Mesajı Okuyun
Old 12-08-2004, 23:02   #6
isfen

 
Varsayılan

Suat Bey,
bahsettikleriniz hiç şüphesiz yemleme anlamına gelecektir ve Alman mevzuatına göre cezaî müeyyideyi gerektirecektir. Hatta AlmanCK’daki düzenlemeye göre hakimin menfaat sağlaması cezayı arttırıcı unsur sayılmaktadır. Ancak bahsettiğim uygulamanın zorluklara sebep verdiğini de belirteyim. Memurun her hediyeye kuşkuyla bakması ve hatta kendisine gösterilen her nezaketi menfaat sağlama olarak görmek zorunda bırakılması da istenilecek şey değildir. Bir örnek vermem gerekirse: kürsüsünde çalıştığın Hocam, bu konularda – belki de biraz Alman Ekolü’nden olması hasebiyle – çok titiz. Bu sene Türkiye’deki meslektaşının davetlisi olarak tatil yaptı, ama Türkiye’den gelen bu davete henüz evet deme aşamasında, meslektaşından gelecek sene kendisinin davetlisi olarak Almanya’ya gelmesine yönelik söz aldı. Böylelikle karşılıklı olarak “menfaat“ sağlandığı için arta kalan tek taraflı bir menfaat olmadığı düşüncesini taşıyor. Ve hatta bu sene Antalya’da sunmuş olduğu bir tebliğde şunu örnek verdi: Türkiye’ye ziyaret gittiğimde meslektaşımın eşine sunduğum çiçeğin değeri 30 Euro. Onun da buraya geldiği zaman benim eşime sunduğu çiçeğin değeri 35 Euro. Demek ki arada, 5 Euroluk bir “menfaatim“ var, ama bu da sosyal uygunluk bağlamında ciddiye alınmayacaktır. Bu düşüncelerin bir profesör tarafından tebliğ konusu yapılması, konunun Almanya’da ciddi sorunlara yol açtığını göstermektedir. Zira memur da bir insan olarak toplumun parçasıdır ve nezaket ve hediyelerin de yer aldığı sosyal hayata uymak zorundadır. Uygulamada takriben 40 Euro’yu aşan hediyelerde savcılık soruşturma açmaktadır. Yani 40 Euro’ya kadar varan bir hediye sosyal uygunluk çerçevesinde ceza hukuku açısından önem taşımamaktadır. Bundan dolayı, memurlara hediye edilmek üzere hazırlanmış ve değeri 40 Euro’yu aşmayan hediyelerden oluşan ekstra kataloglar bulunmaktadır. Bunu aşan miktarın hediye olarak alınabilmesi için – hediyenin talep edilmemiş olması şartıyla ve hediye alınmadan önce veya alındıktan hemen sonra – ilgili üst mercinin kendi yetkileri çerçevesinde bu hediyenin alınmasına izin vermesi gerekmektedir. Böylelikle bir şeffaflığın oluşturulması amaçlanmaktadır.
Kısaca demek istediğim, bahsettiğim bu düzenlemeye temelde ihtiyaç duyulmakla beraber bunun zorlukları da beraberinde getireceği bilinmelidir. Profesörün veya savcının, ortada fol yok, yumurta yokken (basit) bir yemek davetine bile evet derken, acaba suç mu işliyorum diye düşünmesi tedirgin edici bir durum. Zira hukuka aykırı herhangi bir işlemin varlığı bile gerekmeden suç oluşabilmektedir. Ancak anlatılanlara göre Türkiye’deki durumlar bu günlük hayatının işleyebilmesine yönelik sınırı çoktan aşmış ve bir lüks unsur haline gelmiş. Böyle durumlarda tabii ki rüşvete varan yolu kesmek ve bataklığı daha oluşma safhasında kurutmak bağlamında sadece disiplin suçuna değil, adlî ceza yoluna da başvurmak gerekmektedir. Ama bunun için de ilk önce kanunu yapacak olan miletvekillerinin, bürokratların ve akademik danışmanların kendi lükslerinden vazgeçmeleri gerekecektir.
Saygılarımla
Osman İsfen