Mesajı Okuyun
Old 04-07-2005, 21:37   #12
Av. Bülent Sabri Akpunar

 
Varsayılan

T.C.

Y A R G I T A Y

İ.B.K.

E. 1988 / 1
K. 1989 / 2
T. 24.03.1989




MAL A.C./EMNİYETİ S./AÇIĞA İMZANIN SUİSTİMALI 509

765 / TCK. - 59.

İMZALI VE YAZISIZ BİR KAĞIDA SAHİBİNİN ZARARINA OLARAK HUKUKÇA HÜKMÜHAİZ BİR
MUAMELE YAZILDIĞI VEYA YAZDIRILDIĞI İDDİASIYLA TÜRK CEZAKANUNUNUN 509.
MADDESİNE DAYANILARAK ŞİKAYET ÜZERİNE AÇILAN CEZADAVASINDA SANIĞA YÜKLENEN BU
EYLEMİN HUKUK USULÜ MUHAKEMELERİKANUNUN CEVAZ VERDİĞİ AYRIK DURUMLAR DIŞINDA
TANIKLA İSBAT EDİLEMEZ.

DAVA : Ordu Asliye Ceza Mahkemesinin 25.12.1987 gün ve 467/679 sayılı
yazısında "Yargıtay Ceza Genel Kurulunun 17.3.1986 gün ve 1985/9-464 esas ve
1985/126 sayılı kararı ile Yargıtay 9. Ceza Dairesinin 24.9.1985 gün ve
1985/3520-3982, 10.4.1986 gün ve 1986/240-2335 ve yine aynı Dairenin 6.10.1986
gün ve 1986/3224-4942 sayılı, Yargıtay 6. Ceza Dairesinin 8.10.1987 gün ve
6037/8399 sayılı kararları arasında içtihat aykırılığı bulunduğu ileri
sürülerek başvurulması üzerine Yargıtay 1. Başkanlık Kurulunca; "imzalı boş
senedin, sanıkla mağdur arasındaki anlaşmaya aykırı olarak doldurulduğu
iddiasıyla açılan kamu davasında sanığın bu eyleminin tanıkla isbat edilip
edilemeyeceği" konusunda sözü edilen kararlar arasında aykırılık bulunduğu
belirtilerek, 2797 sayılı Yargıtay Kanununun 16 ve Yargıtay İç Yönetmeliğinin
14. maddeleri uyarınca konunun Yargıtay İçtihadı Birleştirme Büyük Genel
Kurulunda görüşülmesine, 25.2.1988 gün ve 15 sayı ile karar verilmiştir.
11.11.1988 gününde toplanan Yargıtay İçtihadı Birleştirme Büyük Genel
Kurulunda, önce kararlar arasında aykırılık bulunup bulunmadığı ve içtihadı
birleştirmeye gerek olup olmadığı sorunu üzerinde durulmuş ve aynı konuda daha
önce yapılan bir başvuru da evrakla birleştirilerek 24.2.1989 günlü toplantıda
sözü geçen kararlar arasında yukarda belirtilen konuda içtihat aykırılığının
bulunduğuna oybirliğiyle karar verildikten sonra esasın görüşülmesine
geçilmiştir.
Esasın incelenmesinde önce konu ile doğrudan doğruya ilgili yasa
maddelerini gözden geçikmekte yarar bulunmaktadır. Bu maddeler şöyle
sıralanabilir:
"Türk Ceza Kanunu madde 509 - Bir kimse iade veya muayyen bir suretle
istimal etmek üzere kendisine tevdi olunan imzalı ve yazısız bir kağıda
sahibinin zararına olarak hukukça hükmü haiz bir muamele yazar veya yazdırır,
yahut elinde bedelsiz olarak kalmış olan bir senedi istimal ederse, mutazarrır
olan kimsenin şikayeti üzerine üç aydan üç seneye kadar hapis ve yüzelli
liradan aşağı olmamak üzere ağır para cezasına mahkum olur..
Bu imzalı ve yazısız kağıt esasen kendisine tevdi ve teslim olunmayıp da
bertakrip ele geçirerek birinci fıkradaki cürmü işlemiş ise, altıncı babın
üçüncü ve dördüncü fasıllarında beyan olunan ahkama göre ceza verilir.
Ceza Muhakemeleri Usulü Kanunu madde 255 - Bir fiilin suç olup olmaması,
adi hukuka müteallik bir meselenin halline bağlı ise ceza mahkemesi bu meseleye
dahi ceza işlerindeki usul ve deliller için mer'i kaidelere göre karar verir.
Bununla beraber mahkeme, muhakemeye ara ve hukuk davası açılması için
alakadarlara bir mehil verebilir.
Hukuk Mahkemesinden bu bapta bir hüküm çıkmasını da bekleyebilir.
Türk Ticaret Kanunu madde 592 - Tedavüle çıkarılırken tamamen doldurulmamış
bulunan bir poliçe, aradaki anlaşmalara aykırı bir şekilde doldurulursa bu
anlaşmalara riayet edilmemiş olması keyfiyeti hamile karşı ileri sürülemez;
meğer ki hamil poliçeyi kötü niyetle iktisap etmiş veya iktisap sırasında
kendisine ağır bir kusurun isnadı mümkün bulunmuş olsun.
Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanunu madde 288 - Bir hakkın doğumu, düşürülmesi,
devri, değiştirilmesi, yenilenmesi, ertelenmesi, ikrarı ve itfası amacıyla
yapılan hukuki işlemlerin, yapıldıkları zamanki miktar veya değerleri beşbin
lirayı geçtiği takdirde senetle ispat olunması gerekir. Bu hukuki işlemlerin
miktar veya değeri ödeme veya borçtan kurtarma ibra gibi herhangi bir sebeple
beşbin liradan aşağı düşse bile senetsiz ispat olunamaz.
Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanunu madde 290 - Senede bağlı olan her çeşit
iddiaya karşı defi olarak ileri sürülen ve senedin hüküm ve kuvvetini ortadan
kaldıracak veya azaltacak nitelikte bulunan hukuki işlemler beşbin liradan az
bir miktara ait olsa bile tanıkla ispat olunamaz.
Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanunu madde 290 - senede bağlı olan her çeşit
iddiaya karşı defi olarak ileri sürülen ve senedin hüküm ve kuvvetini ortadan
kaldıracak veya azaltacak nitelikte bulunan hukuki işlemler beşbin liradan az
bir miktara ait olsa bile tanıkla ispat olunamaz.
Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanunu madde 314 - Resmi ve gayri resmi her nevi
senedatın sahteliğini iddia eden kimse asıl davayı rüyet eden mahkemede bu
iddiasını gerek davayı asliye gerek davayı hadise suretiyle ikame edebilir.
Usulüne tevfikan icra kılınan tetkikat neticesinde senedin sahte olmadığına
dair mahkemeden sadır olan karar kesbi katiyet ettikten sonra işbu senet
hakkında mehakimi cezaiyede dahi sahtelik iddiası mesmu olmaz.
Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanunu madde 315 - Mahkemece sahtelik sebebiyle
iptal edilen senet hakkında ciheti cezaiyece ademi mesuliyet ve beraate dair
verilecek karar hukuk mahkemesince senedin iptali hakkındaki karara haizi tesir
değildir.
Borçlar Kanunu madde 53 - Hakim, kusur olup olmadığına, yahut haksız fiilin
faili temyiz kudretini haiz bulunup bulunmadığına karar vermek için ceza
hukukunun mesuliyete dair hükümleri ile bağlı olmadığı gibi, ceza mahkemesinde
verilen beraet kararı ile de mukayyet değildir. Bundan başka ceza mahkemesi
kararı, kusurun takdiri ve zararın miktarını tayin hususunda dahi hukuk
hakimini takyit etmez."
Konu ile ilgili olan bu maddelerden, gerçek veya tüzel kişiler arasında
imzalı boş kağıdın ileride senet biçimen dönüştürülmek üzere verilmesinin
mümkün olduğu anlaşılmaktadır. Ancak, bu boş kağıdın, aradaki anlaşmaya aykırı
olarak senet biçimine getirilmesinin suç oluşturduğu iddiasıyla açılan ceza
davasında iddianın sübutu açısından olayda tanık dinlenip dinlenemeyeceği
konusunda ceza ve hukuk usulü yasaları farklı düzenlemeler getirdiğinden hangi
usul hükümleri uygulanmak suretiyle uyuşmazlığın çözümlenebileceği hususunda
uyuşmazlık bulunmaktadır.
Önce, imzalı boş kağıdın veya açık senedin yahut açık kambiyo senedinin
poliçe, bono ve çek borçlu tarafından alacaklıya verilmesinin Türk Hukuku
yönünden geçerli olduğunu belirtmek gerekir. Borçlunun sadece imzasını taşıyan
ve onun rızası ile alacaklıya verildikten sonra alacaklı tarafından doldurulan
bu boş kağıt bir senet olarak meydana çıkmaktadır. HUMK.nun 288. maddesine
göre, "Bir hakkın doğumu, düşürülmesi,.. itfası amacıyla yapılan hukuki
işlemlerin yapıldıkları zamanki miktar veya değerleri beşbin lirayı geçtiği
takdirde senetle ispat olunması gerektiği gibi aynı Yasanın 290. maddesine göre
de, "Senede bağlı olan her çeşit iddiaya karşı defi olarak ileri sürülen ve
senedin hüküm ve kuvvetini ortadan kaldıracak veya azaltacak nitelikte bulunan
hukuki işlemler..." tanıkla ispat olunamaz. Nitekim, 12.4.1933 gün ve 31/7
sayılı İçtihadı Birleştirme Kararında, senede müstenit olan her nevi iddiaya
karşı dermeyan olunacak savunmalarının tanıkla ispatının mümkün olmadığına
karar verilmiştir. Bu hükümlerden ve İçtihadı Birleştirme Kararından
anlaşıldığı üzere, senetle ispat zorunluğu yalnız hukuki işlemler muameleler
içindir. Hukuki fiiller ise, tanıkla ispat edilebildiği için bunların senetle
ispatı zorunluluğu yoktur.
Bir borcu ödemek acaba maddi fiil midir? Borcu ödemek, bir borcu sona
erdirme amacına yönelik olduğu için hukuki fiil değil, hukuki işlemdir. Senede
karşı ileri sürülen hukuki işlemler değeri ne olursa olsun tanıkla ispat
olunamaz. Bu kural HUMK.nun 290. maddesinde hükme bağlanmıştır.
Bununla beraber senede karşı, senetle ispatın bazı istisnaları HUMK.nun
293. ve 294. maddelerinde düzenlenmiştir. Bu istisnalar dışında, imzalı boş
kağıdın senet haline dönüştürülmesine karşı borçlu tarafından ileri sürülen
hususların senetle ispatı gerekmektedir. Öte yandan, imzalı boş kağıda
alacaklıya veren borçlu, diğer tarafta güvenmiştir. Bu güvene dayanarak rızası
ile imzalı boş kağıdı veren kimse muhtemel tehlikelere ve onun hukuki
sonuçlarına katlanmalı ve senede karşı savunması yazılı delillerle ispat
etmelidir.
İmzalı boş bir kağıdın aradaki anlaşmaya aykırı olarak hukukça geçerli bir
senet haline getirildiği iddiasının istisnalar dışında tanıkla ispatının mümkün
olmadığı Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanunu yönünden açıklanmış bulunmaktadır.
Acaba, bu ispat biçimi TCK.nun 509. maddesi yönünden ceza mahkemesinde de
geçerli midir?
CMUK.nun 255. maddesine göre, bir fiilin suç olup olmaması adi hukuka
ilişkin bir sorunun çözümüne bağlı ise, ceza mahkemesi bu borunu ceza işlerinde
uygulanan serbest delil ilkesi çevresinde çözümler. Bununla beraber ceza
mahkemesi, yargılamaya ara vererek hukuk davası açılması için ilgililere uygun
bir süre verebilir ve hukuk mahkemesinden bu konuda bir karar çıkmasını da
bekleyebilir. Ceza mahkemesi, ilgililere süre vererek hukuk mahkemesinden bir
kararın çıkmasını beklediği takdirde, hukuk mahkemesi, ceza usulünde benimsenen
serbest delil ilkesi hükümlerine göre değil, hukuk usulünde uygulanan
istisnalar dışında senede karşı ancak senetle iddiaların ispat edilebileceği
ilkesi uyarınca bir karar tesis etmek zorundadır. Bunun sonucu olarak hukuk
mahkemesinin senet hakkında verdiği kararın ceza mahkemesini bağlayacağının
tartışmasız olması gerekmektedir. Bu konuda aksi yönde ileri sürülen görüşlerin
kabulü mümkün değildir. Çünkü ceza mahkemesi adi hukuka ilişkin uyuşmazlığın
hukuk mahkemesinde çözümüne imkan tanıdıktan sonra bu mahkemeden verilen ve
kesinleşen kararı aynen uygulamaması açık bir çelişki olur. İşte bu nedenledir
ki, ceza mahkemesi adi hukuka ilişkin bir sorunu ceza usulü kuralları içinde
karara bağlamadan bu sorunun hukuk mahkemesinde, çözümüne imkan tanımışsa,
artık hukuk mahkemeden verilen ve kesinleşen kararı aynen uygulamaması açık bir
çelişki olur. İşte bu nedenledir ki, ceza mahkemesi adi hukuka ilişkin bir
sorunu ceza usulü kuralları içinde karara bağlamadan bu sorunun hukuk
mahkemesinde, çözümüne imkan tanımışsa, artık hukuk mahkemesinden verilen
kararla bağlı olduğunun kabulü gerekmektedir. Biraz önce değinilen adi hukuka
ilişkin sorunu ceza mahkemesi kendisi karara bağlamak istediği takrdirde, yine
aynı kuralları, yani hukuk usulünde benimsenen kuralları uygulaması icpa eder.
Aksi halin kabulünde çelişkili kararların tesisi olasılığı nedeniyle hak ve
nısfet kurallarına aykırı bir sonuç ortaya çıkmaktadır ki, bu da yargıya olan
güveni sarsar. Her ne kadar CMUK.nun 255. maddesinde bir fiilin suç olup
olmaması adi hukuka ilişkin bir sorunun çözümüne bağlı olduğu takdirde, ceza
mahkemesi bu sorunu dahi ceza işlerindeki usul ve deliller için geçerli
kurallara göre karar verir biçiminde ise de, bu somut uyuşmazlıkta ceza
mahkemesi, bir fiilin suç olup olmamasını değil, bir hukuki işlemin, yani senet
düzenlenmesi halinin suç olup olmamasını karara bağlamaktadır. Başka bir
deyişle, sanık tarafından yapılan hukuki işlemin ve özellikle anlaşmaya aykırı
düzenlendiği ileri sürülen senede ilişkin hukuki işlemin suç olup olmadığı
incelenmektedir. Bu nedenle ceza hakimi, imzalı boş kağıdın aradaki anlaşmaya
aykırı doldurulduğu iddiasının sübutunu hukuk usulünde öngörülen kuralları
uygulamak suretiyle çözümlemek zorunludur.
Ceza ve hukuk mahkemelerinde, sübuta ilişkin bir sorunun çözümünde farklı
usul kurallarının uygulanmasının kabulünde farklı sonuçların çıkacağı açıktır.
CMUK.nun 255. maddesinin alındığı Alman Usulünde bu farklılık yoktur. Çünkü bu
ülkede gerek ceza ve gerek hukuk usulünde serbest delil istemi uygulanmaktadır.
Öte yandan, imzalı boş kağıdın anlaşma dışı doldurulduğu iddiasının ceza
mahkemesinde serbest delil usulü ve hukuk mahkemesinde ise, istisnalar dışında
sınırlı delil usulüne göre çözümünün ve bundan dolayı farklı sonuçların ortaya
çıkmasının kabulü adalet ve hakkaniyete aykırı düşer. Bu itibarla, imzalı boş
kağıdın anlaşma dışı doldurulduğu iddiasına ilişkin adi hukuka ait sorunun
çözümünde, ceza ve hukuk mahkemelerinden verilen kararların farklı sonuçlarının
uygulamada doğuracağı sakıncaların önlenmesi bakımından, tanıkla ispat
konusunda ceza mahkemesinin hukuk mahkemesinin bağlı olduğu usul kurallarını
uygulaması gerekir.
Biraz önce açıklanan görüş, yalan yere yemin suçunda ceza mahkemelerinde
tanık dinlenip dinlenmeyeceğine ilişkin içtihat uyuşmazlığını çözen 2.4.1941
gün ve 19.12 sayılı İçtihadı Birleştirme kararında da benimsenmiştir.
Diğer taraftan Borçlar Kanunu'nun 53. maddesi hükmünce "Hakim kusur olup
olmadığına, yahut haksız fiilin faili temyiz kudretini haiz bulunup
bulunmadığına karar vermek için Ceza Hukukunun mes'uliyete dair hükümleriyle
bağlı olmadığı gibi, Ceza mahkemesinden verilen beraet kararıyle de mukayyet
değildir". Bu hükümlerle hukuk hakimine kuşkusuz ceza hukukunun sorumluluğa
ilişkin kuralları karşısında geniş bir serbestlik tanımaktadır. B.K.nun 53.
maddesinde benimsenen esaslara göre, ceza mahkemesince delil yetersizliğinden
dolayı verilen bir beraet kararının hukuk hakimini bağlamayacağı; ancak ceza
hakimi failin yasayı ihlal ettiğini tespit etmesi halinde hukuk hakiminin bu
kararla bağlı olduğu ve artık işlenen fiilin hukuka aykırı olmadığına karar
veremeyeceği yerleşmiş Yargıtay uygulamaları gereğidir.
İmzalı boş bir kağıdın anlaşmaya aykırı olarak doldurulduğu iddiasının
cezada sabit görülerek verilen mahkumiyet kararının aksine olarak hukuk
mahkemesinde böyle bir iddianın yerinde olmadığının kabulü ile alacağın gerçek
bulunduğu sabit olduğu takdirde, alacaklı ceza kararı sonucu mahkum olacak ve
fakat aynı alacaklı hukuk mahkemesi kararı sonucu alacağını icrada tahsil
edecektir. Böylesine çelişkili durumun ortaya çıkmasına hukuk mantığının cevaz
vermeyeceği doğaldır. Bu sonucu benimsemek Borçlar Kanunu'nun az önce açıklanan
53. maddesindeki hukuki esaslarla da bağdaştırılamaz. Aksinin kabulü halinde
senet borçlusu hiç bir zaman ne İcra Tetkik Mercii Hakimliğine, ne de Ticaret
Mahkemesine başvurma yoluna gitmeyecek, şahit temin ederek C. Savcılığına
başvurarak dava açılmasını, kamu davasına da katılarak şahsi hakkının hüküm
altına alınmasına ve asıl önemli olan TCK.nun 36. maddesine dayanarak davaya
konu belgenin zoralımına karar verilmesini sağlayabilecektir. Hal böyle olunca
ve bu yol açılınca H.U.M.K. ve İ.İ.K. hükümleriyle getirilen sınırlamaların
uygulama olanağı da eylemli olarak kalkacaktır.
Kaldı ki, cebinde gerçeğe ve hukuka uygun olarak düzenlenmiş senet bulunan
alacaklının senede konu alacağını tahsil edememe tehlikesinden de öteye TCK.nun
509. maddesinde gösterilen sonucu bakımından çok ağır olan bir cezanın tehdidi
altında bulundurulması, hatta H.U.M.K. ile İ.İ.K., Ticaret Kanunu hükümlerine
güvenerek alacağını sağlam gördüğü için, şahit temini yolunu hiç aklına
getirmediğinden, kolayca mahkum edilebilme yolu açılacaktır.
Böyle bir yolun açılması, toplumda güveniu sarsara, ökonomik bayatı alt-üst
edecek sonuçları doğuracaktır.
Bu nedenlerle içtihat aykırılığının imzalı boş senedin, sanıkla mağdur
arasındaki anlaşmaya aykırı olarak doldurulduğu iddiasıyla açılan kamu
davasında sanığın bu eyleminin H.U.M.K.nun cevaz verdiği istisnalar dışında
tanıkla ispat edilemeyeceği doğrultusunda giderilmesi uygun bulunmuştur.
SONUÇ : İmzalı ve yazısız bir kağıda sahibinin zararına olarak hukukça
hükmü haiz bir muamele yazıldığı veya yazdırıldığı iddiasıyla Türk Ceza
Kanunu'nun 509. maddesine dayanılarak şikayet üzerine açılan ceza davasında
sanığa yüklenen bu eylemin Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanunu'nun cevaz verdiği
ayrık durumlar dışında tanıkla ispat edilemeyeceğine ilk iki toplantıda üçte
iki çoğunluk sağlanamadığından 24.3.1989 günlü üçüncü toplantıda alt çoğunlukla
karar verildi. ******