Mesajı Okuyun
Old 20-04-2007, 18:24   #37
ahmetsacit

 
Varsayılan




Yorum - Dr. Ergun Özbudun] Meclis'in kararına herkes saygı duymalı
Türkiye'nin en yetkin anayasa profesörlerinden Dr. Ergun Özbudun, cumhurbaşkanlığı seçimi sürecinde Büyük Millet Meclisi'nin sadece karar vermek için değil toplanabilmesi için de 550 olan üye tamsayısının üçte ikisinin hazır bulunmasının gerektiği iddiasını "suni" ve "temelsiz" olarak değerlendirirken bütün bu tartışmaların arkasında siyasi gerekçeler olduğunu söylüyor. Özbudun, iktidar partisinin bu seçimde yeterli olan oydan daha fazlasına sahip olduğunu ve Başbakan'ın ya da AK Parti'nin göstereceği bir başka adayın seçilmesinin tamamıyla meşru olduğu gibi herkesin de bunu demokratik sürecin meşru bir sonucu olarak kabul etmesi gerektiğini belirtiyor. Peki cumhurbaşkanlığı seçim sürecinde muhalefetin Meclis'te en azından 367 üyenin hazır bulunması gerektiği yönündeki ısrarının arkasında yatan ne? Bu görüş seçimi bir anayasal krize sürükleyebilir mi? Hâlâ muhalefetle uzlaşma şansı var mı? Kriz çıkarsa ne olur? (YONCA POYRAZ DOĞAN)
Türkiye'de cumhurbaşkanı seçimi niçin bu kadar kargaşaya yol açıyor ve anayasal boyutu olan bir mesele haline geliyor?
Yerleşik parlamenter bir cumhuriyette cumhurbaşkanının seçimi daha çok rutin bir iştir, bir anayasa krizine yol açmak şöyle dursun, fazla bir heyecan bile uyandırmaz. Hukuki açıdan bakıldığında, cumhurbaşkanının seçilebilmesi için gerekli çoğunluğun niteliği tartışılmaktadır. Şahsen ben, bu tür hukuki tartışmaları tamamıyla temelsiz buluyorum. Zira anayasamız bu konuda son derece açıktır. Seçimin ilk iki turunda, üye tamsayısının üçte iki çoğunluğu gerekmektedir. Üçüncü ve dördüncü turlarda ise mutlak çoğunluk gerekmektedir. Bu nedenle Meclis'teki çoğunluk partisi ilk iki turda olmasa bile üçüncü ve dördüncü turlarda kesinlikle kendi adayını cumhurbaşkanı seçmek için yeterli olan oydan fazlasına sahiptir.
Fakat muhalefet böyle düşünmüyor...
Benim son derece suni ve temelsiz bulduğum argümanlardan bir tanesi Büyük Millet Meclisi'nin toplanması, yani sadece karar vermek için değil toplanabilmesi için de 550 olan üye tamsayısının üçte ikisinin hazır bulunmasının gerektiği iddiasıdır. Aslında, anayasamız Büyük Millet Meclisi için toplantı yeter sayısı ile karar yeter sayısı arasında açık bir ayrım yapar. Dolayısıyla Anayasa'nın 96. maddesine göre toplantı yeter sayısı üye tamsayısının üçte biridir. Bu ise 184 üye demektir. Bununla birlikte muhalefet, en azından 367 üyenin hazır bulunması gerektiğinde ısrar etmektedir. Ve şayet bu sayı sağlanamazsa seçimin geçersiz olması gerektiğini ve Anayasa Mahkemesi tarafından iptal edilebileceğini düşünüyorlar.
Peki Anayasa bu derece açıksa asıl mesele nedir?
Bu hukuki iddiaların arkasında siyasi gerçekler yatmaktadır. Her şeyden önce, problem kısmen, Türk anayasasına göre cumhurbaşkanının konumundan kaynaklanmaktadır. Standart parlamenter cumhuriyetlerin aksine, Türk anayasası cumhurbaşkanına yasama, yürütme ve yargı faaliyetleri alanlarında önemli yetkiler vermektedir.
Daha açık olarak, ne tür yetkiler bunlar?
Atamalarla ilgili önemli yetkiler. Cumhurbaşkanı üniversite rektörlerini, Yüksek Öğretim Kurumu başkan ve üyelerini, Anayasa Mahkemesi hakimlerini ve Danıştay üyelerinin dörtte biri gibi bazı yüksek dereceli hakimleri seçme yetkisine sahiptir. Bu nedenle cumhurbaşkanı bizim sistemimizde daha önemli bir makamdır. Normalde parlamenter bir cumhuriyette cumhurbaşkanı sadece sembolik bir güce sahiptir, ulusun ve ülkenin birliğini temsil eder. Fakat burada, 1982 Anayasası'nı yapanlar cumhurbaşkanına aşırı yetki vermişlerdir. Dolayısıyla asıl problem budur.
Hukuki açıdan, muhalefet cumhurbaşkanlığı seçiminin gidişatını değiştirmek için yine de bir şey yapabilir mi?
Hukuki olarak, hayır. Şayet kanuni ve anayasal sınırlar içinde kalacak olursak yapılabilecek bir şey yoktur. Siyasi tepkiler olacaktır, fakat ben siyasi tepkilerin derecesini tayin edemem. Elbette ki muhalefet partileri Parlamento'nun kararını protesto etmeye devam edecekleri gibi Sayın Erdoğan'ı eleştirmeye devam edeceklerdir, fakat bu demokrasilerde normaldir.
Anamuhalefet partisi, Başbakan'ı şiddetli bir şekilde uyarıyor ve cumhurbaşkanlığına aday olmamasını istiyor. Neyi kastediyorlar?
Bunun arkasında belli bir psikoloji vardır. Anamuhalefet partisi ve Türk toplumundaki belli diğer kesimler cumhurbaşkanlığına da bir Adalet ve Kalkınma Partisi üyesinin seçilmesi halinde Parlamento'daki çoğunluğa şimdi de cumhurbaşkanlığının eklenmesi ile birlikte tehlikeli bir yetki temerküzünün ortaya çıkacağından endişe ediyorlar. Bu kesimler, iktidar partisinin niyetleri hakkında birtakım şüpheler duyuyor. İktidar partisinin mutlak güce sahip olması halinde laik devlet ilkesinin ciddi bir tehlike altında kalacağından endişe ediyorlar. Şahsen ben bu endişeleri paylaşmıyorum. Bununla birlikte, bu düşüncenin Türk kamuoyunun belli bir kesimi içerisinde güçlü olduğu da bir gerçektir. Bu nedenle bu fikre şiddetle karşı çıkıyorlar ve hükümeti muhtemelen Büyük Millet Meclisi dışından bağımsız bir kişi üzerinde muhalefetle uzlaşmaya mecbur etmeye çalışıyorlar. Öte yandan, söylediğim gibi, Anayasa'mız son derece açıktır, seçimlerin üçüncü ve dördüncü turlarında Meclis'in üye tamsayısının mutlak çoğunluğu yeterlidir. İktidar partisi bu seçimde yeterli olan oydan daha fazlasına sahiptir ve Sayın Erdoğan veya AK Parti'nin göstereceği bir başka adayın seçilmesi tamamıyla meşrudur. Şayet böyle olursa Türk siyasetindeki bütün aktörler onu demokratik sürecin meşru bir sonucu olarak kabul etmelidirler.
Peki, bahsedilen şekilde bir anayasal kriz hangi şartlarda ortaya çıkabilir?
Örneğin, şayet Anayasa Mahkemesi muhalefet üyeleri ile bazı hukukçuların öne sürdükleri iddia temelinde cumhurbaşkanlığı seçimini geçersiz sayarsa bu durumda ciddi bir anayasal kriz ortaya çıkar. Zira cumhurbaşkanının seçimi yeni seçimlerin neticelenmesine kadar ertelenmiş olacaktır. Yeni meclisin bir aday üzerinde uzlaşıp uzlaşamayacağı da ayrı bir problemdir. Şu anda tahmin edemeyeceğim problemler de olacaktır, fakat umarım bu tür problemlerden kaçınılır. Salt hukuk temelinden bakarsak, bunun olmaması gerekir. Zira ben oturumun açılışı için 367 üyenin hazır bulunması gerektiği iddiasının hukuki açıdan geçerli olduğu kanaatinde değilim, fakat Anayasa Mahkemesi aksine bir karar verirse bu durumda bazı sıkıntılar yaşarız.
Hukuki unsurlar, yönetimdeki partinin göstereceği adayın cumhurbaşkanı olmasına imkan veriyor; fakat bu olursa siz bir yetki sorunundan da bahsettiniz...
Elbette ki demokrasinin temel anlamı, sınırlı yönetimdir. Çoğunlukların mutlak güce sahip oldukları çoğunlukçu türde bir demokrasiye kesinlikle karşıyım. Fakat, bütün demokrasilerde olduğu gibi, Türkiye de bağımsız bir yargı, bir Anayasa Mahkemesi, güçlü bir sivil toplum, halkının temel haklarını ve özgürlüklerini tanıyan bir anayasa gibi, parlamenter çoğunlukların gücünü dengeleyecek başka mekanizmalara sahiptir. Bu nedenle cumhurbaşkanlığı beni aşırı derecede endişelendirmiyor. Dolayısıyla cumhurbaşkanı bir AK Parti üyesi olsa bile ben aşırı yetki toplanması konusunda endişe etmiyorum. Türkiye'nin 60 yıldan fazla demokratik yönetim geçmişi vardır; kesinlikle diğer fren ve denge mekanizmaları çoğunluğu Anayasa sınırları içinde tutacaktır.
Peki cumhurbaşkanlığı yetkileri sınırlandırılmalı mı?
Ben her zaman 1982 Anayasası'ndaki cumhurbaşkanlığı yetkilerinin aşırı olduğuna ve sınırlanması gerektiğine inandım. Bu yetkiler yerleşik parlamenter sistemlerdeki normal bir devlet başkanının yetkileri seviyesine indirilmelidir. Bu nedenle gelecekte, bir anayasa revizyonunda bu mesele ele alınmalı ve cumhurbaşkanının yetkileri uygun bir şekilde azaltılmalıdır. Bu, öyle bir şekilde yapılmalıdır ki; gelecekte sadece sembolik bir makam haline geleceği için parti liderleri cumhurbaşkanlığı makamına çıkmayı talep etmesinler ve bu nedenle cumhurbaşkanlığı seçimleri çekişmeli bir siyasi veya anayasal bir mesele haline gelmesin. Elbette ki, cumhurbaşkanlığı prestijli bir makamdır ve öyle kalacaktır, fakat siyasi açıdan önemli bir makam olmayacaktır.
Recep Tayyip Erdoğan veya AK Parti hükümetinden bir başka aday şayet cumhurbaşkanı olursa cumhurbaşkanlığının yetkilerinin azaltılmasını isteyecek midir?
Tam aksine, AK Parti'nin programında başkanlık veya yarı başkanlık sistemi lehinde ifadeler mevcuttur. Bence eğilimleri tamamen aksi yönde olacaktır. Sistemi bir yarı başkanlık sistemine doğru değiştirmek isteyeceklerdir, fakat az önce de söylediğim gibi, ben bu çözümü sakıncalı buluyorum.
Cumhurbaşkanını halkın seçmesine ne diyorsunuz; bu, Türkiye'de işler mi?
Bu düşünce pek çok siyasetçi ve bazı akademisyenler tarafından öne sürülmektedir. Bununla birlikte, bunu problemli buluyorum. Şayet cumhurbaşkanı doğrudan doğruya halkın oyu ile seçilecek olursa, dolaysız bir demokratik meşruiyete sahip olacaktır. Az önce de işaret ettiğim gibi, anayasa cumhurbaşkanına önemli yetkiler vermektedir. Şayet bu demokratik meşruiyet mevcut yetkilere ilave edilecek olursa, bu takdirde cumhurbaşkanının sistemde gerçek bir hakim figür haline gelmesi tehlikesi mevcuttur. Bu durumda, aşırı bir otorite toplanması olacaktır. Dolayısıyla ben cumhurbaşkanının halkın oyuyla seçilmesine karşıyım. Bu, sistemin yarı başkanlık sistemi istikametinde değiştirilmesi anlamına gelir.
Hâlâ cumhurbaşkanının kim olacağı hakkında muhalefetle uzlaşma şansı olabilir mi?
Bence bir uzlaşma için çok geç. Bir süre önce yapılmış olsaydı belki mümkün olabilirdi; fakat artık çok geç. Bence AK Parti çoğunluğu herhangi bir uzlaşma aramadan kendi adayını seçecektir. Bu, anayasal süreçlere uygun bir seçim olacaktır ve herkesin de Parlamento'nun kararını meşru olarak kabul etmesi gerekir.
Şayet planlandığı gibi olursa kasımda genel seçimler de olacak... Benim kanaatim, genel seçimlerin cumhurbaşkanlığı seçimlerinden çok daha önemli olduğudur, zira her şeyin ötesinde cumhurbaşkanı belli yetkilere sahip olsa da hakim bir siyasi figür değildir. Genel seçimler ise politikaların asıl kaynağı olan bir hükümet çıkaracaktır. Ve şayet Türk halkının çoğunluğu arasında AK Parti'nin elinde tehlikeli bir güç toplanması olacağına dair gerçek bir endişe mevcutsa bu takdirde başka bir partiyi veya partiler koalisyonunu seçmek seçmenlerin elindedir. Bu durumda cumhurbaşkanının yetkileri de muhalif parlamento çoğunluğu ile sınırlanmış olacaktır. Seçimlerin sonucunu halkın tercihi belirleyecektir. Bu da daha çok onların AK Parti hükümetinin performansını nasıl değerlendireceklerine bağlıdır. Bu konuda yorum yapmak için henüz çok erken.
http://www.zaman.com.tr/webapp-tr/ha...haberno=528090