Mesajı Okuyun
Old 10-02-2009, 18:00   #66
Av.Suat Ergin

 
Varsayılan

Alıntı:
Yazan Korayoz
Sayın Suat Ergin bu anlattığınız durum dolaylı temsile örnektir. Eğer bir kişi temsil ettiği kişinin kim olduğunu açıklamaksızın sözleşmeye taraf oluyorsa burada dolaylı temsil ilişkisi kurulur. Öncelikle bir sözleşme içerisinde temsil ilişkisi varsa yukarıda da belirtmiştim sözleşmenin tarafı temsilci olmaz. Yani burada sözleşmenin tarafı B değil A dır. Bunun ispatlanması tamamen usul hukukuyla alakalı bir sorun. Kiraya verme hakkı (kira sözleşmesi yapabilme değil tasarruf edebilme) mülkiyet hakkı sahibine ait olduğu için temsil ilişkisinin olmadığı durumlarda mutlaka kiraya veren kişi ile malik arasında bir sözleşme ilişkisi olması gerekir. Daha sonra bu ilişkinin niteliğine göre hareket edilmelidir.





Alıntı:
Yazan Av.Armağan Konyalı
Kişisel görüşüm şudur ki hukuk kuralları olabildiğince basit düzenlenmelidir. Kiralama hakkı mülkiyete bağlanırsa konu kolaylaşır. Mülkiyetten ayrı olarak bir de "kira sözleşmesi yapmaktan doğan haklar" tanınırsa bu durumda malikten ayrı olarak bir de kiralayana hak tanımak gerekir ve böylelikle konu "malik ile kiralayan arasında" çetrefilleşir. Ayrıca kiracının hakları daraltılmış olur.

Bu nedenle 6570 sayılı Kanun'da yer alan "kiralayan" sözcüğü yerine "malik" sözcüğünün kullanılmasının daha doğru olacağı kanısındayım. Düşünün ki kiralayan emlak komisyoncusudur. Emlak Komisyoncusunun oğlunun ihtiyacı ne maliki ne de kiracıyı ilgilendirir.

Alıntı:
Yazan adnan koray
Sayın Saim Bey'e Ve Sayın Armağan Konyalı'ya katılıyorum.

Alıntı:


Yazan Armağan Konyalı






Bu nedenle 6570 sayılı Kanun'da yer alan "kiralayan" sözcüğü yerine "malik" sözcüğünün kullanılmasının daha doğru olacağı kanısındayım





Ancak şunu ayrıca ifade etmem gerekirse; Sosyoloji de bir kişi evde baba, işte avukat olduğuna göre, bulunduğu duruma göre kişi farklı adlar ve roller alabiliyor.

Burada da, Eşya hukukunda esyanın sahibi olan malik dediğimiz kişi borçlar hukukunda yaptığı sözleşmenin konusuna göre adı olur. Kira sözleşmesinin bir tarafı olarak kiralayan, satım sözleşmesinin bir tarafı olarak satıcı olur.

Burada kira sözleşmesinin tarafı olan ya da olacak olan kişiye kanun tabi ki malik demez, kiralayan der. Söz konusu madde de malik olan kiralayan demesi de gerekmez. Çünkü böyle bir hukuki terim kullanılmasının mantığı ve gereği yoktur. Ancak mahkeme kararlarında ve somut olay üzerinde bu vurgulanabilir, vurgulanmaktadır da.



Alıntı:
Yazan Saim
Esas olan durum, kiralayanın malik olmasıdır. Doğal olarak kanun bu hali varsaymıştır. Kiralayan malik değil ise, bu halde de malik adına tahliye davası açabilir ve fakat hiç bir şekilde (benim kanaatime göre) -malik olmayan- kiralayan hak sahibi olmadığı bir mal üzerinden kendi yararına sonuç çıkarmak anlamına gelecek oğlu veya eşinin ihtiyacı için Tahliye davası açamaz!



Şunu hiçbir zaman unutmamak gerekir:

Aslolan maliktir. Malik olmayan kiralayan, malikin temsilcisidir. Bunun aksini hukuki temelde iddia etmek mümkün değildir. 6570 sayılı yasada zikredilen kiralayan, malik olan veyahut malik adına ve hesabına ya da kendi adına malik hesabına hareket eden kiralayandır! ! Yoksa maliklerin malını mülkünü hiç bir temsil ilişkisi de olmadan, kafasına göre kiraya veren sarıçizmeli -ve hatta muhtemelen iri kıyım- Mehmet Ağa değildir!

Muhalif düşünceleri yukarıya alıntıladım. Önce Saim Bey’e kırıldığımı itiraf edeyim. Kendisi, karşı görüşte olmalarına rağmen Sayın Admin’e

Alıntı:
Yazan Saim
Sayın Admin,

Ben Sayın Av. Suat Ergin'i tam gözüme kestirmişken karşıma değerli ve isabetli eleştirileriniz ile siz çıktınız. Abondone oldum!

Elbette ki bu ihtilafa yaklaşırken farklı görüşler ve yorumlar dile getirmek mümkündür. Önemli olan dile getirdiğimiz görüş ve yorumların sizin yaptığınız gibi sağlam gerekçelere dayandırılmış olmasıdır. Gerekçelerinize ben katılamıyorum ama çok değerli buluyorum.
Derken, sanki benim cevaplarım sağlam gerekçeden yoksunmuş imasını vermeye çalışmıştır. Oysa ilk mesajımda Yargıtay kararlı gerekçelerle düşüncemi açıklamıştım. Ancak sonunda bir soru da ben sordum. O soruya yanıt alana kadar göbeğim çatladı.

Şimdi bir takım Yargıtay kararları sunacağım. Yargıtay’ın bu konuda istikrar kazanmış görüşü vardır. Hiçbir Yargıtay kararında “temsil yetkisi” hususuna girilmemiştir. Hukukta bir çok kavram birbirine benzetilebilir. Ben de isteseydim, B.K.nun vekalet-vekaletsiz iş görme hükümlerini forum konusuna uyarlayıp, sizleri tartıştırabilirdim.

Saim Bey’in sorusunun zekice olduğunu ilk mesajda söylemiştim.Benim sorularıma yanıt vermeyi sürdürseydi(Bkn. Fuzuli şagilin tartışıldığı mesaj) belki de çok yakın bir yerde buluşacaktık.

İlk kararı tamamen yayınlıyorum. Çünkü tartişmaya son noktayı koyacak kadar ayrıntılı.

Şu bölüme dikkatinizi çekerim: Taraflar arasındaki kira sözleşmesi 1.10.1993 başlangıç tarihli 5 yıl sürelidir. Kira sözleşmesi yapmak için kiralayanın malik olmasına gerek bulunmamaktadır. 3. şahsa ait taşınmazı bir başkası kiraya verebileceği gibi yasanın öngördüğü şekilde kendisinin, eşinin veya çocuklarının ihtiyacı için de tahliye davası açabilir.



Alıntı:
Yazan Karar 1

T.C.
YARGITAY
6. HUKUK DAİRESİ
E. 1999/7944
K. 1999/8029
T. 14.10.1999
• İHTİYAÇ NEDENİYLE TAHLİYE ( İhtiyaç Sahibinin Yaşı İtibariyle Söylediği İşi Yapamayacağı Savunmasının Değerlendirilmesi Gereği )
• İŞYERİ İHTİYACI ( İhtiyaçlının Yaşı İtibariyle Söylediği İşi Yapamayacağı Savunması )
• KİRA AKDİ ( Kiralayanın Mecurun Maliki Olmasının Gerekmemesi )
• PAYDAŞIN YAPTIĞI KİRA SÖZLEŞMESİ ( Geçerli Olması )
6570/m.7
ÖZET : İhtiyaç sahibinin yapmak istediği işin yaşı nedeniyle yapılıp yapılamayacağı saptanarak sonucuna göre karar verilmelidir.
DAVA : Mahalli mahkemesinden verilmiş bulunan tahliye davasına dair karar davacı tarafından süresi içinde temyiz edilmiş olmakla dosyadaki bütün kağıtlar okunup gereği görüşülüp düşünüldü:
KARAR : Dava, işyeri ihtiyacı nedeni ile kiralananın tahliyesi istemine ilişkindir. Mahkeme davayı reddetmiş, hükmü davacı vekili temyiz etmiştir.
Davacı, boşta olduğunu, davalının yapmakta olduğu işi yapacağını ileri sürerek işyeri ihtiyacından bahisle kiralananın tahliyesini istemiştir.
Davalı, davacının yapmak istediği işi yaşı itibariyle yapamayacağını, kiralananı diğer paydaştan kiraladığını davanın reddini savunmuştur.
Mahkeme, kiralananın musakkaf olduğunu kabul ile birlikte savunmaya itibar ederek davayı reddetmiştir.

Taraflar arasındaki kira sözleşmesi 1.10.1993 başlangıç tarihli 5 yıl sürelidir. Kira sözleşmesi yapmak için kiralayanın malik olmasına gerek bulunmamaktadır. 3. şahsa ait taşınmazı bir başkası kiraya verebileceği gibi yasanın öngördüğü şekilde kendisinin, eşinin veya çocuklarının ihtiyacı için de tahliye davası açabilir.

Olayımızda; davacı, müşterek mülkiyete konu olan kiralananın paydaşıdır ve sözleşmeyi davalı ile yapmıştır. Sözleşme feshedilmediği sürece geçerlidir. Diğer paydaşın kendi adına davalı kiracı ile yeni bir sözleşme yapması, davalı ile yapılan sözleşmeyi ortadan kaldırmaz. Mahkemenin sözleşmeyi geçersiz kabul etmesi görüşü doğru değildir. Bu durumda davanın açılmasında ve yürütülmesinde bir usulsüzlük bulunmamaktadır. İhtiyaçlı davacının borçlu olduğu dosya kapsamından anlaşılmaktadır. Ancak davalı, davacının yaşı nedeni ile yapmak istediği işi yapamayacağını savunduğuna göre bu savunma üzerinde durularak sonucuna göre bir karar vermek gerekirken, noksan inceleme ile yazılı gerekçe ile ret kararı verilmesi hatalı olmuştur.
Hüküm bu nedenlerle bozulmalıdır.
SONUÇ : Yukarıda açıklanan nedenle temyiz itirazlarının kabulü ile HUMK.nun 428. maddesi uyarınca hükmün BOZULMASINA, 14.10.1999 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.

Alıntı:
Yazan Karar 2
T.C.
YARGITAY
6. HUKUK DAİRESİ
E. 2002/2647
K. 2002/2948
T. 30.4.2002
6570 Sayılı Yasanın 7/b ve c maddesi kimlerin ihtiyacı için tahliye davası açılabileceğini sınırlı olarak saymıştır. Buna göre kiralayan veya kiralayan durumunda olmayan malik kendisinin, eşinin ve çocuklarının konut veya işyeri ihtiyacı için dava açabilir. Bunların dışındaki bir kimsenin ihtiyacı için dava açma imkanı yoktur.


Alıntı:
Yazan Karar 3
T.C.
YARGITAY
HUKUK GENEL KURULU
E. 1999/6-605
K. 1999/787
T. 6.10.1999
• TAHLİYE DAVASI ( Dava ehliyeti )
• İHTİYAÇ SEBEBİYLE TAHLİYE ( Dava ehliyeti )
• KİRALAYAN SIFATI ( Dava ehliyeti )

6570 sayılı yasanın 7/b ve c maddesi kimlerin ihtiyacı için tahliye davası açabileceğini sınırlı olarak saymıştır. Buna göre kiralayan veya kiralayan durumunda olmayan malikin kendisinin, eşinin ve çocuklarının konut veya işyeri ihtiyacı için dava açabilir. Bunların dışındaki bir kimsenin ihtiyacı için dava açma imkanı yoktur.



Yine şimdi sunacağım kararlar da temerrüt nedeniyle tahliye davasına ilişkindir. Bu tür onlarca karar buldum. Bazı katılımcılar ısrarla yasadaki “kiralayan” kavramından “malikin” anlaşılması gerektiğini iddia etseler de Yargıtay aksini söylemektedir. Mecur 3.kişi tarafından kiraya verilmişse; malikin temerrüd nedeniyle tahliye davası(Özel koşullar yerine getirilmezse) açma hakkının dahi olmadığını istikrarlı bir biçimde açıklamıştır.

Buyrun kararlara bakın:


Alıntı:
Yazan Karar 4
T.C.
YARGITAY
6. HUKUK DAİRESİ
E. 2007/1307
K. 2008/3084
T. 17.3.2008
Borçlar Kanununun 260.maddesi hükmü uyarınca temerrüt nedeniyle açılacak tahliye davasının kural olarak kiralayan tarafından açılması gerekir. Kiralayanlar birden fazla ise aralarında zorunlu dava arkadaşlığı bulunduğundan ihtarnameyi birlikte göndermeleri ve yine davayı da birlikte açmaları zorunludur. Kiralayan durumunda olmayan malik veya kiralananı sonradan iktisap eden yeni malikin önceden kiracıya ihbar göndererek kira paralarının kendisine ödenmesini istemesi bu ihbarın sonuçsuz kalması halinde yasal içerikli ihtarname tebliğ ettirmek suretiyle dava açması gerekir. Dava hakkına ilişkin bu husus mahkemece kendiliğinden göz önünde bulundurulmalıdır.

Alıntı:
Yazan Karar 5
T.C.
YARGITAY
6. HUKUK DAİRESİ
E. 1999/6118
K. 1999/6176
T. 13.9.1999
BK 260. maddesi uyarınca temerrüt sebebine dayalı tahliye davasını kiralayanın açması gerekir. Kiralayan durumunda olmayan malik veya kiralananı sonradan iktisap eden kimsenin önceden kiracıya ihbar göndererek malik olduğunu, kira bedellerinin bundan sonra kendisine ödenmesini istemesi, bu sonuçsuz kalırsa şartlara haiz temerrüt ihtarı tebliğ ettirmesi, ondan sonra dava açması gerekir. Dava hakkına ilişkin bu hususun mahkemece kendiliğinden gözetilmesi icabeder. Kiracıya tebliğ edilen ihtarın yasal şartları taşıması, istenen kira parasının muaccel olması ve bu kira bedelinin en az verilen otuz günlük süre içinde ödenmemiş olması gerekir. Kira parası götürülüp kiralayanın ayağında ödenmesi gereken borçlardan olduğundan, ona götürülerek elden verilmesi veya masrafı kiracıya ait olmak şartıyla, konutta ödemeli olarak gönderilmesi gerekir. Buna uygun olmayan ödemeler yasal değildir. Ancak buna aykırı bir ödeme teamülü taraflar arasında yerleşmişse ona uygun ödeme de geçerli , sayılır. Kiracı veya kiralayanın temerrüdü bu esaslara göre çözümlenir.

Alıntı:
Yazan Karar 6
T.C.
YARGITAY
HUKUK GENEL KURULU
E. 1998/6-697
K. 1998/711
T. 14.10.1998
KARAR : Tarafların karşılıklı iddia ve savunmalarına, dosyadaki tutanak ve kanıtlara, bozma kararında açıklanan gerektirici nedenlere ve özellikle kira akdi tarafların karşılıklı iradelerinin birleşmesi ile meydana gelen ve taraflar arasında nisbi bir borç ilişkisi doğuran bir sözleşme ilişkisi olmasına ( BK. Md. 248 ), bu sözleşme ilişkisinin kurulması için kiraya verenin kiralanan malın maliki olmasının şart olmamasına, davadaki somut olayda, davalının yargılamanın 30.6.1997 günlü oturumunda davacının kiralayan olduğunu ve aralarında 20.5.1993 tarihli kira akdinin düzenlenmiş olduğunu kabul etmesine göre, Hukuk Genel Kurulu`nca da benimsenen Özel Daire bozma kararına uyulmak gerekirken, önceki kararda direnilmesi usul ve yasaya aykırıdır. Bu nedenle direnme kararı bozulmalıdır.

Alıntı:
Yazan Saim
Ben Sayın Av. Suat Ergin'i tam gözüme kestirmişken


Saim Bey gözünüz şimdi nasıl?