Mesajı Okuyun
Old 09-03-2010, 15:06   #7
Av.Nevra Öksüz

 
Varsayılan

Alıntı:
Yazan Adli Tip
T.C.
YARGITAY
9. HUKUK DAİRESİ
E. 2007/25124
K. 2007/35726
T. 28.11.2007

DAVA : Davacı, fazla mesai, döner sermaye alacağı ile ikramiye alacağının ödetilmesine, karar verilmesini istemiştir.

Yerel mahkeme, isteği kısmen hüküm altına almıştır. Hüküm süresi içinde davalı avukatı tarafından temyiz edilmiş olmakla dosya incelendi, gereği konuşulup düşünüldü:

KARAR : 1-Dosyadaki yazılara toplanan delillerle kararın dayandığı kanuni gerektirici sebeplere göre, davacının tüm davalının aşağıdaki bendlerin kapsamı dışında kalan temyiz itirazları yerinde değildir.

2-Davacı lehine kurulan ikramiye alacağının dayanağı 4792 sayılı kanunun 17. maddesidir. Bu madde 3. fıkrasında " ... Kurumun memur statüsündeki kadrolu personeline ... ikramiye verilir." şeklinde düzenleme vardır. Oysa davacı talebi, Mahkeme kabulü ve Hukuk Genel Kurulu Kararına göre davacının işçi statüsünde çalıştığı kabul edilmektedir. Ayrıca davacı ile yapılan sözleşmelerde ikramiye ödeneceğine ilişkin bir düzenleme yoktur. Bu nedenle ikramiye alacağının reddine karar verilmesi gerekirken yazılı gerekçe ile kabulü hatalıdır.

3-Davacı bir kısım işçilik alacakları için kısmi dava açmış, daha sonra alınan bilirkişi raporu üzerine ek dava ile fazlaya ilişkin saklı tuttuğu talepleri için ek dava açmıştır. Mahkemece ek dava dilekçesi davalı tarafa tebliğ edilip, yargılama yapılmak suretiyle davalı tarafın savunması ve varsa zamanaşımı defi hususunda beyanı alınmadan tensiple birleştirme kararı verilmiştir. Bu uygulama usule aykırı olduğundan açılan kısmi dava dilekçesindeki miktarlar esas alınmak suretiyle sonuca gidilmesi gerekirken ek davadaki miktarlara da karar verilmesi hatalıdır.

Kabule göre de, miktarı belirlenebilen alacaklarla ilgili kısmi dava açılıp daha sonra ek dava ile miktarın belirlenmesi durumunda dava açma hakkı kötüye kullandırıldığından TMK 2. maddesi uyarınca " hakkın kötüye kullanılamaması" kuralı göz önüne alındığında ek ve ek davalar için ayrı ayrı vekalet ücretine karar verilmesi de isabetsiz bulunmuştur.
SONUÇ : Temyiz olunan kararın yukarıda yazılı sebepten BOZULMASINA, 28.11.2007 gününde oybirliği ile karar verildi.

Yargıtay Hukuk Genel Kurulu, 24.12.2008 T., 2008/9-759 E., 2008/775 K.: "Taraflar arasındaki “işçilik alacağı” davalarından dolayı yapılan yargılama sonunda; Antalya 1. İş Mahkemesince davanın ve birleşen davanın kısmen Kabulüne dair verilen 25.05.2007 gün ve 2003/883-2007/502 sayılı kararın incelenmesinin taraf vekilleri tarafından istenilmesi üzerine, Yargıtay 9. Hukuk Dairesinin 28.11.2007 gün ve 2007/25132-35734 sayılı ilamı ile;

( ... 1- Dosyadaki yazılara toplanan delillerle kararın dayandığı kanuni gerektirici sebeplere göre, davacının tüm davalının aşağıdaki bendlerin kapsamı dışında kalan temyiz itirazları yerinde değildir.
2- Davacı lehine kurulan ikramiye alacağının dayanağı 4792 sayılı kanunun 17. maddesidir. Bu madde 3. fıkrasında “...kurumun memur statüsündeki kadrolu personeline ikramiye verilir.” şeklinde düzenleme vardır. Oysa davacı talebi, Mahkeme kabulü ve Hukuk Genel Kurulu Kararına göre davacının işçi statüsünde çalıştığı kabul edilmektedir. Ayrıca davacı ile yapılan sözleşmelerde ikramiye ödeneceğine ilişkin bir düzenleme yoktur. Bu nedenle ikramiye alacağının reddine karar verilmesi gerekirken yazılı gerekçe ile kabulü hatalıdır. 3- Davacı bir kısım işçilik alacakları için kısmi dava açmış, daha sonra alınan bilirkişi raporu üzerine ek dava ile fazlaya ilişkin saklı tuttuğu talepleri için ek dava açmıştır. Mahkemece ek dava dilekçesi davalı tarafa tebliğ edilip, yargılama yapılmak suretiyle davalı tarafın savunması ve varsa zamanaşımı defi hususunda beyanı alınmadan tensiple birleştirme karan verilmiştir. Bu uygulama usule aykırı olduğundan açılan kısmi dava dilekçesindeki miktarlar esas alınmak suretiyle sonuca gidilmesi gerekirken ek davadaki miktarlara da karar verilmesi hatalıdır. Kabule göre miktarı belirlenebilen alacaklarla ilgili kısmi dava açılıp daha sonra ek dava ile miktarın belirlenmesi durumunda dava açma hakkı kötüye kullandırıldığından TMK. 2. maddesi uyarınca “hakkın kötüye kullanılamaması” kuralı gözönüne alındığında ek ve ek davalar için ayrı ayrı vekalet ücretine karar verilmesi de isabetsiz bulunmuştur... ),

...Dava, işçilik hak ve alacaklarının tahsili istemine ilişkindir, Yerel Mahkemece; bilirkişi raporunda belirlenen miktarlar uyarınca ek dava ile birleşen davanın kısmen kabulüne dair verilen karar, Özel Dairece metni yukarıya aynen alman ilamla bozulmuştur.

I- Yerel Mahkemece, bozma ilamının ( 2 ) numaralı bendine uyulmasına karar verilerek, bozma ilamı uyarınca davacının ikramiye alacağı talebinin reddine karar verilmiştir. Bu durumda bozma çerçevesinde oluşturulan yeni bir hükmün varlığının kabulü gerekir. Bu itibarla dosya yeni hükme yönelik temyiz itirazlarının incelenmesi için Özel Dairesine gönderilmelidir.
II- Yerel Mahkemece, bozma ilamının ( 3 ) numaralı bendinde yer alan bozma ilamına karşı; birleştirme kararının usulüne uygun olduğu, davalının savunma hakkının kısıtlanmadığı, aynı mahkemede açılan davaların, davanın her safhasında birleştirilebileceği ve bilirkişi raporuna göre ek dava açılmasının kötü niyeti göstermeyeceği gerekçeleriyle önceki kararda direnilmiştir.
Direnmeye konu uyuşmazlık dikkate alındığında Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanununun davaların birleştirilmesine ilişkin hükümlerinin ve bu konudaki uygulamanın irdelenmesinde yarar vardır.
1086 sayılı Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanunu'nun 45. maddesinde; “Aynı mahkemede görülmekte olan davalar, aralarında bağlantı bulunması halinde, davanın her safhasında, istek üzerine veya kendiliğinden mahkemece birleştirilebilir. Davalar ayrı mahkemelerde açılmış ise, bağlantı nedeni ile birleştirme talebi ikinci davanın açıldığı mahkeme önünde ilk itiraz olarak ileri sürülebilir. Birinci davanın açıldığı mahkeme, ilk itirazın kabulüne ve davaların birleştirilmesine ilişkin kararın kesinleşmesinden sonra bununla bağlıdır. Davaların aynı sebepten doğması veya biri hakkında verilecek hükmün diğerini etkileyecek nitelikte bulunması halinde bağlantı var sayılır. Temyiz mercii ayrı olan davaların bu madde hükmüne göre birleştirilmesine karar verilebilir. Bu halde temyiz incelemesi, birleştirilen davalarda uyuşmazlığı doğuran asıl hukuki ilişkiye ait kararları inceleyen Yargıtay dairesince yapılır... ( Değişik: 26/2/1985 - 3156/4 md. ).” hükmü yer almaktadır.
Yine aynı Kanunun 46. maddesi uyarınca; “Mahkeme, yargılamanın iyi bir şekilde yürütülmesini sağlamak için, birlikte açılmış veya sonradan birleştirilmiş davaların ayrılmasına, davanın her safhasında, istek üzerine veya kendiliğinden karar verebilir.”, 48. maddesi uyarınca da; “Birleştirme ve ayırma istekleri, dilekçe ile veya duruşmada sözlü olarak da yapılabilir...Aynı mahkemede görülmekte olan davalar yönünden verilen birleştirme ve ayırma hususundaki kararlar hakkında ancak hükümle birlikte temyiz yoluna gidilebilir. Şu kadar ki, bu husus tek başına bozma sebebi teşkil etmez.”
Yargıtay İçtihadı Birleştirme Büyük Genel Kurulunun 14.02.1992 tarih ve 1991/3 Esas, 1992/2 Karar sayılı kararında; “Bir yargı çevresi içinde kurulmuş bulunan aynı düzeyde birden fazla mahkeme, davaların birleştirilmesi açısından aynı mahkeme sayılır.” denilmektedir. Aynca usul hukukumuzda davaların birleştirilmesi ve ayrılması kurumlarının getirilme nedeni davaların gereksiz yere uzamasını önlemek, az masrafla ve kısa zamanda sonuçlanmasını sağlamaktır. Gerek Sosyal Güvenlik gerek İş Hukukuna ilişkin davalar süratle sonuçlanması gereken, ekonomik yönden güçsüz durumdaki işçinin taraf olduğu davalardır. Somut olayda; Yerel Mahkemece, kısmi davada alınan bilirkişi raporu sonrasında bu raporda belirlenen miktarlar esas alınmak suretiyle bakiye kısımların davalıdan tahsiline yönelik olarak açılan ek davanın; dava dilekçesi tebliğ edilmeksizin evrak üzerinden kısmi dava ile birleştirilmesine karar verilmiş, birleştirme kararından sonra birleşen dava dilekçesi, birleştirme kararı ve sonraki oturum günü davalı vekiline yöntemince tebliğ edilerek, belirlenen günde yapılan oturumda davalı Hazine vekilinin birleştirme kararına ve birleşen davaya karşı beyanları alınmıştır. Her iki davanın birbirine açık etkisi gözetildiğinde Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanunu'nun 45. maddesinde ifadesini bulan “Davaların aynı sebepten doğması veya biri hakkında verilecek hükmün diğerini etkileyecek nitelikte bulunması halinde bağlantı var sayılır.” hükmü karşısında aralarında bağlantının bulunduğu açıktır. Aynı mahkemede görülen ve aralarında bağlantı bulunan iki dava, yargılamanın her safhasında, istek üzerine veya kendiliğinden birleştirilebileceğinden Yerel Mahkemece açıklandığı şekilde birleştirme kararı verilmesine engel bulunmamaktadır.
Yukarıda belirtilen maddi ve yasal olgular dikkate alındığında yerel mahkemenin direnme kararı isabetli bulunmaktadır.
Ne var ki, özel Dairenin ( 3 ) numaralı bentteki bozma gerekçesi usule ilişkin olup, temyize konu hükmü bu yönden bozan Özel Dairenin, ayrıca işin esasını inceleyip, esasa ilişkin nedenlerle de bozma kararı vermesine usulen olanak bulunmadığından, diğer bir anlatımla; usule ilişkin bozma ilamında işin esasına girilmediğinden, Özel Dairece işin esasına yönelik diğer temyiz itirazları incelenmemiş olup, dosyanın temyiz itirazlarının incelenmesi için Özel Dairesine gönderilmesi gerekir. III- Öte yandan, her ne kadar Özel Daire bozma kararının son paragrafının ikinci kısmında; “Kabule göre” ifadesi ile başlayan kısımda Yerel Mahkemece verilen kararın vekalet ücreti yönünden yanlış olduğu belirtilerek bir bozma yapılmışsa da, kabule göre yapılan bozmaya karşı direnilmesi mümkün olmadığından, bu kısım Yargıtay Hukuk Genel Kurulu'nun inceleme kapsamı dışında bırakılmıştır. "


Saygılarımla...