Mesajı Okuyun
Old 01-09-2006, 23:35   #14
Av. Şehper Ferda DEMİREL

 
Varsayılan

İdealist hukukçuluk ile meslek ve kariyer, seçenek halinde yanyana gelince, Şeytan'ın Avukatı'nı anımsamamak mümkün mü?

Meslek ve kariyer adına idealizmi çöpe atmak gerekliliğinin dayattığı anlarda, idealizm.

Çünkü gerçekte idealizmi bir kez yitirdikten sonra, ona yeniden kavuşmanın -imkansız değil belki ama- çok güç olacağına inanıyorum.

Ama en güzel olanı şüphesiz, idealizmin meslek ve kariyere eşlik ettiği durumlar, -sayıca az olsa da imkansız bir seçenek değil bu da takdir edersiniz ki-.

***

Ben hukukta en zor seçimlerin, hukuku uygulayanların (yargıçlar,savcılar,avukatlar vd...), idealizm anlayışlarının çatıştığı anlarda yaşandığını, hatta idealizm adına hukuksuzluğa yol açılabildiğini düşünüyorum. Örneklemek gerekirse:

Bazen önünüze bir dosya gelir. Her yönüyle dosya, buram buram vicdanınıza seslenir. Meslek ve kariyer hırsıyla yanıp tutuşuyorsanız, vicdanınız sizinle pek uğraşmaz. Seçenekler dimağınızda yanıp sönen ışıklar gibi gezinmez. Hukukun inceliklerine (daha doğrusu kural ve uygulamaların sonuç vericiliği konusunda deriiiiin araştırmalar yaparak, istediğiniz neticeye konuyu kanalize etmek) sarılarak, kariyer adına olmasını arzuladığınız sonuca ulaşmayı hedef edinirsiniz. Sanıyorum bunun sonucu da, yönlendirme ve "çalışmalarınız" sonucunda, sıklıkla, -bu anlamda- başarıdır.

Yukarıdaki paragrafta geçen "yönlendirme ve çalışmalardan" kastım, gerçekten çalışmak ve dosyanızı yönlendirmekten ibarettir, nazire yoktur. Başarıya ulaşmak için, başarı kazanacağınız hukuksal zemini hazırlayıp, dosyanızı, maddi gerçekten sıyrılmak pahasına, başarı addedeceğiniz noktaya ulaştırmak.

Ama eğer idealistseniz, yine yukarıda dediğim gibi, buram buram vicdanınıza göndermeler yapan bir olayda, durduğunuz yeri iyi belirleyip, olanı olduğu gibi yansıtmanın ve mevcut maddi gerçeklerden kopmaksızın, bulunduğunuz yerdeki haklarınızı en iyi şekilde savunmak, -bana göre- ideal olanıdır.

Bunların dışında başkaca ayrık durumlar da var. Bazen kanılar ve önyargılar, ideal olduğuna inanılan sonucu sağlamak adına, ideal olduğuna kişisel olarak inanılana ulaşmak adına,kişisel hiç bir kaygı veya beklenti güdülmediği halde dahi, maddi gerçeklerden koparak , yönlendirme, kanalize etme ve hatta zor içerebiliyor. Sadece gerçeği bulmak ve adaletin tecellisini sağlayabilmek gayesinden kopularak, önyargı barındıran kişisel olarak ideal olduğuna kanaat getirilenin peşine düşüldüğünde, hukuk adına ciddi adaletsizlikler yaşanıp,yaşatılabiliyor. Yakın geçmişte bunun çok keskin bir örneğini yaşadım. Başı belada olan taraf sadece gerçeği söylerken, şimdilik başı dertte olmayan bir başka tarafın, önyargıların kendi lehine zaman sarkacında ilerlemesini fırsat bilerek, ama endişelerinden de sıyrılamayarak, her nedense panikle sürekli bir şeyleri karıştırıp lehine olanı, sadece kendi gayreti ile (!) aleyhine nasıl çevirebildiğini , hayretle izledim. -İlahi adalet bu olmalıydı dedim, ama beşeri adaletle bizim işimiz,değil mi.-

Sözün özü... Sacayağının her üç yanını temsil edenlerin, "gerçeği, sadece gerçeği" istemelerinin, görece geçici olumsuzlukları uzun vadede bertaraf edeceğine, idealist olmanın (maddi gerçekleri değiştirmeksizin), hukuku adaletli kılacağına inanıyorum.

Saygılarımla...