir örtü ile donanmıştı. okurken sizi hayal ettim pencerenin önünde kentinizdeki karın yağışını izlerken ki yüz halinizi, oysa ben de izlemek isterim o karı ben olsam söyle yazardım bu mısraları: yağan kardı sabahta, kırmızı olan , çatı; ve beyazdı örtüsü.. ama daha önce de dediğim gibi herkesin sözcükleri biçimlendirişi farklıdır, ben mısraları değiştirdim; çünkü okurken karı izleyin istedim, benim o karı izleyişimi değil, şiirlerinizde sizi yani somut varlığınızı çok hissediyorumm, bu da konsantrasyonumu bozuyor; çünkü sizi şekillendirmeye çalışıyorum şiirin içinde.. haddimi aştıysam özür dilerim.. |
04-01-2007, 15:20 | #142 |
|
Önceki yazınıza vediğim yanıtta da yazdığım gibi,
TÜM ELEŞTİRİLERİNİZE SONSUZ SAYGILIYIM. Bir şiiri düz yazıdan ayıran tek şey hecelerin ahengidir. Burada amaç; salt karın yağışını tasfir etmek olsaydı, geçerdim tuvalin başına, resmederdim.Amatörce de olsa iyi çizgilerimin olduğunu söyler çevremdekiler.Güzel resim yaparım. Ama şiir bu kadar kolay değil,tamamen o anda ne hissettiğinle doğru orantılı. Çok başarılı ve esenlik dolu yeni bir yıl dilerim. Nilgün. |
04-01-2007, 16:32 | #143 |
|
Ne güzel!
Ne güzel şey anlamak seni,
bir gazetenin kalın harflerle yazılmış, ana haberlerini okurcasına. Çerçevemin pervazlarından sızan, ayaz gibi. İçimi dondursa da soğuğun, ne kadar buz tutsa da ömrümün saçaklarından akan yağmurun, yine de ıslanmam,üşümem yok olmam. Ne güzel şey anlamak seni, eşkiya akşamlarda, kovalamak peşini alaca karanlıklarda, kurşun sesleri yankılanırken ölüme yakın adımlarımda, her umudumu kırışın, ölüm olur cansız cesedime. Ama ne yaparsan yap, kızamam sana, kırılamam. Ömrümün son demi ellerinde, ve sen bunu çok iyi bilirsin, bir çift yeşil göz, bekler gelişini, her ayak sesinde, yolunu gözler ve ne güzel beklemek seni, uykusuzlukların pençesinde, yırtıcı bir leopar gibi parçalar sensizliğimde saatlerimi, Ne güzel, ne güzel, ne güzel şey, sevmek seni, böyle sereserpe acı çekerek ve fütürsüzce... Nilgün. 4.01.2007 --------- |
06-01-2007, 16:13 | #144 |
|
Bazen.
Bazen,puslu, soğuk
ve karanlık kış sabahında, düşersin aklıma, yüreğimi bembeyaz bir kar kaplar, başımda bere,boynumda leylak rengi atkıyla, adımlarım sana giden yolları, ayaklarım kayar, bazen düşerim baş aşağı, kaldıranım da olmaz, kalırım öyle tökezlediğim yerde oracıkta, acı içinde doğrulmaya çalışırım, kendimle baş başa, beni anlıyor musun? Bazen,penceremden bakarım, selamın söylenir telefon tellerinde, kuşların fısıltılarında, senden gelen,yollar ötesi kanat çırpışlarda, sayarım sana dair tüm merhabaları... Bazen,kimsenin duymayacağı kadar, sessiz bir melodi olur rüzgarın sesi, bazen de yağmurun tınısı, çınlar kulaklarımda, sen dolarsın tüm yaşamımda. Bazen,içtiğim suda, resmin düşer bardağa, hasretin dolar odama. En olmadık yer ve zamanda, kah dinlediğim bir şarkı, kah okuduğum kitabın sayfalarında, hiç ummadığım bir yolun, tam kavşağında, çıkıverirsin karşıma, Bunu ne planlarım, ne engellemek geçer aklımdan, Ama çoğu zaman işte, çıkarsın yoluma. Bazen yorulurum, bazen kurulurum varlığına. En yok olduğum anlarda bile resmin çizilir toprağa, adın yazılır yaprakların damarlarına, mevsimsiz mürdümler dolar erik ağacına, güller goncalar verir, dut ağacı yana eğilir, meyveleri, olmadan yere serilir, Ne zaman sesin duyulsa, bahar zannedilir burada, beni anlıyor musun? 2007/den esintiler. ------------------- Nilgün. 6 ocak./16.12. |
20-01-2007, 17:33 | #145 |
|
Teröre lanet.
Barışa prangalar vuruldu yine.
Barışa prangalar vuruldu yine, kan damladı papatyaların tam ortasına, sessizce pusuya yatarak ölüm, pis bir namlunun ucunda, patladı namussuzca barışın şakaklarına, asfalta süzülen o kan, barışa ihanetti. Cehalete, sevgisizliğe, aramızda sinsice gezen terörün provokatörüne, zincirlendi kimliğimiz, tutuldu ulusça tüm nefesimiz, yitirdik bahar meltemlerini sanki, taa tüm benliğimizde... Barışa prangalar vuruldu yine, kan damladı güvercin kanatlarda, özgür uçuşlara, kir bulaştı silah sesleriyle barış şarkılarına, bu ölümün zalim sesiydi, vurgun yemiş zavallı bir acziyetin son eseriydi, ülkem semalarında VE BEN İSTİYORUM Kİ; duyulmasın artık silah sesleri, kan damlamasın sokaklarıma, kirlenmesin bembeyaz papatyalar... Nilgün Çakıcı/20.01.2007/17.26 |
21-01-2007, 11:57 | #146 |
|
Sağol -Varol
Nilgün Hanım;
İyi ki varsın,sanki benim duygularımın da tercumanı ve sözcüsüsün.Beynine,yüreğine ve eline sağlık.Saygılarımla. Not:Sabah gazetesinden Sayın Yılmaz ÖZDİL 'de sanki benim düşüncelerimi köşesine aktarmış. Zamanın olur da okursan memnun olurum. |
21-01-2007, 12:43 | #147 |
|
Kutlarım , Nilgün hanım tüm tüm insanların duygularına tecrübe olmuşsunuz .
Evet ülkemizde barış olsun Barış .kıyılmasın ulusumuza, kıyılmasın insanlara ,kirlenmesin sokaklarımız ,solmasın çiçeklerimiz barış istiyoruz barış. |
25-01-2007, 12:46 | #148 |
|
Sensizliğin rıhtımındayım yine...
Seni sevmek nasıl bir duygu biliyor musun?
Hani günün ilk ışıklarında, sahilden uzaklaşır ya teknesinde bir balıkçı, ağlarını atarak derin sulara, beli belirsiz bir umutla, bakar ya maviliğin lutfuna, işte aynı öyle bilinmezliğin ufkunda, o ağlara dolan balıklar gibisin bana, o gün bana kaç tanesin bilemeden, yaklaşırım yanına, ya hiç gelmezsin, ya da binlercesin. Ya da teknenin kürekleri gibisin, çektiğim her kulaç, bir nefes gibi,ya da bir seda gibi,çınlayarak kulaklarımda, yaklaşır usulca yanıbaşıma, ya sahiline olabildiğince yakınlaşırım, ya da çok uzaklarındayım hâla, ne yaparsam yapayım, başaramam sana yaklaşmayı. Belirsizlik kuşatır dört bir yanımı, ne bir haber gelir senden yana, ne sesin duyulur. Aynı balıkçının denize açılması gibi, kıyıya varana kadar, sensizdir beynimin odaları, sensiz ve sessiz... Nilgün Çakıcı/25.01.2007/12.45 |
25-01-2007, 19:22 | #149 |
|
nilgün hanım,
size dostça bir tavsiye, bence bir kaç edebiyat dergisine abone olmalısınız. böylelikle çağdaş şiirden haberiniz olur. ada (trabzon) bireylikler akatalpa kitap-lık şiiri özlüyorum mühür üç nokta varlık ardıç kuşu andız berfin bahar adıyok adam sanat koridor budala damar düşe-yazma e kül virgül yasak meyve yaratım kertenkele yedi iklim düş okulu www.dusokulu.com dergileri ilk etapta aklıma gelenler. |
26-01-2007, 09:44 | #150 |
|
Sn.Akbaba,
editörlüğünüzü yaptığınız site ile de ilgileneceğim. Ben şiir yazarken o an kalemimi harmanlayan duygu yoğunluğunu dile getiriyorum. Çağdaş şiire yakın olmak ya da kalıplara sığmak gibi bir kaygım olmaksızın yazıyorum. Ama bu konuya da özenle dikkat edeceğim. Sevgiler. |
Şu anda Bu Konuyu Okuyan Ziyaretçiler : 1 (0 Site Üyesi ve 1 konuk) | |
|
Benzer Konular | ||||
Konu | Konuyu Başlatan | Forum | Yanıt | Son Mesaj |
Nilgün'ün Kaleminden:Paylaşımlar | NİLGÜN SEYMEN | Yazdıklarımız - Yazdıklarınız. | 160 | 11-01-2019 13:34 |
Aforizmalarından Seçmeler/nietzsche | Av.Habibe YILMAZ KAYAR | Site Lokali | 34 | 06-08-2009 14:52 |
Türk Hukuk Sitesi (1997 - 2016) © Sitenin Tüm Hakları Saklıdır. Kurallar, yararlanma şartları, site sözleşmesi ve çekinceler için buraya tıklayınız. Site içeriği izinsiz başka site ya da medyalarda yayınlanamaz. Türk Hukuk Sitesi, ağır çalışma şartları içinde büyük bir mesleki mücadele veren ve en zor koşullar altında dahi "Adalet" savaşından yılmayan Türk Hukukçuları ile Hukukun üstünlüğü ilkesine inanan tüm Hukukseverlere adanmıştır. Sitemiz ticari kaygılardan uzak, ücretsiz bir sitedir ve her meslekten hukukçular tarafından hazırlanmakta ve yönetilmektedir. |