Mesajı Okuyun
Old 05-03-2004, 01:45   #10
Gemici

 
Varsayılan

Sayın Bir Dost,
Düşünüyorum, hukukçuyum deyip zevkinizi kaçırayım mı, yoksa sesimi çıkarmayıp verdiğiniz yanıtın zevkini tatmanızımı sağlıyayım?

Olayı kısa kesmek için belirteyim, doktora yapmak için Münihte üniversiteye kayıtlı olduğum süreleride eklersek en azından 20 sömestrelik hukuk fakültesi hayatım var.

Soruyu zaten gülümsensin diye, ama birazda düşündürsün diye sormuştum.

Şu bakımdan düşündürsün diye:
İster idari olsun, isterse adli olsun, hakimin ve evlendirme meumurunun ortak bir yanları var, yaptıkları ne olursa olsun ikiside devlet adına hareket ediyor ve kanunların kendilerine verdiği bir yetkiyi kullanıyor. Birisi idarenin bir elemanı olarak diğeri yargının bir elemanı olarak. Hakimin reddi müessesi olmasa bile, eğer bir hakim kendi işinde aynı zamanda hem yargı organının objesi hemde sübjesi, yani hem karar veren hemde karardan etkilenen olursa, durum hepimizin acaibine gider. Aynı şey bence evlendirme memurunda var, bir taraftan nikah kıyan, diğer taraftan nikahı kıyılan olursa, bir kişide iki sıfat birleşmiş olur. Nasıl yapacak bu memur,
- önce masanın arkasında ve soracak “bu kişi ile, evlenmek istiyormusun”,
- masanın önüne geçti “evet”,
- masanın arkasına geçti ve soruyor "
"bu kişi ile, pardon benimle, evlenmek istiyormusun
- diğeri “evet”,
- masanın arkasında ve koltuğunda oturuyor “kanunların bana verdiği yetkiye dayanarak sizi karı koca ilan ettim, hadi öpün birbirinizi”.
- 142. maddenin aradığı şartlar yerine getirildi
- Şimdi masanın arkasında kalıp devlet memuru olarakmı karısını/kocasını öpsün, yoksa sivilleşip önemi geçsin. Birisinde biraz resmilik ve saygı unsuru var diğerinde samimiyet.

Evet evlenme memurunun yaptığı idari bir işlemdir, fakat bu işlem hiç bir zaman evlenme dairesine gelipte, ben evlenmek istiyorum, hadi nikahımı kıl diyen kimsenin nikahını kıymak ve bunu kayıtlara geçirmek değildir. Evlenme memuru herşeyden önce evliliğin kaydı işin gereken hukuki şartların yerine getirilip getirilmediğini inceleyip ona göre kaydı yapmak veya isteği geri çevirmek zorundadır.

Kısacası dilekçe sahibi ile o dilekçeyi devlet adına inceleyip bir karara bağlamsı gereken kişinin aynı olması bir yerde hakimle boşanan kimsenin aynı olması anlamına gelir. Yaptıkları işlem ister idari ister adli olsun. Yaptığımız tartışma belkide bir yerde sadece akademik bir tartışma. Ama devlet adına karar verenle bu karardan yararlananın aynı kişi olması vatandaşın devlet düzenine olan saygısını ve güvenini azaltır.

Marangoz keserinin talaşları her zaman sahibine doğru yonttuğunu bilen kanun koyucunun ve mahkemelerin böyle bir durumu benimsiyeceklerini zannetmiyorum. Özellikle 142 madde hükmünün bu konudaki açıklığı göz önünde bulundurulursa. 142 madde hükmü bence şu bakımdan açık, çünkü evlenme memurunun sorusu, evlenenlerin dışında ki üçüncü bir kimsenin yanı bir devlet memurunun devlet adına yapılan beyanları değerlendirip kaydetmesini öngörüyor.

Alman kanununda bu konuda bir açıklık varmı diye araştrıdım, hiç bir şey bulamadım. Alman kanunun başka bir özelliği var; son birkaç senedir nikahlarda şahit bulundurma mecburiyeti yok. Diğer hükümler neredeyse bizim medeni kanunla aynı. Bu da şu anlama geliyor, eğer evlendirme memuru kendi nikahını kıyabilecek olsa nikahta sadece memur ve evleneceği kimse bulunur, bu da suistimallere açık. Birde bakarsınız adam evinde evlenmiş, pardon kadında olabilir, nasıl olsa şahide gerek yok üçüncü bir kişinin hazır bulunmasına gerek yok.


Saygılarımla