Mesajı Okuyun
Old 27-06-2008, 17:57   #8
Av. Nurten Kozan

 
Varsayılan

Sayın Koray;
Kesin hüküm definin anlatılan dava içerisinde geçerli olmayacağını düşünüyorum. Çünkü, taraflar arasında daha önce ceryan etmiş bir yargılama değil. Tescil davası, zilyet tarafından, hazine ve varsa taşınmazı tasarrufu altında bulunduran idari tüzel kişilik aleyhine açılır. Tescil davasında, ilgililerin davaya katılması için ilan yapılması bir zorunluluk olmakla beraber ilanla verilen süre içinde davaya katılmayan hak sahipleri yönünden bu süre hak düşürücü bir süre değildir.
Tescil davası ile adına tescil yaptıran kişi aleyhine, malik sıfatıyla asıl zilyet olduğunu iddia edenlerin tapu iptali ve tescil davası açması mümkündür. Ve bu davada, önceki tescil kararı kesin hüküm oluşturmaz diye düşünüyorum.
Davacıların, kendilerinin asıl malik sıfatıyla zilyet olduğu iddiasına dayandıkları ortaya konan sözleşmelerle açıktır.
Şimdi; davacılar, feri zilyedin tescil davası açmasından haberdan olmuş olmalarına rağmen, davaya katılmamaları bu haklarından feragat ettikleri şeklinde yorumlanabilecek midir? Yasada bu hususta herhangi bir hak düşürücü süre belirlenmemiş.
Diğer yandan, davacılardan birinin tescil davasında tanık sıfatıyla; feri zilyedin, malik sıfatıyla zilyet olduğunu beyan etmesi kendisi ve tüm irsen mirasçılar yönünden haktan feragat olarak yorumlanabilecek midir?
Burada, feri zilyet olan Y, tescil davasının devamı sırasında, malik sıfatıyla zilyet olan X ve haleflerinin, sonradan yapılan taahüt ile taşınmazın mülkiyetinin verileceği hususunda ikna edilerek, iradelerinin sakatlanmasına sebebiyet verilmesi ve davaya katılmalarının engellenmiş olduğu olgusununda değerlendirilebilir olması gerekmez mi?