Mesajı Okuyun
Old 27-06-2008, 12:41   #6
Av. Nurten Kozan

 
Varsayılan

Mevcut duruma göre olayı çözümlemek daha kolay gibi görünsede;
Bu son söylediğinizde ortaya farklı bir durum çıkmakta. Hukukumuzda bir ilke vardır " kimse kendi haksız eyleminden, kendi lehine sonuç elde edemez". X ve Y aralarında tapusuz taşınmaz için paylaşım sözleşmesi yapıyor ve Y tarafından açılan tescil davasında X in bir çocuğu Y lehine tanıklık yapıyor. Tanıklığın taşınmazının bütünün Y ve çocukları tarafından malik sıfatıyla kullanıldığını söylüyor.
HUMK da, tarafın mahkeme önündeki ikrarı kesin delil, yeminli tanık beyanları ise takdiri delil olarak niteldirilir. Ancak, HUMK da şahidin menfaat karşılığında şahitlik yapmasıda yasaklanmıştır.
Şimdi, X in çocuğu, Y nin açtığı tescil davasında, taşınmazın 1/2 mülkiyetini alabilmek için yeminli tanıklık yapmış olabileceği sonucu ortaya çıkmaktadır ki, bu durumda " hukuka ve ahlaka aykırı olarak yapılan sözleşmelerin geçersizliği" gündeme gelecektir diye düşünüyorum. Bu sefer çözümlenmesi gereken öncelikli husus; tescil davasında tanıklık yapmak için bu sözleşme yapılmış olabilir mi?
Ancak bu durum şöyle de değerlendirilebilir;
Y nin açtığı tescil davasında, Y ve çocuklarının malik olarak taşınmazı kullandıkları X ve çocukları tarafından beyan edilmiştir. Bu husus taraflarca biliniyor olmakla, Y tarafından dava açıldıktan ancak henüz tescil kararı verilmeden tapusuz taşınmazın 1/2 payını, Y - X e mülkiyetini ve zilyetliğini devretmiştir. X tarafından da, taşınmazın mülkiyetinin Y'ye ait olduğu bilinmektedir. 1992 tarihli sözleşme başlı başına tapusuz taşınmaz devir sözleşmesi olarak nitelenebilirse; Zilyetliğin teslimiyle sözleşme ifa olunmuştur.
Tabii durumu topluca değerlendirmek gerekecektir.
Kolaylıklar dilerim...