Mesajı Okuyun
Old 15-10-2006, 21:21   #2
olgun

 
Karar İntifa kullanılabilir nitelikte olmalıdır.

Aşağıda verdiğim H G K sorunuza cevap olacaktır.
T.C.
YARGITAY
Hukuk Genel Kurulu

E:1991/14-504
K:1991/158
T:27.03.1991



Taraflar aras
ındaki tapu iptali ve tescil davasından dolayı yapılan yargılama sonunda; KARŞIKAYA 2. Sulh Hukuk Mahkemesince davanın kabulüne dair verilen 2.6.1989 gün ve 1715-727 sayılı kararın incelenmesi davalılar vekili tarafından istenilmesi üzerine, Yargıtay 14. Hukuk Dairesinin 21.5.1990 gün ve 4999-4742 sayılı ilamı; ( ...Medeni Kanunun 623/3. maddesi uyarınca müşterek mülkiyete konu olan taşınmazda hissedarlardan herbiri kendi hissesi hakkında malik hak ve mükellefiyetini haiz olup hissesini temlik veya terhin edebilir ve bu cümleden olarak üzerinde mülkiyetin gayri bir ayni hak da tesis edebilir. Diğer paydaşların yasanın kendilerine tanıdığı imkanlar dışında buna karşı çıkma hakları olmadığı gibi bir paydaşın payı üzerinde bir başkası lehine intifa hakkı kurdurmasıyla diğer paydaşların hukuken zarara uğrayacakları da düşünülemez. O halde, hakkın kötüye kullanılması da söz konusu olamaz. Bu itibarla, hukuki dayanaktan yoksun davanın reddi gerekirken yazılı gerekçelerle kabulü doğru görülmemiştir.. ) gerekçesiyle bozularak dosya yerine geri çevrilmekle yeniden yapılan yargılama sonunda mahkemece önceki kararda direnilmiştir. Hukuk Genel Kurulu'nca incelenerek direnme kararının süresinde temyiz edildiği anlaşıldıktan ve dosyadaki kağıtlar okunduktan sonra gereği görüşüldü:
KARAR : Tarafların karşılıklı iddia ve savunmalarına, dosyadaki tutanak ve kanıtlara, bozma kararında açıklanan gerektirici nedenlere ve özellikle davacılar, davalı A.Rauf Kantarcı'nın taşınmazın
intifa hakkı ile yükümlü olarak satışı sırasında taliplerin azalması ve satışın gerçek değerden daha düşük bir fiatla gerçekleşmesi kaçınılmaz olduğu cihetle kendilerini zarara uğratmak için hakkın kötüye kullanılması suretiyle cüz'i bir payın çıplak mülkiyetini diğer davalıya satarak, intifa hakkını uhdesinde bıraktığına ilişkin iddiası doğrultusunda bir kanıt getirmiş ve kanıtlamış değildir. Ayrıca da, çekişmeli taşınmaz ile ilgili olarak tarafların iştiraki ile açılıp görülen ortaklığın giderilmesi davasında, davacı tarafından intifa hakkı tesisine ilişkin aynı iddia ileri sürüldüğü gibi, temyiz itirazına da konu yapılmış ancak çekişmeli taşınmazın intifa hakkı ile yükümlü olarak satışı suretiyle ortaklığın giderilmesine dair verilen karar, Yargıtayca da onanarak kesinleşmiş bulunduğuna göre, Hukuk Genel Kurulu'nca da benimsenen Özel Daire bozma kararına uyulmak gerekirken önceki kararda direnilmesi usul ve yasaya aykırıdır. Bu nedenle direnme kararı bozulmalıdır.
SONUÇ : Davalılar vekilinin temyiz itirazlarının kabulü ile, direnme kararının yukarıda açıklanan ve Özel Daire bozma kararında gösterilen nedenlerden dolayı BOZULMASINA, istek halinde temyiz peşin harcının geri verilmesine 27.3.1991 gününde oyçokluğuyla karar verildi.
KARŞI OY YAZISI
Davacılar, kendilerinin 374/393 hisseye sahip oldukları taşınmazın geri kalan 19 hissesinin birer gün arayla 15/393 ve 4/393 hisse olarak davalı A. Rauf tarafından satın alındığını ve daha sonra 4/393 hissesinin
intifa hakkı kendi üzerinde bırakılarak kuru mülkiyetinin karısı olan diğer davalıya temlik edildiğini; 4/393 payın intifahakkının davalı üzerinde bırakılmasının kendilerine zarar verdiğini ve davalılara yarar sağlamadığını ileri sürekek Medeni Kanunun 2. maddesi gereğince, hakkın kötüye kullanılması söz konusu olduğundan intifa hakkıyla ilgili tapu kaydının iptaline karar verilmesini istemiştir. Olayımızda tartışılması gereken iki sorun bulunmaktadır.
1- Hakkın kötüye kullanılması: Medeni Kanunun 2/2. maddesinde "bir hakkın sırf gayrı ızrar eden suistimalini kanun hikamey etmez" kuralı ile hakkın kötüye kullanılması yasağı getirilmiştir. Bu kuralın somuto layda oluşması için üç koşulun gerçekleşmesi gerekir: a- Hukuk düzenince tanınmış bir hakkın bulunması: Olayımızda davalı Rauf'un 4 hisseyi
intifa hakkını üzerinde bırakarak karısına devretmesi hukuk düzenince tanınmış bir hak olduğu her türlü tartışmanın dışındadır. B- Başkalarının hakkın kullanılmasından zarar görmesi veya zarar görme tehlikesiyle karşı karşıya olması; Davaya konu edilen intifahakkının bulunduğu taşınmaz mal arsa niteliğindedir ve intifa hakkıyla yükümlü olarak satışa çıkmıştır. İntifa hakkı rıza ile kaldırmalar ayrık tutulursa, ölümle ortadan kalkacaktır. Bu nedenle bu taşınmazın intifa hakkıyla yükümlü satılması ve satıldıktan sonra bu durumda kalması taşınmazın 374/393 hisseye sahip davacıların zarar görmesi kaçınılmazdır. Çünkü intifa hakkıyla yükümlü bir taşınmaza satış sırasında gerçek değeri üzerinden alıcı bulunması olanağı yoktur. Diğer taraftan ileride bu yer üzerine kat karşılığı inşaat yapılmasında büyük zorluklar ortaya çıkacaktır. Bunlar bilinen ve tartışılması dahi gerekmeyen olgulardır. C- Hakkın açıkca doğruluk ve güven kurallarına aykırı kullanılması; Hakkın hangi hallerde doğruluk ve güven kurallarına aykırı kullanıldığı her somut olay içinde değerlendirilecektir. Bununla beraber bu konuda genel kabul görmüş bilimsel esaslara göre bazı objektif esaslar yorumların yapılmasında mahkemelere yardımcı olmaktadır. Bunlar sırf ızrar kastı - meşru yarar yokluğu - yararlar arasında aşırı oransızlık - çelişkili tutum kötü edinilmiş durum - sosyal fonksiyondan inhiraf gibi... Yüce kurulda yapılan tartışmalar sırasında da gündeme getirildiği gibi davalı intifa hakkını "sırf ızrar kastıyla" kendi üzerinde bıraktığı kanıtlanmamıştır. Bu kanıtlanmış olsaydı çoğunluk tarafından da MK'nun 2/2. maddesinin uygulanması kabul edileceği açıkca ifade edilmiştir. Ancak hakkın başkasına zarar vermek amacıyla kullanılması yani zarar verme kastı subjektif bir şarttır bunun - yani başkasını zarara sokmak maksadı ile hareket ettiğini- ispat çok zordur ve hatta bazen olanaksızdır. Bu nedenle yeni ve genel kabul görmüş hukuk doktrini "subjektif nitelikteki ızrar kasdı fikrinden ayrılarak yukarıda açıkladığımız objektif kıstaslar getirmiştir. Bu nedenle ızrar kastı kanıtlanmadan da somut olayda bir hakkın kullanılmasının, "meşru menfaat yokluğu veya çelişkili tutum gibi durumların söz konusu olduğu hallerde "açıkca doğruluk ve dürüstlük kurallarına aykırı kullanıldığı gerçeğinden hareketle ) kötüye kullanıldığı kabul edilmesi olanağı vardır. ( Z. İmre Medeni Hukuka Giriş 2. bası sh. 293 vd. S. Edis Medeni Hukuka Giriş 2. bası sh. 323 vd. ) O halde hakkın kullanılmasından meşru bir menfaat yokluğu söz konusu ise bu hakkın kötüye kullanıldığı kabul edilebilecektir. Olayımızda davalı Rauf halen bir arsa niteliğinde olan ve ortaklığın giderilmesi davasıyla satılığa çıkmış taşınmaz mal üzerinde 4/393 payda intifa hakkına sahip olmasından hiç bir meşru yararı bulunmamaktadır. Burada, davalının intifa hakkından başka 15 tam mülkiyet hisseye sahip olduğu da gözardı edilmemelidir. Bu nedenle 4 hissenin intifa hakkı olarak kendisine bir yarar sağlamayacağı kabul edilmelidir. Meşru yarar yokluğunun kanıtlanmadığı durumlarda ve yararlar arasında aşırı oransızlık bulunması halinde dahi meşru menfaat yokluğu kabul edilmektedir ( İmre age. sh: 294 - Edis age. sh: 335 ). Bu nedenle davalı Rauf'un intifa hakkı sahibi olarak bir yararı olduğu kabul edilse bile davacıların bu intifa hakkını tapudan kaldırtmalarında sağlayacakları yarar çok daha fazladır. Başka bir anlatımla intifahakkının kullanılmasının davalıya sağladığı yarar davacıların bu hak kaldırılmadığı takdirde uğrayacakları zarar yanında çok önemsiz nitelikte kalır. O halde intifahakkının bulunmasıyla kaldırılması arasında aşırı bir oransızlık mevcuttur. Bunun kanıtlanması gerekmez. Çünkü tecrübe kurallarına göre bir taşınmazın intifa hakkıyla satılması idğer hissedarların hakkına çok büyük olumsuz katkılar yapacağı bilinmektedir. Nitekim karşılaştırmalı hukukta "karısı olan kocanın murisin kız kardeşleri ile birlikte mirasçılığında, ölen eşinin elbiseleri ile mücevherlerini üzerine intifa hakkını seçmesi de hakkın kötüye kullanılması olarak kabul edilmiştir ( Edis sh: 336 dip not 46 ). Görülüyor ki, Medeni Kanun'un 2/2. maddesinin hakkın kötüye kullanılması yasağının uygulanması için kişinin ızrar kastıyla hareket ettiğinin kanıtlanması gerekmez; yukarıda açıklandığı gibi meşru menfaat yokluğunun bulunmadığının kanıtlandığı halde veya tecrübe kurallarına göre anlaşıldığında yine hakkın kötüye kullanıldığının kabulü gerekir; oluyamızda da bu tecrübe kurallarıyla kanıtlanmıştır. Bu nedenle çoğunluğun davalının ızrar kastığının kanıtlanmadığı gerekçesi, bilimsel yorumlarla bağdaşmamaktadır.
2- Taşınmazın ortaklığın giderilmesi davası sonunda
intifa hakkıyla yükümlü olarak satışa çıkmış olması: Çoğunluk ortaklığın giderilmesi davasında verilen hükümle "taşınmazın intifa hakkıyla yükümlü olarak satılmasının kaçınılmaz olacaığını da" kabul ederek bozma kararına gerekçe yapmış ancak ne kesin hüküm üzerinde durulmuş ve ne de bu gerekçesinin dayanağı gösterilmiştir.
Öncelikle hatırlanmalıdır ki, mahkemenin
intifa hakkıyla yükümlü satılması yolunda bir hüküm kurmamış olması halinde dahi sonuç ayrı olacaktır. Bu intifa hakkı kaldırılmadıkça kaçınılmaz sonuçtur. Kaldı ki, davacılar "taşınmazın sulh mahkemesinde verilen karar gibi "satılmasında hakkın kötüye kullanılmasının söz konusu olduğunu ileri sürerek dava açmışlardır. Davacıların satıştan sonra malik olma durumları devam etmiş olması halinde veya taşınmazın taraflardan başka kişiye intikal etmesi halinde inşaat sırasında yeni olguların ortaya çıkmasında MK 2/2'ne göre dava açma hakları olabileceği de gözardı edilmemelidir. Tüm bu nedenlerle sayın çoğunluğun görüşüne katılmıyorum açıkladığımız gerekçelerle mahkeme kararı onanmalıydı.


(Kaynak: Y
ıl: Ay: Sayfa