Mesajı Okuyun
Old 16-07-2003, 20:22   #1
Av.Habibe YILMAZ KAYAR

 
Yeni Fikir Yolumuzu Kaybetmeyelim

Yolumuzu Kaybetmeyelim

1927 yılında Avustralya hükümetinin erkek delegeleri Cemiyet-i Akvam'ın finans, bütçe, ve uluslar arası hukuk ile ilgilenen 4. Komitesinin çalışmalarına katılamayınca yerlerine toplantıya Moss isimli bir kadın görevliyi gönderirler. Bayan Moss 49 tane "şaşkın ve korkudan dona kalmış" erkeğin arasından geçerek yerine oturur. Toplantının başkanı olabilecek en kibar ve en diplomatik tavrıyla Bayan Moss'a döner ve feministlerin arasında bir efsane olarak kabul edilen şu soruyu sorar. "Hanımefendi, yolunuzu mu kaybettiniz?"
Bu olayın üzerinden 76 yıl geçti. Kadınlar ve toplumsal cinsiyet bakış açısı Birleşmiş Milletlerde (BM) yerini almaya başladı. Sayıları az da olsa kadınlar karar mekanizmalarında önemli yerlere gelmekteler. Ancak BM'nin her bünyesi kadınlara sıcak bakmıyor. Özellikle İşkence Komitesi ve Irkçılık Komitesi 1927 yılında Bayan Moss ile birlikte zaman tünelinde donmuş gibi görünüyor. Bu Komitelerin üyelerinin çoğu kendi deyimleriyle "şu kadın meselesinin" işkence ve ırkçılık konuları ile ilgisini hala çözebilmiş değiller!
İşkenceyi Önleme Komitesi ne yazık ki hala dünyanın "öteki yarısını" görmezden gelmeye devam ediyor. Kadınlar ile ilgili cinsel şiddet suçlarının farklılığını ve önemini kadın uzmanların bu Komiteye seçilmesinden sonra biraz biraz değinilmeye başlaması olumlu. Ancak gelişmenin hızı ve Komitenin ataerkil düşünce yapısını temsil eden diğer üyelerinin yüksek sesleri çok rahatsızlık verici. Kadınlara yönelik ihlallerin başında gelen savaşta ve gözaltında tecavüz konusunu önceleri bir insan hakları ihlali olarak kabul etmek istemedi. Ancak gelişen kuramsal ve kavramsal tartışmaların boyutu ve konuyla ilgili kadın lobicilerin baskısı nedeniyle en sonunda tecavüzü dahil etmeye başladılar. Aile içi şiddetin bir işkence türü olduğuna dair akademik çalışmalar feminist hukukçular tarafından 1990 yılından itibaren yaygın olarak literatüre sokuldu. Bu konuda oldukça zengin ve tutarlı çalışmalar bulunmasına rağmen İşkenceyi Önleme Komitesi böyle bir şeyi duymak bile istemiyor.
Savaşta ve gözaltında kadına yönelik tecavüz ve şiddet bir işkence ve silah türü olarak kullanılmakta. Hem de toplumu dönüştürücü ana etken olarak. Bu iki durumun da toplumsal cinsiyet açısından değerlendirmesinin yapılması çok önemli. Bunlara örnek olarak da Eski Yugoslavya'da Müslüman kadınlara ve Ruanda'da kadınlara yönelik tecavüzleri ve şiddetti örnek verebiliriz. Eski Yugoslavya'da bazı Müslüman kadınların tecavüzlerden sonra dine aykırı olsa da intihar ettiklerini, veya bazılarının "namus cinayetlerine" maruz kaldıkları bilinmektedir. (Eski Yugoslavya ve Rwanda'da işlenen savaş suçlarını yargılamak için kurulan geçici mahkemelerde de tecavüz bir savaş suçu olarak kabul edildi. Foça Kararları gibi) Dünyaca ünlü bir uluslar arası insan hakları sivil toplum örgütünün kadına yönelik şiddetten sorumlu kadın direktörü İşkenceden Sorumlu Eski Özel Raportör Nigel Rodley'e bütün bunları söylediğinde aldığı cevap oldukça can sıkıcıdır. "Siz kadınlar Radika'yı aldınız daha ne istiyorsunuz?" (Rodley Radika Komorasvami'nin BM Kadına Yönelik Şiddetten Sorumlu Özel Rapörtör olarak bu göreve getirilmesinden daha da önemlisi böyle bir bünyenin oluşturulmasından bahsetmektedir)
Luce Irigaray Nietzsche'nin Deniz Aşığı'nda bir denizcinin yapması gereken en zor şeyin yelkenlerini açıp rüzgarın çıkmasını beklemek olduğunu söyler. Kadının insan hakları savunucuları içinde, en azından işkence konusunda, bugünlerde durum denizciler ile aynı gibi gözükebilir. Fakat beklemeyi gerektiren bir şey yok. İşkence Komitesi üyeleri görüşlerini değiştirmedi. Sir Rodley'nin gitmesi de bir şeyi değiştirmedi. Kadınların ve toplumsal cinsiyet konularının marjinalleşmesi devam ettikçe, Bayan Moss gibi BM'de "yolumuzu kaybetmeye" devam edeceğiz.

Leyla Pervizat

Kazete den alınmıştır.