Mesajı Okuyun
Old 03-01-2011, 15:56   #4
Av.Habibe YILMAZ KAYAR

 
Varsayılan

Merhabalar,

Mevcut tasarı üzerinden bir çalışma yaptım.Ayrıca tasarıya ek olarak KAHDEM olarak daha önceki bildirilerde açıkladığımız sorunların çözümü için de önerileri ekledim.Bilginize
-----------

TASARI METNİ ÜZERİNDEN EK ÖNERİLER
*EK:Evlilik olmaksızın bir arada yaşayan bireylere bu beraberlik son erdiğinde de koruma sağlanmalıdır.

Madde 1:” evlilik birliği boşanma ile sona ermiş olan eski eşlerden birinin veya çocukların veya diğer aile bireylerinin ya da resmî evlilik olmaksızın bir arada yaşayan bireylerden birinin veya bunların müşterek çocuklarının veya diğer aile bireylerinin”

Öneri:
Resmî evlilik olmaksızın bir arada yaşayan veya resmî evlilik olmaksızın bir arada yaşamış olup bu beraberlikleri sona ermiş bireylerden birisinin satırının eklenmesi gerekmektedir.

Gerekçe:Resmi evlilik olmaksızın bir arada yaşayan şeklindeki yeni önerilen düzenleme genel olarak doğru ve yararlı olsa da bu beraberlikleri sona ermiş bireyleri koruma dışında bırakmakta ve yeni bir ayrımcılığa yol açmaktadır.Tasarıya göre resmi evlilik sona erse dahi yasanın korunmasından yararlanma olanaklı hale gelmesine karşılık resmi olmayan beraberlikleri sona erenlerin de şiddete uğrama ihtimalleri nedeni ile kanun kapsamında değerlendirilmeleri uygun olur.

*EK:Evlilik birliği olmaksızın bir arada yaşayan bireylerin çocuklarının korunması için tarafların müşterek çocukları olma şartı aranmamalıdır.


Madde 1 : :” evlilik birliği boşanma ile sona ermiş olan eski eşlerden birinin veya çocukların veya diğer aile bireylerinin ya da resmî evlilik olmaksızın bir arada yaşayan bireylerden birinin veya bunların müşterek çocuklarının veya diğer aile bireylerinin

Öneri:“resmî evlilik olmaksızın bir arada yaşayan bireylerden birinin veya bunların müşterek çocuklarının veya diğer aile bireylerinin”
satırından müşterek sözü çıkarılmalıdır.

Gerekçe:
Resmi evliliklerin sona ermesi durumunda eski eşler ve çocukları kanun kapsamında korumaya alınırken çocuklar arasında tarafların müşterek çocuğu olup olmadığı açıklanmayarak tarafların müşterek veya müşterek olmayan tüm çocukları yasaca korumaya alınmıştır.

Resmi evlilik olmaksızın bir arada yaşayan bireylerin sadece müşterek çocuklarının yasa kapsamından yararlandırılması ,çocuklar bakımından ayrımcılık yaratacak eşitsiz bir düzenlemedir ve doğum durumlarına göre farklı korumaya yol açmaktadır.


TASARIDA OLMAYAN EK ÖNERİLER:
*EK: Başvurunun yapıldığı gün karar verilmelidir.

Madde 1:
Hâkimi meselenin mahiyetini göz önünde bulundurarak kural olarak
duruşma yapmaksızın ve şiddetin belgelenmesini aramaksızın re'senaşağıda sayılan tedbirlerden bir ya da birkaçına birlikte veya uygun
göreceği benzeri başka tedbirlere de hükmedebilir:

Öneri: “kural olarak
duruşma yapmaksızın ve şiddetin belgelenmesini aramaksızın re'sen” söznüne aynı gün sözü eklenmelidir.

Tasarıya ek olarak ayrıca savcılık tarafından Aile Mahkemesine bildirilen talepler için de bildirimin olay tarihinde AYNI GÜN yapılacağına ilişkin ek açıklama yapılmalıdır.

Gerekçe:

Uygulamada yasadan yararlanmak isteyen yurttaşlar tevzi bürosuna başvurmakta ve acılan dava dosyaları tüm gün bu biroda toplanmaktadır.Dosyaların dağıtımı ertesi gün yapılmakta ve koruma kararı verecek hakimin önüne dosya en erken 24 saat sonra çıkmaktadır.

Bu durum şiddetten şiddet gerçekleşmeden korunma amacına aykırılığa yol açmakta ve derhal karar verilme ilkesine aykırılık oluşturmaktadır.Bu durum yurttaşın can güvenliğinin sağlanmamasına yol açmaktadır.

Bu nedenle yasa metnine AYNI GÜN kelimesinin eklenmesi uygun olacaktır.Böylece 4320 sayılı kanun kapsamında yapılan başvuru dosyaları aynı gün beklenmeksizin görevli hakimin önüne gelecek ve aynı gün karar verilmesi mümkün olacaktır.

Yine Uygulamada Savcılık tarafından haber alınan vakaların Aile Mahkemesine bildirimi olaydan çok sonra olmakta ve karar verilse dahi bu karar etkin ve yararlı olamamaktadır.
Yasa metnine ek yapılarak doğrudan başvuru ve ihbarların da Aile Mahkemesine aynı gün bildirilmesi yükümlülüğü kolluğa ve savcılığa yüklenmelidir.

*EK:Koruma kararının yazılı ihtarı uygulamasının önüne geçilmelidir.

Madde 1
f) “Bir sağlık kuruluşuna muayene veya tedavi için başvurması.
Yukarıdaki hükümlerin uygulanması amacıyla öngörülen süre altı
ayı geçemez ve kararda hükmolunan tedbirlere ayları davranılması
halinde tutuklanacağı ve hakkında hapis cezasına hükmedileceği hususu
şiddet uygulayan veya şiddet uygulama ihtimâli bulunan bireye ihtar olunur.”

Öneri:
Düzenlemenin sonunda “bireye ihtar olunur.” Cümlesi değiştirilmelidir.
Cümle şiddet uygulayan veya şiddet uygulama ihtimâli bulunan bireye ihtar için ulaşılamaması durumunda kolluk tarafından ikametgahına bilgi bırakılır ve bu bilgi ihtar yerine geçer” veya bu amaca yönelik cümle eklenmelidir.

Gerekçe:
Uygulamada koruma kararını alan kolluk görevlileri çeşitlı olanaklar ile şiddet uygulayana ulaşmayı denemekte ve karardan haberdar etmeye çalışmaktadır.Fakat şiddet uygulayan konutunda ve işyerinde bulunamasa bu ihtar yapılamakta böylece aleyhine koruma kararı verilmiş birey koruma kararına aykırı davranmanın cezai sonuçlarından kaçınabilmektedir.

Şiddet uygulayan kendisine ihtar yapılmasa bile “şiddet uygulamanın sonuçlarına katlanmalıdır”ilkesi gereğince ihtaratın yapılamamasının yükümlülükten kaçınma sebebi haline getirilmesi önlenmelidir. Kararın uygulanmasının sağlanması için,kararın uzun zaman alabilecek posta yolu ile karakola bildirilmesi yerine, kararın bir örneğinin mağdura verilmesi ve bu kararın karakola verilmesi yeterli sayılmalıdır.

Koruma kararının şiddet uygulayana tebliği (yazılı bildirimi) yoluna gidilerek, karar ile tebliğ arasında kalan sürede mağdurun yeni saldırılara açık ve korumasız bırakılması kanunun amacına aykırıdır. Şiddetten etkin korunmanın önünde ciddi bir engeldir.


*EK:Kanunun adı değişmelidir.

Öneri:Kanunun adı Şiddetten Korunma Kanunu olmalıdır.

Gerekçe:
Kanunun adı değiştirilerek hatalı uygulamaya yol açan “Ailenin Korunmasına Dair Kanun” söyleyişi yerine Şiddetten Korunma Kanunu veya bu amaca uygun yeni bir adlandırma gerekmektedir.Yasada aile sözünün geçmesi uygulamada resmi evlilikle kurulan ailelerin yasadan yararlanabileceğini izlenimini vermektedir.Bireylerin evlilik kurumu dışında korunma hakkını da ihlal edici olan bu biçim uluslar arası sözleşmelere de açıkça aykırılık oluşturmaktadır.
Ayrıca mevcut düzenleme bireyin hak ve özgürlüklerinin korunmasını değil de ,aile kurumunun ne pahasına olursa olsun hatta şiddetin kaynağı aile olursa bile korunması gibi bir niyeti beslemekte, bu da yasa uygulayıcılar tarafından hatalı kararlar verilmesine yol açmaktadır.

*EK:Hakim nafakanın kaynaktan ve doğrudan ödenmesine karar veremelidir.


Madde 1:
…Türk Medenî Kanunu hükümlerine göre nafakaya
hükmedilmemiş olması kaydıyla talep edilmese dahi tedbir nafakasına
hükmedebilir.
Öneri:Bu cümleye “Hakim Türk Medeni kanunu Madde 198 gereği şiddet uygulayan veya uygulama ihtimali bulunan bireyin borçlularına ödemenin doğrudan lehine karar verilene yapılamasına karar verir” cümlesinin eklenmesi gerekir.

*EK:Yasada Aile Mahkemesi Hakiminin , öngörülen nafakanın,doğrudan ödeme kararı verebilmesi olanağı yasada yer almalıdır.
İcrai işlemler zaman almaktadır ve mağdurlar aradan geçen sürede yeniden mağduriyet yaşamaktadır.Yasada açıkça belirtilmemiş olmasına karşılık hakimin doğrudan ödeme emri verebilmesinin mümkün olduğunu düşünüyorum.Örneğin şiddet uygulayanın kira geliri varsa,kiracıya ,ödemenin diğer aile bireyine yapılması gerektiği emredilebilir yada işyeri muhasebesine yazılarak kaynaktan kesinti yapılmasına karar verilebilmelidir.

Dayanak:
4721 sayılı Türk Medeni Kanunu:Madde 198: Eşlerden biri, birliğin giderlerine katılma yükümlülüğünü yerine getirmezse, hakim onun borçlularına, ödemeyi tamamen veya kısmen diğer eşe yapmalarını emredebilir.

*EK:Koruma kararının ihlali karşısında verilecek ceza etkin ve caydırıcı olmalıdır.

4320 sayılı yasa gereği ,kararlaştırılan tedbirlerin ihlali sonucu verilen cezaların ertelenmeyeceği , hapis cezasının adli para cezasına veya tedbirlerden birine çevrilmeyeceği yönünde yasaya bir düzenleme eklenmelidir.
Uygulamada koruma kararına uymama sonucu açılan davada verilecek hapis cezası üç aydan altı aya kadar hürriyeti bağlayıcı cezadır.Bu sürede belirlenen yaptırım CMK gereğince ertelenme,adli para cezasına çevrilme ve hükmün açıklanmasının geri bırakılması kurumlarının uygulanmasına elverişlidir.Bu durum şiddetle etkili mücadeleyi engellemekte ve fail bakımından ödüllendirici,mağdur bakımından ise adalete başvurmaktan caydırıcı etki yaratmaktadır.

*EK:Şiddet türleri yasada açıklanmalıdır.

Uygulamada şiddet kavramı,kollukça ve bazen karar vermesi talep edilen hakim tarafından sadece iz bırakan ,fiziksel şiddet ve darp olarak anlaşılmaktadır.Şiddetin sadece fiziksel değil,ruhsal,sosyal,cinsel ekonomik vb. türlerinin olduğu açıklanmalı veya en azından “herhangi bir şiddet türü” biçiminde açıklama yapılarak uygulamada çıkan sorunların bir kısmı önlenebilmelidir.

Yönetmelikte şiddetin tanımı,çeşitleri ve özel ve kamusal alanda görülebilmesine ilişkin yapılan açıklamanın yasa metninde bulunması daha uygundur.

*EK:Mağdurların başvurularında CMK ile sağlanan mağdurlara vekil atanması olanağından yasal düzenlemede bahsedilmelidir.

Yürürlükteki CMK mağdurlara da vekil atanması olanağı sağlamıştır.Bu olanak aile içi şiddet mağdurları için de geçerlidir.Bu hak kadınlara hatırlatılmadığından süreç bir avukat tarafından etkin olarak takip edilememektedir.Böylece yasal olanağa rağmen etkili iç hukuk yollarına başvurma hakkı,etkin olarak kullanılamamaktadır.

*EK:Şiddet sonucu can güvenliği sorunu yaşandığında sığınma evine mağdurun yerleştirilmesi konusu yasada yer almamaktadır.


İlke olarak şiddet mağdurunun yaşam olanaklarının ve ortamının aynen korunarak,siddet uygulayanın gerektiğinde bu ortamdan uzaklaştırılması gerekmektedir.Fakat bazı durumlar olabilir ki şiddet uygulayanın ortamdan uzaklaştırılması kararı yetersiz kalır.Yaşam hakkının tehdit altında olduğu durumlarda etkin bir korumaya sığınma evi olanağı da katılmalıdır.

*EK:Tedbir süresinde mağdura hukuki/psikolojik/sosyal/ekonomik vb destek olanağı yasada yer almalıdır.
Şiddet sonrasında mağdur hayatını değiştirecek bazı kararlar vermek durumunda kalabilir.Bunlar boşanma,ayrılık velayet nafaka ve diğer sorunlardır.Mağdurun yasal hak ve olanaklarının ne olduğunu bilmeye ve ücretsiz hukuki yardım almaya hakkı vardır.Mağdura ulaştırılabilecek bu tür destekler şiddetin tekrarlanmasını da önleyebilir.
Yine koruma süresince sosyal çalışmacıların mağdurla ilişkiye geçmesi ,tedbire ilişkin izlemede bulunması ve gerekirse düzenlenecek rapor ile koruma kararının süresinin uzatılması yönünde görüş oluşturması oldukça yarar sağlayacaktır.

*EK:Yasa metninden "Aynı çatı" sözü çıkarılmalıdır.
Aynı çatı sözü sorunlara ve bazı aile bireylerinin koruma dışında kalmasına yol açmaktadır.


Bu düzenlemeden eşin,çocukların aynı çatı altında yaşıyor olma zorunluluğu olmaksızın korumadan yararlanabileceği ama diğer aile bireyleri için aynı çatı altında yaşayan olması gerekliliği belirtilmektedir.

Bu biçimi ile diğer aile bireyleri ile ilişkiyi aynı çatı ile sınırlamış ve birlikte yaşamayan aile üyelerini koruma dışında bırakmıştır.

Örneğin,aile bireyi başka bir şehirde yaşayan diğer aile bireyini-örneğin kardeşini- öldürmekle tehdit ederse "aynı çatı" altında yaşamamak sebebi ile tehdit edilen kardeş koruma kararı isteyemeyecektir.

*EK:Aile Mahkemelerinin mesai saatleri dışında çalışmaması fakat şiddetin her gün ve 24 saat görülebilmesi sebebi ile haftasonu ve geceleri koruma kararı verilmesine ilişkin gerekli yasal düzenlemeler yapılmalıdır.

Şiddetin daha çok yaşanabildiği gece ve hafta sonlarında, koruma kararı verecek olan Aile Mahkemeleri kapalıdır. Yani mesai saatleri dışında kadınlar, şiddetten korunma olanağından yoksundur. Bu durum, şiddet uygulayan aile bireyi için suç işlemeye teşvik edici nitelikte olup, mağdurlar içinse yasa uygulayıcı tarafından şiddete maruz kalmaktan korunmanın mümkün olmaması ve mesai saatleri dışında şiddete boyun eğme ile sonuçlanmaktadır.

Öneri : Bu çok önemli sorunun çözümü için, mesai saatleri dışında, gece ve hafta sonu süresince koruma kararı verilmesini sağlayacak bir yeni işleyişin planlanması kaçınılmaz bir zorunluluktur.
Bunun için,

a) Kadınların insan hakları ve konuyla ilgili uluslararası sözleşme , standartlar ve kadına yönelik şiddet konusunda tüm savcıların eğitimden geçirilmesini,

b) Nöbetçi savcıların koruma kararı verebilmesi için yasal düzenleme yapılmasını,

c) Kolluk güçlerine yapılan başvurunun veya ihbarın savcılığa hemen bildirilmesi üzerine gerekli koruma kararlarının savcılıkça hemen alınmasını,

d) Savcılığın vereceği koruma kararının kolluk gücüne beklemeksizin bildirilmesini ve hatta bu koruma kararının şiddet uygulayana tebliğ edilerek ihtarın kapsamının açıklanmasını,

e) Kolluk gücünün, koruma kararının uygulanması için gerekli izleme görevine derhal başlamasını, savcılıkça verilen kararların, takip eden ilk iş gününde Aile Mahkemesinin onayına sunulmalıdır.


*EK CMK da değişiklik yapılmalıdır.:
Ön görülen cezanın üst sınırı dikkate alındığında, CMK'nın 100/4. maddesi ile çeliştiğinden, bu düzenleme korunacak ise CMK 100/3. maddeye ekleme yapılarak tutuklama tedbiri uygulanabilcek suçlar kapsamına alınmalıdır

*EK;Kadına Yönelik Eş Şiddetini 3. Kişilerin de İhbar Edebileceği Hususu Yasada Yer Almalıdır


Yasanın birinci maddesinde başvurabilecek kişiler sayılmıştır, ancak yönetmelikte, şiddet mağdurlarından başka, 3. kişilerin de şiddeti ihbar edebileceği ve ihbarın yazılı, sözlü veya başka şekilde olabileceği belirtilmiş ve şiddet türleri açıklanmıştır (m.5/3). Bu düzenlemenin yasaya alınması yerinde olur.

*Ek:Mahkemelerde Çalışan Uzmanlardan Ön Rapor Alma Olanağı Yasada Düzenlenmelidir

Olanak dahilinde angarya oluşturmayacak biçimde aile mahkemesinde çalıştırılan uzmanlardan zaman ve fırsat varsa ‘ön rapor’ alınmalı, takdir hakkı şüphesiz ki yargıca bırakılmalıdır. Aslında ilk başvuru sırasında bu uzmanlar başvuruyu yapan ve fırsat varsa şiddet uygulayan veya bu tehdidi barındıran tarafla da görüşmeli ve yargıç ‘afaki’ karar veriyor duygusundan kurtarılmalıdır. Kaldı ki Batı toplumlarında uzmanlar daha sağlık kuruluşu ya da karakol aşamasında iken ortada bir şikâyet olup olmadığı bile belli değilken olaya katılıp katkı sağlamaktadırlar ki doğru olan da budur. Öyleyse, 9.1.2003 tarih ve 4787 sayılı Aile Mahkemelerinin Kuruluş, Görev ve Yargılama Usullerine Dair Kanun’ a ilişkin olarak çıkarılacak bir yönetmelikle de eşgüdüm sağlanarak Ankara Adliyesi gibi, mahkemelerde onlarca uzmanın çalıştırıldığı yerlerde, bu uzmanlara angarya oluşturmayacak biçimde doğrudan mahkemeye başvuru haliyle sınırlı olacak biçimde aile içi şiddete ilişkin yapılan başvurularda bir tür nöbet sistemi getirilmelidir. Öte yandan bu düzenlemede ceza mahkemesi yargıcının da somut olayı, yani başvurunun haklı ya da haksız olduğunu araştırmaksızın hukuk mahkemesi yargıcının kararıyla bağlı olduğu anımsandığında, olanak bulunması durumunda başvuru dilekçesini güçlendirecek önlemlerin alınmasının önemi daha iyi anlaşılacaktır. Çünkü yasa kötü niyetli kullanımı önlemek için gerekli önlemleri içermemektedir. Bu durum birkaç kez haksız kullanımla karşılaşan yargıcın, sonraki olaylarda bu kararı vermekte isteksiz davranması tehlikesini içinde barındırmaktadır. Ancak tüm bu açıklamalar, yasanın acil servis niteliğini yani, derhal o an için bir tedbir uygulanması zorunluluğunu engellemek için mazeret oluşturmamalıdır.

*EK:Şiddet Mağduru Kadına Mahkemece Nafaka Takdiri Halinde Kullanılmak Üzere Fon Oluşturulmalıdır

“Tedbir nafakasına en çok kusurlu eşin ortak konuttan uzaklaştırılması halinde gereksinme duyulmaktadır. Anayasa’nın 5. maddesinde Devlet’e kişinin temel hak ve hürriyetlerini, sosyal hukuk devleti ve adalet ilkeleri ile bağdaşmayacak surette sınırlayan ekonomik engelleri kaldırmak görevi verilmiştir. Bu görevin, aile bireyleri arasındaki uyuşmazlıklarda da dikkate alınması zorunludur. Nitekim bu husus 5636 sayılı Kanunûn gerekçesinde de yer almıştır. Özellikle şiddet uygulayan bireyin ailenin geçimini birinci derecede sağlayan kişi olması durumunda, bu kişinin eve ve aile bireylerine yaklaştırılmaması halinde, ailenin geçim sıkıntısına düşeceği bir gerçektir.”
Yasada düzenlenen ve yargıç tarafından takdir edilen nafaka yükümlülüğünün, mağdur eş tarafından tahsil ve takibindeki güçlük göz önünde tutularak, nafakanın 2330 Sayılı Nakdi Tazminat Yasası’nda öngörüldüğü üzere devlet tarafından hemen mağdura ödenip daha sonra şiddet uygulayan eşten alınması yasanın uygulanması açısından yararlı olacaktır. Ayrıca Yönetmelikteki “tedbir nafakasına ilişkin kararın bir örneği re’sen ilgili icra müdürüne gönderilir. Nafaka ödemekle yükümlü kılınan kişinin herhangi bir sosyal güvenlik kurumu ile bağlantısı olması durumunda, nafaka, şiddet mağdurunun başvurusu aranmaksızın ilgilinin maaş ya da ücretinden icra müdürlüğü tarafından tahsil edilir( m.16/2).” biçimindeki düzenlemenin yasaya aktarılması, etkililik açısından yerinde olur. Hali hazırda yönetmeliğin bu maddesi hemen hemen ölü bir düzenlemedir.
Eğer kusurlu kişi ailenin gelir ve giderleri konusunda yetkili ise evden uzaklaştırma tedbirinin uygulanması durumunda, evde barınanlar için ısınma, elektrik, kira, doğalgaz su gibi giderlerin ödenmesinde sıkıntı yaşanmakta, bazı olaylarda aboneliklerin iptali söz konusu olabilmektedir. Ankara 8. Aile Mahkemesi’nin çift numaralı dosyalarında verilen tedbir kararlarında, bu kişilerin elektrik, su, doğalgaz, kira gibi giderlere ilişkin yükümlülüğünün devam edeceği hususu da yer almaktadır. Bu önlemin yaygınlaşıp uygulanması için yasaya alınması, kadının ekonomik çaresizlik nedeniyle şiddete razı olmasını büyük ölçüde önleyecektir.

*EK.Çocukların Velayet Hakkının Kararda Düzenlenmesi Sağlanmalıdır
Şiddet uygulayan aile bireyinin müşterek konuttan uzaklaştırılması durumunda veya gerekli görüldüğü hallerde, tedbir süresince çocukların korunması, ve ihtiyaçları da dikkate alınarak velayet hakkının diğer eş tarafından kullanılmasına karar verilebilmesi olanağının yasada yer alması doğru olur.

*EK: Şiddet Mağduru Kadının İstihdamı Sağlanmalıdır.
4320 sayılı Kanunda ya da ilgili diğer yasalarda yapılacak yeni bir düzenleme sırasında, 4787 sayılı yasanın 6. maddesindeki olanaklarla birlikte değerlendirilerek, gereksinme varsa şiddet mağduru kadının istihdamı sağlanmalıdır. Çünkü kadını şiddete katlanma noktasına getiren nedenlerin en başında çaresizlik duygusu ve ekonomik bağımlılık gelmektedir.
Bu gerekçe yukarıda nafakanın devlet tarafından ödenip kusurlu kişiden geri alınması önerisi için de geçerlidir

*EK;Birleşik Aile Mahkemeleri Kurulmalıdır
4320 Sayılı Kanunda yapılacak bu iyileştirmeleri taçlandırmak için 4787 sayılı yasadaki aile mahkemelerinin görev alanı, amaca uygun olarak yeniden tanımlanmalı, 4320 sayılı Ailenin Korunmasına Dair Kanundaki ceza hükümlerinin uygulanması da sulh ceza mahkemelerinden alınarak, kararların asıl sahibi olan aile mahkemelerine bırakılmalıdır. Çünkü Nahide Opuz kararı, doğru okunursa, AİHM’nin de kadının eş şiddetinden korunmasında Devlet organlarının bir refleksi olmadığını, önlemlerin kopuk kopuk, koordinasyonsuz olarak alındığını işaret ettiği görülecektir. Mevcut durumda sorun sadece asayiş sorunu gibi algılanmakta ve polisiye ya da hukuki önlemlerle çözüm aranmaktadır. Oysa çözüm, koruma refleksinin oluşturulmasına bağlıdır. Bu da sorunu sahiplerine bırakmakla olur. Polis burada doğrudan çözüm mercii olamaz. Çözüm, sorunun sahiplerine bırakmakla olanaklıdır. Sorunun sahipleri alanda sosyal hizmetlere ilişkin sivil ve devlet kurumlarıyla, olay adliyeye bildirildikten sonra aile mahkemeleridir. Kadını şiddetten koruyacak önlemleri alacak olan aile mahkemelerinin bu tedbirlerin uygulanmasını da izleyip sorumluluk almaları eşyanın doğasına uygun olacaktır. Kurumlar arası iletişim ve işbirliğinin sağlanması için bu şekilde bir yetki temerküzü zorunludur.
Görülen odur ki sadece hukuki önlemlerle sonuç alınmaz. Evde önlenmeyen şiddet, okula, sokağa, yaşamın her alanına sıçramaktadır. Öyleyse bunun bir toplumsal sorun olduğu bilinmeli, 2006/7 sayılı başbakanlık genelgesi kararlı bir devlet politikası olarak sürdürülmelidir.

Kaynak:

1-KAHDEM 2008,2009,2010 yılı 25 Kasım Basın Açıklamaları
2-Hakim Eray Karınca


Kadınlara Hukuki Destek Merkezi