Mesajı Okuyun
Old 12-04-2007, 13:54   #29
av.adnanyilmaz

 
Varsayılan

Alıntı:
Yazan Oğuzhan Dayar

İnşallah aklınıza gelir ve bu konudaki mesajı yeniden okursunuz.Neyse; hangi yöntemlerin kullanıldığı, neden böyle olduğu vs. gibi konuların tamamı ilk mesajımda herkesin anlayabileceği bir dilde mevcuttur.

Ayrıca size bir şey sormak istiyorum.Bana bir tane seçim gösterin ki bir karar alınırken toplantıda bulunanların sayısı karar yeter sayısından az olsun.Evet bu 367'i eleştiriyorsanız; muhakkak buna da bir cevabınız vardır.Çünkü en basit toplanıştan en önemli toplanışa kadar bu kural geçerlidir.Kat Mülkiyeti Kanunda bile bu böyle ise Anayasada evleviyetle olmalıdır...

SAYGILARIMLA
Sayın Oğuzhan Dayar; öncelikle eleştriniz için teşekkür ederim. İletinizden sonra yazımı tekrar okudum. Ayrıca sizin ilk iletinizi de tekrar okudum. Aramızda önemli bir yorumlama farkı var. Tabii olarak yorum kişisel olacaktır. Ancak yorum, yorumlanacak hükmü amacının dışına taşırıyorsa o zaman dürüstlük kuralı ve yasa koyucunun amacı araştırılmalıdır. Size ve sizin gibi düşünen arkadaşlarıma da saygı duyuyorum. Ancak, gerçekten çıkardığınız sonuç çok zorlama bir sonuçtur. Ve sonuçları itibarıyla tehlikeli olacak bir yorumdur. Aşağıdaki makaleyi ilginize sunarım
Alıntı:
Tartışmayı başlatan görüşte, Anayasa'nın 96. maddesindeki "Anayasada, başkaca bir hüküm yoksa, TBMM üye tamsayısının en az üçte biri ile toplanır ve toplantıya katılanların salt çoğunluğu ile karar verir; ancak karar yetersayısı hiçbir şekilde üye tamsayısının dörtte birinin bir fazlasından az olamaz" biçimindeki hükme göre, yapılacak cumhurbaşkanlığı seçiminde anayasanın 102. maddesi uyarınca, cumhurbaşkanının TBMM üye tamsayısının üçte iki çoğunluğu ile ve gizli oyla seçileceği esasından hareket edilmiştir. En az üçer gün ara ile yapılacak oylamaların ilk ikisinde üye tamsayısının 2/3 çoğunluk oyu sağlanamazsa, üçüncü oylamaya geçilecektir. Ancak, bu iki tur oylamada, 102. maddede, karar için aranan nitelikli çoğunluk üzerindeki sayının, aynı zamanda toplantı yetersayısı olarak da kabul edilmesi gerektiği iddia edilmektedir. Başka bir deyişle, seçim sandığına, en az, Meclis'in üçte ikisini oluşturan 367'nin üzerinde oy atılması gerektiği ifade edilmektedir. Bu oylardan, en az 367'sinin bir aday üzerinde birleşmemesi halinde, birinci oylamada sonuç alınamamış sayılacaktır. Ancak, birinci oylamaya en az 367'nin üzerindeki TBMM üyesinin katılmadığının anlaşılması halinde, ikinci oylamaya geçilemeyeceği ve birinci oylamanın yapılmamış sayılacağı ileri sürülmektedir . Birinci oylamadan ikinci oylamaya geçilememesi, aynı zamanda salt çoğunluğun yeterli olacağı üçüncü ve gerekirse en çok oy alan iki aday arasında yapılacak dördüncü oylamaların da yapılamaması anlamına geleceğinden, TBMM Cumhurbaşkanını seçemediğinden, seçimlerin yenilenmesi yoluna gidilecektir.


Temel mantık
Kanaatimizce burada toplantı ve karar yetersayısı konularındaki Anayasal düzenlemelerden hareketle, ama tamamen Anayasa'nın temel mantığı ile açıkça çelişen aşırı zorlama sonuçlara ulaşılmaya çalışılmıştır. Hatta sonuçta Anayasa Koyucu'nun hiç de arzulamadığı biçimde, cumhurbaşkanlığı seçimi konusunda, 'toplantı yetersayısının herhalde karar yetersayısından fazla olacağı' biçiminde temel bir kuralın benimsenmesi sonucuna ulaşılmaktadır.
Oysa Anayasa'nın hem toplantı ve karar yetersayısı ile ilgili 96. ve hem de cumhurbaşkanlığı seçimi ile ilgili 102. maddesi hükmü oldukça açıktır. Hatta 1982 Anayasası'nda her iki madde, 1961 Anayasası döneminde parlamentonun, üye tamsayısının salt çoğunluğu olarak öngörülen yüksek toplantı yetersayısı nedeniyle rahat çalışamaması, hem de 1980 yılında bir türlü yeni cumhurbaşkanı seçememesi nedeniyle, bir daha böyle sorunların yaşanmaması amacıyla, bu endişeler dikkate alınarak düzenlenmiştir. Kanaatimizce 1982 Anayasası'nın getirdiği en olumlu yeniliklerden birisi de özellikle cumhurbaşkanlığı seçimi konusundaki bu düzenlemedir.
Toplantı yetersayısı ile karar yetersayısı arasında, eğer iddia edildiği gibi bir oran olacak idiyse Anayasa Koyucu'nun bunu açıkça belirtmesi gerekirdi. Nitekim Anayasa'nın 96. maddesinde, gerek toplantı yetersayısı ve gerekse karar yetersayısı konusundaki genel kural belirtilirken, farklı toplantı ve karar yetersayılarının açıkça diğer maddelerde belirtilmesi gerektiğine de 'başkaca bir hüküm yoksa' ifadesi ile vurgu yapılmaktadır. Nitekim, ne Anayasanın başta cumhurbaşkanlığı seçimi ile ilgili 102. maddesi olmak üzere diğer maddelerinde, ne de Anayasada Meclisin çalışmaları ile ilgili temel hususları çok daha ayrıntılı ve uygulamaya yönelik pratik boyutunu da dikkate alarak düzenleyen TBMM İçtüzüğü'nde bu biçimdeki düşünceyi akla getirebilecek hiçbir açık hüküm yoktur. Bundan hareketle 1982 Anayasası'nda toplantı yetersayısının bilinçli olarak tüm Meclis çalışmaları için düşürülmüş olmasıyla TBMM'nin böylece daha rahat çalışabilme imkânına kavuşmasının amaçlandığı söylenebilir.
Burada asıl sorun, aslında anlaşılması çok kolay olan toplantı ve karar yetersayıları konusundaki düzenlemeden hareketle yapılan 'aşırı zorlama' yoruma dayanmaktadır. Anayasanın 96. maddesindeki toplantı ve karar yetersayıları genel durumu düzenlemektedir ve madde hükmü bunun dışında Anayasa'nın başka maddelerinde de başka toplantı ve karar yetersayılarının yer alabileceğini belirtmektedir. Ancak, Anayasada, görev sırasında güvenoyu (madde: 111), Anayasa değişikliği (madde: 175), af kanunu (madde: 87) ve cumhurbaşkanlığı seçimi ile ilgili konunun da yer aldığı bazı maddelerde farklı 'karar yetersayıları' öngörülmüş olmakla birlikte, Anayasa'nın hiçbir maddesinde 96. maddenin dışında başka bir 'toplantı yetersayısı'na yer verilmemiştir. Ancak, cumhurbaşkanlığı seçimi ile ilgili karar yetersayısının aynı zamanda cumhurbaşkanlığı seçiminin yapılacağı oturumda aranması gereken toplantı yetersayısı olduğu iddia edilmekte ve sorun da buradan kaynaklanmaktadır.
Toplantı ve karar yetersayısı kavramlarından hareketle asıl amaç cumhurbaşkanlığı seçimi konusuna ilişkin hükmü değerlendirmek ve böylece belli sonuçlara ulaşmak olduğuna göre, olayın bu boyutuna da bakmak gerekir. 1982 Anayasası, 1961 Anayasası döneminde cumhurbaşkanlığı seçimi konusunda yaşanan sorunları da dikkate alarak, getirdiği düzenleme ile bu sorunu daha kolay çözmenin yollarını aramıştır. Nitekim cumhurbaşkanlığı seçimi ile ilgili 102. maddenin gerekçesinde bu konuda şu açıklamaya yer verilmiştir: "Görüldüğü gibi bu tamamen yeni bir sistemdir. Türkiye Büyük Millet Meclisi uzun olmayan bir süre sonunda tercih yapmaya zorlanmakta ve seçimin müzminleşmesi önlenmektedir. Seçimin uzamasının gerek Devlet Başkanlığı makamı ve gerekse seçilecek kişiler için arzu edilmeyen eğilim ve düşüncelerin doğmasına yol açtığı görülmüştür." Eğer Kanadoğlu'nun savunduğu görüş doğru ise, o zaman Anayasa Koyucu'nun bu gerekçede ifade ettiğinin aksine, 1982 Anayasası'nda cumhurbaşkanlığı seçimi, muhalefet partilerinin bu mantıktan hareketle yapacağı engellemelerle belki de 1961 Anayasası döneminden daha fazla zorlaştırılabilir. Bu fikri ortaya atanların 1982 Anayasası'nın cumhurbaşkanlığı seçimine kolaylaştırıcı bakış açısını da dikkate alarak bu değerlendirmeyi yapmaları gerekirdi.
Aksi durumda 1982 Anayasası'nın benimsemiş olduğu 'rasyonelleştirilmiş parlamentarizm'in cumhurbaşkanlığı seçimi konusunda hiçbir anlamı kalmaz.

Turların anlamı
Kaldı ki, eğer Anayasa Koyucu'nun böyle bir amacı olsaydı, o zaman cumhurbaşkanlığı seçimine ilişkin 102. maddeye açıkça daha düşük karar yetersayısı arayan üçüncü ve dördüncü turu koymasının ne anlamı olabilir? Oysa tam tersine, ilk iki turda öngörülen çoğunluğa ulaşılamaması durumunda, cumhurbaşkanlığı seçiminin bir tıkanıklığa neden olmaması için, son iki turda daha düşük bir karar yetersayısı ile seçimin sonuçlandırılmasının mümkün olduğu ifade edilmiştir. Hatta, tamamen seçime yönelik engellemelerin yaşanmaması arzu edildiğinden, cumhurbaşkanlığı seçiminin düzenlendiği 102. maddenin gerekçesinde de, gerek Devlet Başkanlığı makamı ve gerekse seçilecek kişiler için arzu edilmeyen eğilim ve düşüncelerin doğmasına yol açacağı ve seçimin 'müzminleşmemesinin önlenmesi' amaçlandığı açıkça ifade edilmiştir.
Bu biçimdeki aşırı hukuk zorlaması olarak nitelendirilebilecek yorum kabul edilerek, eğer TBMM'de üye tamsayısının üçte iki çoğunluğunun hazır bulunmadığı bir ortamda cumhurbaşkanlığı seçimi gerçekleştirilirse, bu Anayasa'ya aykırı yeni bir İçtüzük ihdası anlamına gelir ki, bu durumda Anayasa Mahkemesi'ne başvurularak cumhurbaşkanlığı seçiminin iptali istenebilir. Bunun gerçekleşebilmesi için Anayasa Mahkemesi'nin de bu zorlama yorumu kabul etmesi gerekmektedir. Ancak, Anayasa Mahkemesi, bu biçimdeki bir mantığın ileri sürülebileceği af olarak nitelendirilen bir kanunda aranan 3/5'lik nitelikli çoğunluk oylamasında böyle bir zorlama yorumu hiç dikkate almamış, tam aksine sadece karar yetersayısına bakarak kanunu iptal etmiştir. (Esas Sayısı : 2002/99; Karar Sayısı : 2002/51; Karar Günü: 28.5.2002, Resmi Gazete tarih/sayı: 6.11.2002-24928.)
İptal kararı verirken Anayasa Mahkemesi'nin, 3/5'lik oyçokluğunun aynı zamanda toplantı yetersayısı olarak da düşünülmesi gerektiğine ilişkin bir değerlendirmesi kararda yer almamaktadır. Kararda, toplantı ve karar yetersayısı konularına ilişkin sadece "af niteliğindeki yasama işlemlerinin TBMM üye tamsayısının beşte üç çoğunluğunun kararı ile yasalaşması gerektiği açıktır" ifadesine yer verilmiş ve bu karar oybirliği ile alınmıştır. Dolayısıyla Anayasa Mahkemesi'nin de bu biçimdeki zorlama bir yorumu benimsemesi, konuya ilişkin içtihadına bakıldığında kolay kolay düşünülemeyecektir.

Bilinen örnek
Ayrıca söz konusu kanuna ilişkin iptal davasını açan Cumhurbaşkanı'nın, böyle bir iddiayı gündeme getirmediğini de özellikle belirtmek gerekir. Anayasa Mahkemesi üyeliğinden gelen ve 'pozitif hukuk' konusundaki aşırı titizliği ile tanınan Cumhurbaşkanı Sezer, bu kanunun toplantı yetersayısı yönünden bir aykırılık taşıdığına iddiasında yer vermemiş, sadece karar yeter sayısı yönünden aykırılığına şu şekilde vurgu yapmıştır: "Türkiye Büyük Millet Meclisi görüşme tutanaklarının incelenmesinden, söz konusu 2. bendin yasalaşması için, Anayasa'nın değişik 87. maddesindeki nitelikli çoğunluğun gözetilmediği, 96. maddesindeki karar yetersayısının yeterli görüldüğü anlaşılmaktadır. Gerçekten, son oylamaya 206 milletvekili katılmış ve anılan bent 174 oyla kabul edilmiştir."
Bu açık hususlara rağmen, tamamen 'kişisel temenni' olarak nitelendirilebilecek düşüncelerin Anayasa kuralından çıkarılan bir sonuç biçiminde takdim edilmesinin hukuken tutarlı bir yönü olamayacağı özellikle vurgulanmalıdır. Eğer Anayasa'da Cumhurbaşkanlığı seçimi konusunda özel bir toplantı yetersayısı öngörülmüş olsaydı Anayasa Koyucu bunu da, aynen cumhurbaşkanlığı seçimi konusundaki özel karar yetersayısı gibi açıkça ifade edebilirdi. Böyle bir açıklık bulunmadığına göre, yapılan değerlendirmeyi sadece 'enteresan bir fikir jimnastiği' olarak değerlendirmek ve belli siyasal amaçları elde etmeden öte geçerliliği olmayan, hukukla bağdaştırılması zor bir yorum olarak kabul etmek gerekir.

Doç. Dr. Yusuf Şevki Hakyemez: Karadeniz Teknik Üniversitesi İİBF Kamu Yönetimi Bölümü Hukuk Bilimleri Anabilim Dalı öğretim üyesi
Sayın Dayar; lütfen Kat Mülkiyeti Kanunu ile Anayasa'yı karşılaştırmayın. İkisi hem ana bilim dalı olarak (kamu hukuku-özel hukuk) hem de tabii oldukları yorumlama yöntemleri açısından çok farklıdır. Takdir edersiniz ki KMK'da karar alınabilmesi için genellikle oybirliği aranırkken anayasada ise kural adi çoğunluk veya nitelikli çoğunluktur. Toplantı yeter sayısı konusunda ise anayasamızın hiçbir maddesinde 1/3 dışında bir özel çoğunluk aranmamıştır. Hatta 1/3 adi çoğunluktan bile düşük bir çoğunluktur.
saygılar