Mesajı Okuyun
Old 24-06-2004, 00:06   #13
Gemici

 
Varsayılan

Sayın Sbudak,
Haklısınız, o kelimeler arapça değil. Tam doğrusunu isterseniz arapçadan osmanlıcaya oradanda günümüz türkçesine girmiş kelimeler. Kökleri arapça o kelimelerin.
Aslında kelime yerine sözcük demek daha hoşuma gidiyor, ama ben otuz seneden fazla bir süredir yaşayan türkçeye biraz uzak düştüğüm için, günümüz türkçesindeki bazı kavramları, hoşuma gitse bile, kullanma alışkanlığı olmadığı için kullanamıyorum. Bundan on ay kadar önce Türk hukuk Sitesi ile tanışmam da hiç olmazsa internet üzerinden bugünkü türkçeye, özellikle hukuk türkçesine yabancılaşmama isteğimden doğdu.

O zamanlar sitede dil konusu, daha doğrusu hukuk dili konusu tartışılıyordu. O zamanki tartışma ve bizim şimdiki tartışmamız bu konudaki ne ilk nede son tartışma. Tartışma önceden de vardı sonradanda olacak. Tartışmaların özünde türk dilinin ve türk hukuk dilinin yabancı kelimelerle özellikle arapça kökenli kelimelerle dolu olduğu iddiası yatıyor. Bu tür tartışmaların sürdürülmesi dilin gelişimi kunusundaki bazı aksaklıkların ve çelişkinin ifadesi bence.

Türk hukuk dilini türkçeleştirmek daha doğrusu sadeleştirmek gayesi ile yapılan çalışmaların başında benim bildiğim kadarı ile İsmet Sungurbeyin altmışlı ve yetmişli yıllardaki çalışmaları geliyor.

Dilin arapça, osmanlıca , türkçe, almanca, ingilizce, rusça veya çince olması ve bir dilin diğer dillerden alınmış sözcükler ve kavramlarla dolu olması beni hiç ama hiç raharsız etmiyor, doğrusunu isterseniz. Hatta bir yerde memnun bile ediyor. Çünkü kendisinden bir çok kelime aldığımız bir yabancı dili öğrenmemiz daha kolay olur. Hele kendisinden bir çok kelime aldığımız dil kürreselleşmenin dili olan ingilizce ise, yahutta yüzyıllar boyu kendilerinden kelime aldığımız farsça ve arapça ise, bu dilleri öğrenmede fazla zorlukla karşılaşmayız.

Yalnız dilin asıl işlevi diğer dilleri rahatça öğrenmemiz değildir. Bir dilin en başta gelen özelliği, o dilin ülkede yaşayan bütün insanlar tarafından anlaşılmasıdır. Bir ülke düşününki aydınları başka dil konuşuyor, halk başka dil. Aslında bizde şimdiye kadar olan da budur. Nasılki kanunlarımızı bizden ileride olduklarına inandığımız batı ülkelerinden aldıysak, dilimizi edebiyatımızıda onlardan, veya o zamanlar kültür bakımından bizden ileride olduğuna inandığımız iranlılardan ve araplardan, aldığımız kelimelerle zenginleştirmaye çalıştık. Yalnız ne farsçadan ne arapçadan nede ingilizce veya fransızcadan aldığımız kelimeler bütün halka maloldu. Bir yanda dışarıdan kelime ithal eden bir elit tabaka, diğer tarafta kırsal kesimlerde konuşulan halk türkçesi. Pardon neredeyse unutacaktım, halkımızda yabancı kelimelere o kadar yabancı değil, televizyon sayesinde, benim bildiğim sadece Ceyar(J.R) kahveleri, bilmediğim başka örnekleride vardır herhalde

Aslında dili bir ağaca benzetebiliriz. Ağacın kökünden dallar, dallardan başka dallar ve yapraklar çıkar. Nasılki bir ağacı ağaç yapan kendi kökünden çıkan dallar ve yapraklardır, bir dili zengin dil yapan da, o dilin kendi kökünden türetilen yeni sözcükler, yeni kavramlardır. Kendi öz kökünden yeni kavramlar ve kelimeler yaratmıyan bir dil kuruyan bir ağaca benzer. Dışarıdan dil ağacına yüklenen kavramlar elma ağacına armut aşılamaya benzer; biraz zor tutar. Birde ağacın dibinden çıkıp onu sarmalıyan ve kurutan sarmaşıklar ve diğer bitkiler var. Alalım “içtihat”ı, alalım “asansör”ü, alalım “aparat”ı, bunlar dilimizin elmalarımı yoksa armutlarımı? Bence armutlarıdır. Bu kavramlardan yeni kavram yaratma olanağımız çok az veya hiç yok. Birde okula giden çocukların bunları öğrenmesi meselesi var. Nereden, hangi kökten geldiğini bilmedikleri bu kelimeleri ancak ezberlemek yolu ile öğrenebilirler, yüksek okullara gitmiyenler başka bir konu. Dilimizde karşılığı bulunmayan birtakım teknik terimleri armutta olsalar kabullenebiliriz bence. Bu gibi terimler bütün dillerde ortak bir yerde.

Ülkede yaşıyan herkesin birbirini anlaması bakımından, dilin sadeleştirilmesi düşüncesindeyim. Yalnız bu sadeleştirmeyi tepeden aşağı yapabileceğimize inanmıyorum. Dil aslında bir sistemdir ve bu sistemin kendisine has bir işleyiş tarzı vardır. Türkiyede şimdiye adar yapılan, özellikle aydınlar tarafından, bu sistemin kendi kendisini organize etmesine çomak sokmak olmuştur. Sistemin kendi kendisini organize edebilmesi için dil olgusunu etkileyen bütün katmanların, yazar çizer, bilim adamı, memur işçi, esnaf bürokrat, hukukçu politikacı ortak çalışmaları gerekir, eğer gelecekte de karşımızdakinin ne demek istediğini anlamak istiyorsak. Buna hukuk dili de dahil tabiiki, hukukun sadece hukuk müneccimleri tarafından değil, ülkede yaşıyan herkes tarafından anlaşılabilir olması gerekir bence, en azından hukuk dilinin.

Saygılarımla