Mesajı Okuyun
Old 27-02-2017, 14:13   #12
Av. Nezih Sütçü

 
Varsayılan

REFERANDUMA KONU ANAYASA DEĞİŞİKLİKLERİ HAKKINDA DEĞERLENDİRME
Hiçbir siyasi partiye üyeliği bulunmayan ve hatta çok yüzlü (POLİ TİKLİ) siyaseti sevmeyen bir avukat olarak, son dönemdeki Anayasa değişiklikleri ile ilgili görüşlerimi gerçekten tarafsız olarak açıklama ve paylaşma gereğini duymaktayım. Aldığım eğitimler ve edindiğim birikimler beni vicdani olarak bu açıklamaları yapmaya zorlamaktadır.
Anayasamızda köklü değişikliklerin serbest ve özgür bir ortamda yapıldığı söylenebilir mi? Özellikle olağanüstü hal döneminde yapılan değişikliğin sağlıklı bir ortamda tartışıldığını kabul edebilir miyiz? TBB Başkanı sayın Metin Feyzioğlu tarafından avukatlara gönderilen telefon mesajında, Anayasa değişikliği ile ilgili bildirimde bulunan meslektaşların kimlik bilgilerinin açıklanmayacağının belirtilmesi, avukatlar üzerinde dahi bir baskı ve endişenin bulunduğu intibaını yaratmaktadır.
Yapılan değişikliklerin kamuoyunda, akademik ortamlarda sindirilerek tartışılması sağlanmadan çok hızlı bir şekilde Meclisten geçirilmesi de doğru mudur?
Tüm bunlar yanında, siyasi parti başkanları dahi bir araya gelip karşılıklı olarak halkın önünde ve bir televizyon programında köklü Anayasa değişikliğini tartışmamakta ya da tartışamamaktadır. Siyasi parti liderlerinin tek taraflı açıklamaları ile gerçekler tam anlamı ile gözler önüne serilememektedir. Tartışma sadece belirli bir akademisyen, hukukçu ve gazeteciler grubu arasında yapılmaktadır.
Normal düzeyde her vatandaş yargının bağımsız ve tarafsız olması gerektiği konusunda hemfikirdir. Yargı, yasama ve yürütmeyi denetleyen bağımsız bir organdır. O nedenle güçlü ve tam bağımsız bir yargı olmadan hiçbir sistem sağlıklı çalışamaz. Oysa, ülkemizde olağan dönemlerde dahi yargı sisteminin sağlıklı çalışmadığı bilinen bir gerçektir. Özellikle, iş yükünün fazla olması, davaların makul sürelerde sonuçlandırılmaması, yargı kararlarının uygulanmaması, yeterli personel ve ödeneğin sağlanmaması, yargının özel bir bütçesinin olmaması, kararı beğenilmeyen yargıcın başka yere atanması, yargıç hakkında disiplin ve cezai soruşturmalar açılması, yargıcın görevinin değiştirilmesi (hukuk hakiminin ceza hakimi yapılması, hakimin savcılığa atanması vs.) gibi uygulamalar nedeniyle yargı bağımsızlığının sağlanmadığı bilinmektedir.
Buna ilaveten, 15 Temmuz 2016 tarihli darbe girişiminden sonra haklı nedenlerle de olsa bir çok hakimin ve savcının görevden alındığı, yerlerinin değiştirildiği, yeni bir yargılama düzenine (istinafa) geçildiği; yüksek yargıdaki yapılanmanın tamamlanmadığı (Yargıtay ve Danıştay’daki dosyaların uzun süredir incelenip karara bağlanmadığı) bir dönemde başkanlık sistemine geçilmesi ne derece doğrudur?
Ana muhalefet partisi ise, getirilmek istenen değişikliklere tamamen karşı gelmektedir. Oysa, bu değişikliklere bütünüyle karşı geldikten başka, kademeli bir şekilde, değişikliğin nasıl olması gerektiğine dair önerilerin de açıklanması gerekmektedir. Çünkü, mevcut sistemin iyi çalışmadığı ortadadır. Değişikliğe karşı gelmek yanında değişikliğin alternatiflerinin de sunulması veya nasıl olması gerektiğinin de açıklanıp, anlatılması zorunludur. Sadece, gerekçe sunarak karşı gelmek, tıkanıklıkların aşılmasını sağlamaz.
Yapılmak istenen değişikliklerin olumlu yönleri yanında olumsuzlukları ve bu olumsuzlukların nasıl aşılabileceğine dair görüşlerimi paylaşacağım.
OLUMLU YÖNLER:
1)Yargı yetkisinin Türk Milleti adına bağımsız mahkemelerce kullanılacağına dair hükme “tarafsız” ibaresinin eklenmesine kimsenin bir itirazı olamaz.
2)Artan nüfus dikkate alındığında, milletvekili sayısının 550’den 600’e çıkarılması da olumlu değerlendirilmelidir.
3)Milletvekili seçilme yaşının 25’den 18’e düşürülmesi de olumludur. Mecliste genç nesillere sembolik de olsa söz hakkı verilmesi sonucunu doğuracak düzenlemeye karşı gelinmesi anlamsızdır.
4)Askeri mahkemelerin kaldırılması da yargı birliğinin sağlanması bakımından olumludur.
5)Diğer maddeler Cunhurbaşkanlığı sistemi ile ilgili olup, bunları da olumlu değerlendiriyorum. Ancak sakıncalı gördüklerimi ve bu sakıncaların nasıl giderilebileceğini aşağıda paylaşacağım.
Ülkemiz gerçeğinde vatandaşlar partiye veya milletvekillerine değil, lidere oy vermektedirler. Bir başka anlatımla, lider dikkate alınarak parti seçilmektedir. Esasında padişahlıktan gelen köklerimizde ve genlerimizde tek kişiye bağlı duyma isteğinin ağır bastığını düşünüyorum. O nedenle başkanlık sisteminin ülkemiz insanlarına daha uygun olduğunu söylemek bir dereceye kadar mümkündür.
Yasama ve yürütmenin birbirinden tamamen ayrılması istikrarı bozabilir. O nedenle, bu ikisinin uyum içinde çalıştığı veya çalışmaya zorlandığı sistemler daha iyi işler. Örneğin, yasama meclisi çoğunluğu devletin daha çok yatırımlara ağırlık vermesi gerektiği gerekçesiyle devletçi bir anlayışa sahipken, Cumhurbaşkanı özel sektörün desteklenmesi ve geliştirilmesi yönünde görüşe sahipse, bu çatışan görüşlerin bir arada uzun bir süre ülkeyi yönetmesinin gerginliklere ve tıkanmalara neden olacağı açıktır.
Cumhurbaşkanlığı seçiminde, en yüksek oyu alan veya lider partinin başkanının cumhurbaşkanı seçilmesi söz konusu olacaktır. Esasen yeni sistemde de bu şekilde bir oluşum kurgulanmakta ve teşvik edilmektedir. Gerçekten, milletvekili ve cumhurbaşkanı seçiminin aynı zamanda yapılması, en yüksek oyu alan parti başkanının da cumhurbaşkanı seçileceği varsayımını öne çıkarmaktadır. Bir lider için iktidarda son nokta Cumhurbaşkanlığıdır. Fakat, muhalefet partilerinin de uzlaşarak, ortak aday çıkarmaları mümkündür. Bu durumda, gizli bir koalisyonun oluşması ihtimali vardır.
AY m 103 gereği cumhurbaşkanı, “…üzerime aldığım görevi tarafsızlıkla yerine getirmek için bütün gücümle çalışacağıma Büyük Türk Milleti ve tarih huzurunda, namusum ve şerefim üzerine andiçerim." şeklinde yemin edecektir.
Tarafsızlığın teminatı olan, Cumhurbaşkanı seçilenin, varsa partisi ile ilişiği kesileceğine ve Türkiye Büyük Millet Meclisi üyeliğinin sona ereceğine dair AY m 101/son hükmü yürürlükten kaldırılmaktadır.
Partisi ile ilişkisini sürdürme imkanı tanınan Cumhurbaşkanının tarafsız olmasını beklemek eşyanın tabiatına aykırıdır. Özellikle mensubu olduğu partinin görüşleriyle taban tabana zıt bir parti veya parti sempatizanlarına karşı Cumhurbaşkanının tarafsız olması beklenemez. Cumhurbaşkanının taraflılığının doğurduğu olumsuz sonuçlar etkin ve bağımsız bir yargının oluşturulması ile giderilebilecekken, 13 kişilik Hakimler ve Savcılar Kurulunun 6 tanesinin doğrudan, kalan 7 tanesinin bir kısmı da dolaylı olarak cumhurbaşkanı tarafından seçilmesine neden olacak düzenleme yapılmaktadır.
Partisi ile bağını koparmayan cumhurbaşkanı, aynı zamanda parlementoda en çok milletvekiline sahip partinin başkanı olacağından, hem yasama, hem de yürütme yetkisini ele geçirmiş ve parti disiplini adına, istediği kanunları çıkartma imkanına sahip olacaktır.
Yasama ve yürütme arasındaki ilişkinin nasıl olması gerektiği en büyük tartışmayı oluşturmaktadır. Yasaların birey (Cumhurbaşkanı) değil kollektif iradeyi temsil eden meclis tarafından yapılması esastır. Hem istediği yasayı yapma/yaptırma imkanına sahip olan ve hem de uygulayan Cumhurbaşkanının denetlenmesinde sıkıntılar yaşanabilir. Çünkü yargı, yasaların açık hükmüne aykırı karar veremez. Yürütme, yasamayı tamamen ele geçirirse, aleyhine alınan yargı kararlarını bertaraf etmek için yasa çıkaracaktır. İşte burada Anayasa yargısının güçlendirilmesi ile sorun aşılabilir. Anayasa Mahkemesi ve diğer yüksek mahkeme yargıçlarının tamamen veya büyük çoğunluğunun yargı mensupları ve avukatlar tarafından seçilmesi ile denge sağlanabilirdi. Anayasa Mahkemesinin kanun ve kararnamelerle ilgili hızlı bir şekilde karar vermesi, karar verme süresinin sınırlandırılması ve bu hususların anayasal güvencelerinin sağlanması gerekirdi. Bu durumda, aynı anda seçilen yasama meclisi ile yürütmenin başı partili Cumhurbaşkanı arasındaki ilişkinin devam etmesi bir sorun yaratmayabilir.
Cumhurbaşkanına üst kademe kamu yöneticilerini atama, görevlerine son verme ve bunların atanmalarına ilişkin usul ve esasları Cumhurbaşkanlığı kararnamesiyle düzenleme yetkisi verilmektedir. “Üst kademe yönetici” kavramının ne anlama geldiği açıklanmamıştır. Bir kararname ile bunun kapsamdaki yönetici kavramı çok geniş tutularak, tüm yöneticileri atama yetkisinin Cumhurbaşkanına verilmesi imkanı vardır.
Bundan başka, Cumhurbaşkanı, yürütme yetkisine ilişkin konularda Cumhurbaşkanlığı kararnamesi çıkarabilir. “Yürütme yetkisine ilişkin konular” çok geniş kapsamlı bir kavramdır.
Anayasanın ikinci kısmının birinci ve ikinci bölümlerinde yer alan temel haklar, kişi hakları ve ödevleriyle dördüncü bölümde yer alan siyasi haklar ve ödevler Cumhurbaşkanlığı kararnamesiyle düzenlenemez. Anayasada münhasıran kanunla düzenlenmesi öngörülen konularda Cumhurbaşkanlığı kararnamesi çıkarılamaz. Kanunda açıkça düzenlenen konularda Cumhurbaşkanlığı kararnamesi çıkarılamaz. Cumhurbaşkanlığı kararnamesiyle kanunlarda farklı hükümler bulunması halinde, kanun hükümleri uygulanır. Türkiye Büyük Millet Meclisinin aynı konuda kanun çıkarması durumunda, Cumhurbaşkanlığı kararnamesi hükümsüz hale gelir.
Yukarıdaki ifadeler çok muallaktır. Cumhurbaşkanlığı kararnamesi kanunla eşdeğer tutulmaktadır. Bunun Anayasaya uygunluk denetimi Anayasa Mahkemesince yapılacaktır.
Bir kararnamenin öncelikle temel haklar, kişi hakları ve ödevleriyle dördüncü bölümde yer alan siyasi haklar ve ödevler kapsamında kalıp kalmadığı, kalmıyorsa, mevcut kanun/kanunlara aykırı olup olmadığı ve sonuncu olarak da Anayasaya aykırılığı hep tartışma konusu olacaktır. Kanunlarla çelişen kararnameler iptal edilene kadar, çelişkili hükümlerin uygulanması nedeniyle doğacak kazanılmış hakların akıbeti belli değildir.
Bakanlıkların ve kamu tüzel kişiliklerinin kurulması, kaldırılması, görevleri ve yetkileri, teşkilat yapısı ile merkez ve taşra teşkilatlarının kurulması da Cumhurbaşkanlığı kararnamesiyle düzenlenebilecektir.
Bu kadar etkili bir yönetim gücüne sahip Cumhurbaşkanının gücünü dengelemek için aynı güç ve etkiye sahip bir yargı düzeninin kurulması zorunluluğu vardır. Kontrolsüz güç güç değildir. Yasama ve yürümenin birlikteliği ile doğacak gücü kontrol edecek yargıyı güçlendirecek anayasal düzenlemelerin bulunmaması nedeniyle diktatörlüğe dönüşüm ihtimali vardır. O nedenle yargının da en az yasama ve yürütme kadar güçlendirildiği başkanlık sistemine “EVET”, bağımsız ve tarafsız olmadığı her platformda dile getirilen ve bilinen mevcut yargı sistemi ile birlikte halkoylamasına sunulacak Cumhurbaşkanlığı sistemine ise “HAYIR” diyorum. Saygılarımla…