Mesajı Okuyun
Old 01-04-2011, 08:58   #8
av.ismailcelik

 
Varsayılan

Bu çıktı Dominant Mevzuat ve İçtihat programından alınmıştır.

YARGITAY
2. HUKUK DAİRESİ

Tarih : 24.04.2001
Esas No : 2001/2789
Karar No : 2001/6445


1086 - HUKUK USULÜ MUHAKEMELERİ KANUNU ( HUMK ) 724 / 724
4721 - TÜRK MEDENİ KANUNU 4 / 134 / 144 / 152 / 4 / 134 / 144 / 152
4721 - TÜRK MEDENİ KANUNUNUN YÜRÜRLÜKTEN KALDIRILMIŞ HÜKÜMLERİ 4 / 134 / 144 / 152 / 4 / 134 / 144 / 152

ÖZET: MEVCUT OLAYLARA GÖRE EVLİLİK BİRLİĞİNİN, DEVAMI EŞLERDEN BEKLENMEYECEK DERECEDE, TEMELİNDEN SARSILDIĞI KUŞKUSUZDUR. NE VAR Kİ BU SONUCA ULAŞILMASI TAMAMEN DAVACININ TUTUM VE DAVRANIŞLARINDAN KAYNAKLANMIŞ OLUP, DAVALIYA ATFI MÜMKÜN HİÇBİR KUSUR GERÇEKLEŞMEMİŞTİR. BU DURUMDA AÇIKLANAN NEDENLE İSTEĞİN REDDİ GEREKİR.

DAVA: Taraflar arasındaki davanın yapılan muhakemesi sonunda mahalli mahkemece verilen hükmün tazminat, nafaka, kişisel ilişki ve gerekçe yönünün temyizen murafaa icrası suretiyle tetkiki istenilmekle duruşma için tayin olunan bugün duruşmalı temyiz eden Hüseyin ... ile vekili geldi. Karşı taraf temyiz eden Nursen ... tebligata rağmen gelmedi. Gelenin konuşması dinlendikten sonra işin incelenerek karara bağlanması için duruşmadan sonraya bırakılması uygun görüldü. Bugün dosyadaki bütün kağıtlar okunup gereği görüşülüp düşünüldü.

KARAR: Davacının davalıyı dövdüğü sabittir. Davalının kusuru olup olmadığının değerlendirilmesi yönünden ise Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanunu’nun 274. maddesi gereğince ikinci tanık listesi verilemez, verilse de bu listedeki tanık ifadeleri hükme dayanak yapılamaz. Davacıdan aktarılan olaylar sabit kabul edilemez. Öte yandan her dava açıldığı tarihi göre değerlendirilir ve dava tarihinden sonraki olaylar bu davada değerlendirilemez. Tanıkların görgüye ve doğrudan somut olaylara dayanmayan bilgileri dışındaki kanat ve yargıları boşanma gerekçesi yapılamaz. Bant ise başka delillerle doğrulanmadıkça delil olarak kabul edilemez. Bu koşullar altında kadının boşanmaya sebebiyet veren olaylarda kusurlu olarak değerlendirilmesi doğru değildir.

Bilindiği gibi genel boşanma nedeniyle ilgili Medeni Kanunun 134. maddesinin eski şeklinde (ifadesinde) şiddetli geçimsizliğe ilişkin boşanma davası, ilke (unsur) olarak doğrudan kusura dayanmıyor görünse de ikinci fıkrası ile dava hakkını kusuru olmayan yada, daha az olan tarafa tanımak suretiyle kusuru gizli bir unsur haline getirmiştir. Nitekim ilk bakışta dava hakkına yönelik görünse de, söz konusu 134.maddenin eski biçiminde, kusura ilişkin hükmün böylesine <katı bir tarzda uygulanması şikayetlerin odak noktasını teşkil etmişti> (3444 sayılı kanunun Hükümet tasarısı 4. madde gerekçesi) İşte bu ve benzer düşüncelerle 3444 sayılı kanun, Medeni Kanunun 134.maddesini değiştirirken, kusur unsurunun boşanmada yarattığı güçlüğü önemli ölçüde hafifletmiş; kusur yerine evlilik birliğinin onarılmaz bir biçimde sarsılmasına önem vermiş, özetle kusurlu eşe de dava açma hakkı tanımıştır.

Ne var ki, bu değişikliği tamamen kusurlu eşin de dava açabileceği ve yararına boşanma hükmü elde edebileceği biçiminde yorumlamamak ve değerlendirmemek gerekmektedir. Çünkü böyle bir düşünce, kimsenin kendi eylemine ve tamamen kendi kusuruna dayanarak bir hak elde edemeyeceği yönündeki temel hukuk ilkesine aykırı düşer. Diğer taraftan gene böyle bir düşünce tek taraflı irade ile sistemimize aykırı bir boşanma olgusunu ortaya çıkarır. Boşanmayı elde etmek isteyen kişi karşı tarafın hiçbir eylem ve davranışı söz konusu olmadan, evlilik birliğini, devamı beklenmeyecek derecede temelinden sarsar, sonrada mademki birlik artık sarsılmış diyerekten boşanma doğrultusunda hüküm kurulmasını talep edebilir.

Öyle ise Medeni Kanunun 134. maddesine göre boşanmayı isteyebilmek için tamamen kusursuz yada az kusurlu olmaya gerek olmayıp daha fazla kusurlu bulunan tarafın dahi dava hakkı bulunmakla beraber, boşanmaya karar verilebilmesi için davalının az da olsa kusurunun varlığı ve bunun belirlenmesi kaçınılmazdır.

Az kusurlu eş boşanmaya karşı çıkarsa bu halin tespiti dahi tek başına boşanma kararı verebilmesi için yeterli olamaz. Az kusurlu eşin karşı çıkması hakkın kötüye kullanılması niteliğinde olmalı, eş ve çocuklar için korunmaya değer bir yararın kalmadığı anlaşılmalıdır.(M.K. 134/2)

Mevcut olaylara göre evlilik birliğinin, devamı eşlerden beklenmeyecek derecede, temelinden sarsıldığı kuşkusuzdur. Ne var ki bu sonuca ulaşılması tamamen davacının tutum ve davranışlarından kaynaklanmış olup, davalıya atfı mümkün hiçbir kusur gerçekleşmemiştir. Bu durumda açıklanan nedenle isteğin reddi gerekirken yasa hükümlerinin yorumunda yanılgıya düşülerek boşanmaya karar verilmesi usul ve kanuna aykırıdır. Ancak boşanma temyiz edilmediğinden bu yön bozma nedeni yapılmamış yanlışlığa işaret olunmakla yetinilmiştir.

Tarafların maddi ve manevi tazminat, nafaka, kişisel ilişkiden temyizine gelince;

1- Dosyadaki yazılara kararın dayandığı delillerle kanuna uygun sebeplere ve özellikle delillerin takdirinde bir yanlışlık görülmemesine göre aşağıdaki bendin kapsamı dışında kalan temyiz itirazları yersizdir.

2- Davalı vekili 18.11.1998 günlü açıklaması ile toplanan delillerden kadının sigortalı olarak ücret karşılığı çalıştığı anlaşılması karşısında Medeni Kanunun 144. maddesi koşulları oluşmadığı halde yoksulluk nafakası verilmesi doğru değildir.

3- Medeni Kanunun 143/1. maddesi mevcut ve hatta muntazar (beklenen) bir menfaati boşanma yüzünden haleldar olan kabahatsiz karı veya kocanın, kabahatli olan taraftan maddi tazminat isteyebileceğini, 152. maddesi de, evin seçimi, karı ve çocukların uygun biçimde geçindirilmesinin kocaya ait olduğunu öngörmüştür. Toplanan delillerden boşanmaya sebep olan olaylarda kadının hiçbir kusurunun olmadığı anlaşılmaktadır. Boşanma sonucu kadın, en az eşinin desteğini yitirmiştir. O halde mahkemece, tarafların sosyal ve ekonomik durumları ile hakkaniyet ilkesi (MK. Md. 4) dikkate alınarak kadın yararına uygun miktarda maddi tazminat verilmelidir. Bu yönün dikkate alınmaması doğru görülmemiştir.

Medeni kanunun 143/2. maddesi, boşanmaya sebebiyet vermiş olan hadiseler, kabahatsiz karı veya kocanın şahsi menfaatlerini ağır bir surette haleldar etmiş ise, hakimin manevi tazminata hükmedebileceğini öngörmüştür. Toplanan delillerden evlilik birliğinin temelinden sarsılmasına sebep olan olaylarda kadının hiçbir kusurunun olmadığı, karşı taraf ise tam kusurlu olup, kişilik haklarına ağır saldırı teşkil etmektedir. O halde mahkemece, tarafların sosyal ve ekonomik durumları, tazminata esas olan fiilin ağırlığı ile hakkaniyet kuralı (MK Md. 4) dikkate alınarak kadın yararına uygun miktarda manevi tazminata hükmedilmesi gerekir. Bu yönün dikkate alınmaması doğru görülmemiştir.

4- Her hafta sonu kişisel ilişkin kurulması çocuk için olumsuz etki yapacağı gibi taraflar her hafta sonu eve bağlı tutar ve külfet yaratır. Daha uygun kişisel ilişki kurulmalıdır.

SONUÇ: Temyiz edilen kararın 2, 3, 4. bentlerde gösterilen sebeple BOZULMASINA, sair temyiz itirazlarının 1. bentte gösterilen sebeple REDDİNE, temyiz peşin harcının yatıranlara geri verilmesine oybirliği ile karar verildi. 24.04.2001