Mesajı Okuyun
Old 27-03-2017, 09:33   #17
para_doks

 
Varsayılan

T.C. YARGITAY

22.Hukuk Dairesi
Esas: 2016/4593
Karar: 2016/18261
Karar Tarihi: 16.06.2016


İŞÇİ ALACAKLARI DAVASI - DAVALI VEKİLİNİN DAVA DİLEKÇE VE ISLAH DİLEKÇESİNE KARŞI İLERİ SÜRDÜĞÜ ZAMANAŞIMI DEFİ DİKKATE ALINMADAN KARAR VERİLMESİNİN HATALI OLDUĞU - GEREKİRSE BİLİRKİŞİDEN EK RAPOR ALINARAK OLUŞACAK SONUCA GÖRE KARAR VERİLMESİ GEREĞİ

ÖZET: Davalı vekilinin dava dilekçe ve ıslah dilekçesine karşı ileri sürdüğü zamanaşımı def'i dikkate alınmadan karar verilmesi hatalı olmuştur. Mahkemece yapılacak iş davalının ıslah dilekçesine karşı yaptığı zamanaşımı def'i değerlendirilerek, gerekirse bilirkişiden ek rapor alınarak oluşacak sonuca göre bir karar verilmesinden ibarettir.

(6100 S. K. m. 176) (4857 S. K. m. 41, 44, 47)

Dava: Davacı, kıdem tazminatı, haksız fesih tazminatı, fazla mesai, yıllık izin, hafta tatili ile ulusal bayram ve genel tatil ücreti alacaklarının ödetilmesine karar verilmesini istemiştir.

Mahkeme, isteği kısmen hüküm altına almıştır.

Hüküm süresi içinde davalı avukatı tarafından temyiz edilmiş olmakla, dava dosyası için Tetkik Hakimi ... tarafından düzenlenen rapor dinlendikten sonra dosya incelendi, gereği konuşulup düşünüldü:

Davacı vekili, müvekkilinin 29.09.2006 tarihinde davalı şirkette işe girip 26.07.2010 tarihine kadar boyahane bölümünde çalıştığını, iş sözleşmesine davalı tarafından haksız ve süresiz olarak son verildiğini, işten ayrıldığı tarihte 603,90 TL ücretle çalıştığını, işyerinde yaşanan olumsuzlukların giderilmesi için davalıya ihtarname gönderildiğini ancak davalının olumsuzlukları düzeltmediği gibi işçilerin işyerinde çalışmalarına 26.07.2010 tarihinde izin vermeyerek iş sözleşmelerine sözlü olarak son verdiğini, ancak müvekkili ve işçilerin 26.07.2010, 27.07.2010 ve 28.07.2010 tatillerinde üç gün üst üste işyerine gelmelerine rağmen işe alınmadıklarını, müvekkilinin ortalama her ayın yarısında 10 saat çalışırken ayın diğer yarısında 12 saat çalıştığını, bu durumun çalışma çizelgelerinde belli olduğunu, hafta tatili, ulusal bayram ve genel tatil günleri dahil çalıştığını ücretlerinin ödenmediğini, yıllık izinlerinin kullandırılmadığını belirterek kıdem ve ihbar tazminatı ile birlikte bir kısım işçilik alacaklarının davalıdan tahsilini talep etmiştir.

Davalı vekili, davacının diğer arkadaşları ile birlikte 24.07.2010 tarihinde topluca direniş yaparak işyerinde çalışmak isteyen işçileri engellediğini, işyerine 26.07.2010, 27.07.2010 ve 28.07.2010 tarihlerinde ard arda devamsızlık yaparak gelmediğini ve iş sözleşmesinin haklı sebeplerle son verildiğini, davacının ücret ve diğer alacaklarının bulunmadığını belirterek davanın reddine karar verilmesini talep etmiştir.

Mahkemece, yapılan yargılama sonucunda toplanan deliller ve bilirkişi raporuna dayanılarak, yazılı gerekçe ile davanın kısmen kabulüne karar verilmiştir.

Kararı davalı taraf temyiz etmiştir.

1-Dosyadaki yazılara, toplanan delillerle kararın dayandığı kanuni gerektirici sebeplere göre, davalının aşağıdaki bendin kapsamı dışında kalan temyiz itirazları yerinde değildir.

2-Taraflar arasında davalının sonradan ileri sürdüğü zamanaşımının nazara alınmasının mümkün olup olmadığı konusunda uyuşmazlık bulunmaktadır.

Zamanaşımı alacak hakkının belli bir süre kullanılmaması sebebiyle dava edilebilme niteliğinden yoksun kalmasını ifade eder. Bu tanımdan anlaşılacağı üzere zamanaşımı alacak hakkını sona erdirmeyip sadece onu "eksik bir borç" haline dönüştürür ve "alacağın dava edilebilme özelliği"ni ortadan kaldırır.

Bu itibarla zamanaşımı savunması ileri sürüldüğünde eğer savunma gerçekleşirse hakkın dava edilebilme niteliği ortadan kalkacağından, artık mahkemenin işin esasına girip inceleme yapması mümkün değildir.

Diğer taraftan zamanaşımı bir borcu doğuran, değiştiren, ortadan kaldıran bir olgu olmayıp salt doğmuş ve varolan bir hakkın istenmesini ortadan kaldıran bir savunma aracıdır. Bu bakımdan zamanaşımı, alacağın varlığı değil istenebilirliğini ortadan kaldırır. Bunun sonucu olarak da mahkeme tarafından kendiliğinden gözönünde tutulamaz. Borçlunun böyle bir olgunun varolduğunu kanunda öngörülen süre ve usul içinde ileri sürülmesi zorunludur.

Somut olayda, davalı vekili 12.11.2010 günlü cevap dilekçesinde ve 28.10.2010 günlü ilk celsede zamanaşımı definde bulunmamış ancak 28.05.2013 günlü dilekçe ile cevap dilekçesini ıslah ederek ıslaha karşı zamanaşımı definde bulunmuştur. Davacı vekili, davalı tarafından yapılan ıslaha ve zamanaşımı define karşı çıkmıştır. Bilirkişi raporunun dosyaya sunulmasının ardından davacı tarafından, dava konusu miktarlar, bilirkişi raporunda hesaplanan tutarlara ıslah etmiştir.

Mahkemece davalı vekilinin cevap dilekçesiyle ileri sürdüğü zamanaşımı def'i dikkate alınmamıştır. 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun 176. maddesinin açık düzenlemesi gereğince zamanaşımı definin cevap dilekçesinin ıslahı yoluyla ileri sürülmesi mümkündür.

Buna göre; davalı vekilinin dava dilekçe ve ıslah dilekçesine karşı ileri sürdüğü zamanaşımı def'i dikkate alınmadan yazılı şekilde karar verilmesi hatalı olmuştur. Mahkemece yapılacak iş davalının ıslah dilekçesine karşı yaptığı zamanaşımı def'i değerlendirilerek, gerekirse bilirkişiden ek rapor alınarak oluşacak sonuca göre bir karar verilmesinden ibarettir.

Sonuç: Temyiz olunan kararın, yukarıda yazılı sebeplerle bozulmasına, peşin alınan temyiz harcının istek halinde ilgiliye iadesine 16.06.2016 tarihinde oy birliğiyle karar verildi. (¤¤)

Sinerji Mevzuat ve İçtihat Programı