Mesajı Okuyun
Old 30-12-2016, 17:44   #6
Cumhur Okyay

 
Varsayılan

Alıntı:
Yazan ladre
Hile, öğrenmeden itibaren 1 yıl içinde öne sürülmelidir. Her halde ise 10 yıllık zaman aşımına tabi. Mirasçılar arasında ise zamanaşımı öne sürülememektedir. Olayımızda zamanaşımı ilk satışın yapıldığı tarihte mi, murisin ölümünden itibaren mi yoksa muvazaalı olarak yakın tarihte yapılan satıştan sonra mı işlemeye başlayacaktır? Teşekkür ederim cevaplarınız için



T.C.

YARGITAY

1. HUKUK DAİRESİ

E. 1989/3333

K. 1989/3063

T. 17.3.1989

• HİLE İDDİASI ( Temlik Geçerli Bir Sebebe Dayanmadığından Zamanaşımına Uğramayacağı )

• HAK DÜŞÜRÜCÜ SÜRE ( Hile İddiası )

• ZAMANAŞIMI ( Hile İddiası Bulunuyorsa Temlikin Zamanaşımına Uğramayacağı )

818/m.31,125

743/m.60

ÖZET : Hile iddiasının gerçekleşmesi halinde, temlikin geçerli bir hukuksal nedene dayandığından sözedilemez. Dava, bu niteliği itibariyle Borçlar Yasasının 125. maddesinde öngörülen on yıllık zamanaşımı süresine bağlı değildir. Bir yıllık hak düşürücü süre içinde açılmış ise bu davaya bakılması gerekir.

DAVA : Taraflar arasındaki davadan dolayı, ( Sarayköy Asliye Hukuk Hakimliği )nden verilen 27.4.1988 gün ve 37-123 sayılı hükmün onanmasına ilişkin olan 29.12.1988 gün ve 12033-14985 sayılı kararın düzeltilmesi süresinde davacı vekili tarafından istenilmiş olduğundan dosya incelendi, gereği görüşülüp düşünüldü:

KARAR : Davacı, hata ve hile hukuksal nedenine dayanarak iptal ve tescil istemiştir. Mahkemece temlikin 23.12.1964 tarihinde yapıldığı, davanın ise on yıllık hak düşürücü süre geçtikten sonra 25.1.1988 günü açıldığı belirtilerek ve HGK'nun 30.5.1951 tarihli bir kararına da dayanılmak suretiyle uyuşmazlığın esası incelenmeden davanın salt bu nedenlerle reddine karar verilmiş ve bu hüküm Dairece onanmıştır.

Oysa, Hukuk Genel Kurulu'nun 7.12.1988 gün 1988/767 esas, 1988/ 987 sayılı kararında da açıklandığı gibi; BK. nun 31. maddesinde yenilik doğuran bir hak söz konusudur. Hile iddiasının gerçekleşmesi halinde, temlikin geçerli bir hukuki nedene dayandığından söz edilemez. Dava, bu niteliği itibariyle Borçlar Kanununun 125. maddesinde öngörülen on yıllık süreye tabi tutulamaz.

Medeni Kanunun 60. maddesinden de yararlanılamaz. Ancak, hata ve hilenin öğrenilmesinden itibaren BK. nun 31. maddesi uyarınca, davanın bir yıl içerisinde açılmış bulunması zorunludur. Bu madde, on yıllık bir tavanla sınırlandırılmış değildir. Mahkemenin hükmüne dayanak yaptığı HGK. nun 30.5.1951 günlü gerekçesiz kararından dönülmüş, yargısal uygulamalar açıklanan yönde kararlılık kazanmıştır.

Bu durumda, öncelikle davacının hata ve hileyi öğrendiği tarihin ( ıttıla tarihinin ) belirlenmesi davanın BK. nun 31. maddesinde öngörülen bir yıllık hak düşürücü süre içinde açılıp açılmadığının araştırılması, bu süre içinde açıldığının saptanması halinde, yanların sav ve savunmaları doğrultusunda gösterecekleri delillerin toplanması ve ondan sonra kanıtların birlikte değerlendirilmesi, hasıl olacak sonuca göre bir karar verilmesi gerekir.

Bu yönde hiçbir inceleme ve soruşturmaya girilmeden ve on yıllık hak düşürücü sürenin geçtiğinden bahisle davanın reddedilmesinin doğru olmadığı, Dairece yanılgıya düşülerek hükmün onandığı, davacının başvurusu üzerine bu kez yapılan inceleme sonunda anlaşılmıştır.

SONUÇ : Davacının itirazları yerindedir. Kabulüyle, Dairenin 29.12.1988 gün 12033/14985 sayılı onama kararının, karar düzeltme yoluyla ortadan kaldırılmasına ve mahkemenin davanın reddine ilişkin 27.4.1988 günlü hükmünün yukarıda açıklanan nedenlerden ötürü HUMK. nun 428. maddesi uyarınca ( BOZULMASINA ), peşin alınan harcın temyiz edene geri verilmesine, 17.3.1989 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.