Mesajı Okuyun
Old 22-03-2010, 12:19   #6
Av.Erkan Şenses

 
Varsayılan

Bu arada gözümüzden kaçan başka bir husus da taksirle öldürme CMK 135/6'da sayılan katalog suçlardan olmadığı için usule aykırı bir şekilde sinyal bilgileri değerlendirilmiştir.
Konuya ilişkin bir Yargıtay kararını da bilginize sunuyorum:Esas No : 2009 / 22575 Karar No : 2009/31143 Yargıtay 2. Ceza Dairesi Tarih : 25/06/2009

Konut dokunulmazlığını ihlal suçundan dolayı Elazığ Cumhuriyet Başsavcılığı'nın 2008/12634 soruşturma sayılı dosyasında şüphelinin kullandığı cep telefonu ile ilgili iletişimin tespiti talebinin, talebin bizzat Cumhuriyet Başsavcılığı'nca yerine getirilebileceğinden reddine dair (Elazığ Birinci Sulh Ceza Mahkemesi)'nin 12.11.2008 tarihli, 2008/1462 değişik iş sayılı kararına yönelik itirazın keza reddine ilişkin (Elazığ İkinci Asliye Ceza Mahkemesi)'nin 18.11.2008 tarihli ve 2008/266 değişik iş sayılı karar aleyhine Yüksek Adalet Bakanlığı'nca verilen 25.03.2009 gün ve 2009/2631/14334 sayılı kanun yararına bozma talebine dayanılarak, dava dosyası Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı'nın 15.04.2009 gün ve 2009/87830 sayılı tebliğnamesiyle Dairemize gönderilmekle okundu.



Kanun yararına bozma isteyen tebliğnamede;



5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanunu'nun 5353 sayılı Kanun'un 17. maddesiyle değişik 135. maddesinin 1. fıkrasında "Bir suç dolayısıyla yapılan soruşturma ve kovuşturmada, suçun işlendiğine ilişkin kuvvetli şüphe sebeplerinin varlığı ve başka surette delil elde edilmesi imkanının bulunmaması durumunda, hakim veya gecikmesinde sakınca bulunan hallerde Cumhuriyet Savcısı'nın kararıyla şüpheli veya sanığın telekomünikasyon yoluyla iletişimi tespit edilebilir, dinlenebilir, kayda alınabilir ve sinyal bilgileri değerlendirilebilir". 6. fıkrasında "Bu madde kapsamında dinleme, kayda alma ve sinyal bilgilerinin değerlendirilmesine ilişkin hükümler... sayılan suçlarla ilgili olarak uygulanabilir".



Şeklindeki düzenlemelerde belirtildiği üzere, soruşturma evresinde telefonla yapılan görüşmelere ilişkin detay bilgilerinin, yani telefonla yapılan iletişimin kimlerle ve ne zaman yapıldığının belirlenmesi anlamına gelen tespitin, 5271 sayılı Kanun'un 135/6. maddesi kapsamı dışında kaldığı, hangi suça ilişkin olursa olsun, telefondan kimlerle, ne zaman görüşüldüğüne dair tespitin, 5271 sayılı Kanun'un 135/1. maddesi uyarınca hakim veya gecikmesinde sakınca bulunan hallerde Cumhuriyet Savcısı'nın kararıyla mümkün olacağı, somut olayda da şüpheliye ait olan cep telefon numarasını arayan ve aranan telefon dökümlerini içerecek şekilde detay bilgilerinin istendiği dikkate alınmaksızın itirazın kabulü yerine yazılı şekilde reddine karar verilmesinde isabet görülmediğinden, 5271 sayılı CMK'nın 309. maddesi uyarınca anılan kararın bozulması lüzumu kanun yararına bozma talebine dayanılarak ihbar olunmuştur.



Gereği düşünüldü:




KARAR : 5271 sayılı CYY'nin 5353 sayılı Yasa'nın 17. maddesiyle değişik 135. maddesi uyarınca "bir suç dolayısıyla yapılan soruşturma ve kovuşturmada, suçun işlendiğine ilişkin kuvvetli şüphe sebeplerinin varlığı ve başka suretle delil elde edilmesi imkanının bulunmaması durumunda, hakim veya gecikmesinde sakınca bulunan hallerde Cumhuriyet Savcısı'nın kararıyla şüpheli veya sanığın telekomünikasyon yoluyla "iletişimi tespit edilebilir, dinlenilebilir, kayda alınabilir ve sinyal bilgileri değerlendirilebilir". CYY'nin 135. maddesinin 6. fıkrasında ise, "bu madde kapsamında dinleme, kayda alma ve sinyal bilgilerinin değerlendirilmesine ilişkin hükümlerin" katalog suçlarıyla ilgili olarak uygulanabileceği öngörülmüştür.



Görülüyor ki, CYY'nin 135. maddesinin birinci fıkrasındaki önlemlerden "iletişimin tespiti" işlemine tüm suçlar bakımından başvurulabilirken, "dinleme, kayda alma ve sinyal bilgileri" için yalnızca katalog suçları bakımından başvurulabilecektir.



Somut olaydaki soruşturma konusu suç "konut dokunulmazlığını bozma" suçu olup, katalog suçlarından bulunmamaktadır. Buna karşın 5237 sayılı CYY'nin 135. maddesinde öngörülen "iletişimin tespiti" önlemine, konut dokunulmazlığını bozma suçundan dolayı da yasal olarak başvurulabilir.



Bu nedenle, itiraz makamı olan Elazığ İkinci Asliye Ceza Mahkemesi'nin soruşturma konusu suç "katalog suçlarından" olmadığı için Sulh Ceza Mahkemesinin red kararının yerinde olduğuna ilişkin gerekçe yasal bulunmamaktadır. Ancak;



Somut olayda yakınan, evine girerek cep telefonunu evde unutan ve evin içini karıştırmış olan şüpheli ya da şüphelilerin belirlenerek, konut dokunulmazlığını bozma suçundan cezalandırılmaları istemiyle şikayette bulunmuştur.



Cumhuriyet Başsavcılığınca konut dokunulmazlığını ihlal suçu ile ilgili olarak yapılan soruşturmada; yakınanın evinde bulduğunu iddia ettiği telefonun konut dokunulmazlığını bozma suçunu işleyen şüpheliye ait olabileceği düşüncesiyle, telefonu ve kartın sahibini belirlemek amacıyla Sulh Ceza Mahkemesinden bu telefonla yapılan son üç aylık görüşmelerin (arayan ve aranan dahil) HTS raporlarının tespitini istemiştir.



Soruşturma konusu konut dokunulmazlığını bozma suçunu kimin işlediğinin belirlenmesi için, yakınanın evinde bulduğunu ileri sürdüğü ve eve giren kişiye ait olduğunu iddia ettiği cep telefonu ve sim kartının; abone adı, kimlik bilgileri, telefon numarası ve sim kart bilgilerinin işletmeci kurumlardan istenmesi için CYY'nin 135. maddesinin birinci fıkrasında yazılı bulunan "ile tişimin tespiti" kararına gereksinim bulunmamaktadır. Söz konusu bu bilgilerin, Cumhuriyet Savcısı'nın CYY'nin 160 ve 161. maddelerinde düzenlenen genel soruşturma yetkisi kapsamında, yargıç kararı olmadan, ilgili kurumdan istenmesi olanaklıdır.



İlgili kurumdan gelecek bilgilerin değerlendirilmesi sonucunda ise, soruşturma konusu konut dokunulmazlığını bozma suçunun hangi şüpheli ya da şüphelilerce işlendiğinin belirlenmesi olanağı bulunmaktadır.




SONUÇ : Bu nedenlerle, Elazığ Cumhuriyet Savcılığı'nın "iletişiminin tespitine" ilişkin isteminin Elazığ Sulh Ceza Mahkemesi'nce reddine dair kararı üzerine, Elazığ İkinci Asliye Ceza Mahkemesi'nin 18.11.2008 tarihli 2008/266 değişik iş sayılı itirazın "Reddine" ilişkin kararının sonucu itibariyle yerinde olduğu anlaşıldığından, Adalet Bakanlığı'nın yasa yararına bozma istemi üzerine, yasa gereği aynı doğrultuda Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı'nın düzenlediği tebliğnamedeki düşünce yerinde görülmediğinden, yasa yararına bozma isteminin REDDİNE, 25.6.2009 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.