Mesajı Okuyun
Old 27-06-2008, 09:34   #4
Av. Nurten Kozan

 
Varsayılan

Bence sorun iki yönlü değerlendirilebilir :
Mevcut duruma göre; sorun taraflar arasında yapılan 1992 tarihli taahütnamenin hukuki statüsünde toplanarak, taahüdün geçerliliği, niteliği, sonuçları değerlendirilerek çözümlenebilir.
Aslında, 1988 yılında açılan tescil davasının kabulle sonuçlanması bana oldukça garip geldi. Çünkü, 1980 yılında kadastro çalışması yapılmış, herhangi bir kullanıcı, zilyet, haksahibi tespit edilememiş ve taşınmaz tarım dışı arazi olarak tescil dışı bırakılmış. Bu durumda 1980 yılında taşınmazın imar-ihya edilmemiş olduğu sabittir. Bu kadastro çalışması, tutanak olmasada kesinleşmiş. Anlaşılan kadastro çalışmasına kimse itiraz edip, adına tescil isteminde bulunmamış.Bu kadastro çalışmasına rağmen, 1988 yılında açılan kazandırıcı zamanaşımı ile tescil isteminin kabul edilmiş olması garip!!!. Burada zilyetlik sadece 8 yıl gibi bir süre sürdüğü açık vaziyette. Ancak, sonuç olarak ortada kazanılmış hak oluşmuş ve Y adına tescil yapılmış.
Bu durumda, taahütün yapıldığı tarihte taşınmaz halen tapusuz durumda bulunduğuna göre, taahütle birlikte taşınmaz zilyetliğinin 1/2 side X e teslim edilmiş ise mülkiyet devredilmiş sayılabilecektir. Bence sorun, zilyetliğin taahütle birlikte devredilip- devredilmediği konusunda toplanacaktır. Eğer yapılan taahüt isimli anlaşmayla birlikte zilyetlikte teslim edilmiş ise mülkiyet X e geçmiş sayılabilecektir.
İkinci yön;
Tapusuz taşınmazların, kazandırıcı zamanaşımıyla tescili kararlarından sonra, taşınmazın asıl maliki olduğunu ileri süren kişilerin, tapuda kayıtlı malik aleyhine tapu iptali ve tescil davası açma hakları bulunmakta olup, bu konuda herhangi bir hak düşürücü süre düzenlemesi bulunmamaktadır. Buna göre, olayda X in talebi bu konuda da değerlendirilebilir:
Tüm geçmiş birlikte değerlendirildiğinde; X taşınmazın asıl maliki olduğunu, kazandırıcı zaman aşımı ile taşınmazı alması gerekenin kendisi olduğunu ispat edebilirse, X yönünden, Y adına yapılan tescil, tapuda gerçek maliki göstermediği için yolsuz tescil olarak nitelenebilecektir. Bu durumda, X tarafından, yapılan yarıcı sözleşmesiyle tapusuz taşınmazın 1/2 mülkiyetinin zilyetliğin devri suretiyle Y ye devredildiğinin kabulü gerekebilecektir....

Kolaylıklar dilerim...


YARGITAY 8.HUKUK DAİRESİ
Tarih: 7.3.2005 Esas: 2005/1196 Karar: 2005/1722

Tapusuz Taşınmazın Satışında Zilyetlik Devredilmedikçe Mülkiyet Alıcıya Geçmez
Özetava, kadastrodan önceki satın almaya dayalı tapu iptali ve tescil talebine ilişkindir. Davacının dayandığı satış senedinin düzenlendiği tarihte taşınmaz tapusuzdur. Tapusuz taşınmaz satışlarında zilyetlik devri ile mülkiyet alıcıya geçer. Somut olayda, zilyetliğin devredildiği ispat edilememiştir. Bu durum karşısında davanın reddine karar verilmesi yerindedir.



- 4721 sayılı TÜRK MEDENİ KANUNU m.763

A. ile A.E. ve M. aralarındaki tapu iptali ve tescil davasının reddine dair Fethiye 2. Asliye Hukuk Hakimliği`nden verilen 22.10.2004 gün ve 435/889 sayılı hükmün Yargıtay`ca incelenmesi davacı vekili tarafından süresinde istenilmiş olmakla, dosya incelendi, gereği düşünüldü:
Karar
Davacı vekili, öncesi 113 ada 93 parsel olan ve daha sonra birleştirme ve ayırma sonucu 302, 303, 304, 305, 306 ve 307 parsel sayılarını almış olan taşınmazın 3000 m2`lik bölümünün, kadastrodan önceki satın almaya dayanarak tapu kaydının iptali ile vekil edeni adına tesciline karar verilmesini istemiştir.
Davalılar vekili, vekil edenlerinin taşınmazı tapuda satın aldıklarını bildirerek davanın reddini savunmuştur.
Mahkemece, davanın reddine karar verilmesi üzerine; hüküm, davacı vekili tarafından temyiz edilmiştir.
Kadastro tutanağına göre, 113 ada 93 sayılı parsel imar-ihya ve kazandırıcı zamanaşımı nedeniyle 27.09.1990 tarihinde davalıların satıcısı M. adına tespit edilmiş, tutanağın kesinleşmesi üzerine 09.06.1993 tarihinde tapuya tescil edilmiştir. Davacının dayandığı 25.09.1990 tarihli satış senedinin düzenlendiği tarihte taşınmaz tapusuz olduğundan TMK`nun 763. maddesi hükmü uyarınca zilyetliğinin devri ile mülkiyeti alıcısına geçer. Ne var ki, dava konusu taşınmaz bölümünün M. tarafından davalıya satılıp bedelinin alındığı satış senedinde belirtildiği halde, zilyetliğin devri hususunda herhangi bir açıklama yapılmadığı gibi keşifte dinlenen tanıklar, M`nin taşınmazı davacıya devir ve teslim etmeyip zilyetlik ve tasarrufunu sürdürdüğünü ifade ettiklerine ve davacının taşınmaz üzerinde hiçbir zaman zilyet olmadığı belirlendiğine ve zilyetliğin devrini öngörmeyen 25.09.1990 tarihli satış senedinin davacıya mülkiyet hakkı bahşetmeyeceğine göre, mahkemece yazılı şekilde davanın reddine karar verilmiş olmasında herhangi bir isabetsizlik görülmemiştir.
Davacı vekilinin temyiz itirazlarının açıklanan nedenlerle reddi ile usul ve kanuna uygun bulunan hükmün ONANMASINA ve aşağıda dökümü yazılı 10,10.- YTL peşin harcın onama harcına mahsubu ile kalan 1,10 .-YTL`nın temyiz edenden alınmasına 07.03.2005 tarihinde oybirliğiyle karar verildi

Yargı Dünyası, 20008