Mesajı Okuyun
Old 15-07-2008, 02:38   #2
mutlakadalet

 
Varsayılan

İnsanlar, çeşitli olaylar karşısında çok çeşitli hislere kapılabilirler. Bu olaylar, fizyolojik olabileceği gibi psikolojik de olabilir.

İnsan fıtratı, fizyolojik ya da psikolojik olaylar karşısında duyulan hislerin ortaya çıkardığı ihtiyacı gidermeye meyillidir. Bu ihtiyacın nasıl giderileceğine karar verecek olan kumanda merkezinde ihtiyaç doğmadan önce kimse bulunmaz. İhtiyaç ortaya çıktıktan sonra ise kumanda merkezi çeşitli gruplarca ele geçirilmek istenir. Kumanda merkezi hangi grup tarafından ele geçirilirse, ihtiyacın nasıl giderileceğine de o grup karar verir.

Kumanda merkezini ele geçirmek isteyen grupları ise üçe ayırabiliriz: “Bu gruplardan ilki; ‘haz’ ilkesini esas alır ve kendisini rahatsız eden enerji birikimine dayanamayıp hemen boşalım elde etmek ister. Diğer grup, haz ilkesini geçici olarak askıya alır ve istekler ile çevre koşullarını dengelemeye çalışır. Bu grubun en üst amacı; bireyin yaşamının sürdürülmesi ve türünün devamını sağlamaktır. Son grup ise; ideale yöneliktir, mükemmeli yakalamaya çalışır. Toplumun ahlak değerleriyle hareket etmeye çalışır. Bu grup, birinci grubun merkezi ele geçirip saldırganca tutum sergilemesini engellemek istediği gibi; ikinci grubun merkezi ele geçirip ahlaki amaçların askıya alınmasını önlemek ister.” (Freud'un Psikanaliz ve gelişim dönemlerinden esinlenilmiştir.)

İşte bu üç grubun kumanda merkezi mücadelesinde hangi grup galip çıkarsa, ihtiyacın nasıl giderileceğine de o grup karar verir. Dostoyevski’nin ünlü “Suç ve Ceza” romanında Raskolnikov’un cinayet işlemeden önceki içsel konuşmalarına baktığımızda bu üç grubun kumanda merkezinde yarattığı fırtınayı açıkça görürüz.

Aile fertlerine karşı işlenen cinayetlerdeki artışın nedenini; yukarıda bahsedilen psikanalitik tablo çerçevesinde mütalaa etmek gerekecektir kanımca. Basit bir örnekle başlayalım dilerseniz.

Hepimiz annemiz ya da babamızla küçük de olsa sorunlar yaşamış, münakaşada bulunmuşuzdur. Bu münakaşada, anne/babanın söyledikleri neticesinde ruh halimizde çeşitli hisler açığa çıkar. Bu hisler aynı zamanda bazı ihtiyaçları da gündeme getirir. Bu ihtiyaçların giderilmesi için ise; yukarıda bahsedilen üç grup devreye girer. Eğer ki; kumanda merkezi ilk grup tarafından ele geçirilir de ihtiyaç, bu grubun yönlendirmesiyle giderilmek istenirse, çok da olumlu olmayan sonuçlarla karşılaşılır. Bu grubun vereceği kararlar neticesinde anne/babaya saygı sınırlarını aşan sözler sarfedilebileceği gibi fiziksel cebir de uygulanabilir. Kumanda merkezi ikinci grup tarafından ele geçirilecek olursa, ikinci grup, kişiye sakin olması gerektiğini telkin eder ve tartışmanın itidalli bir biçimde sürdürülmesini sağlar. Eğer bu da çözüm olmazsa; kademeli olarak ilişkileri soğutma, anne-babadan uzaklaşma ve nihayet evleri ayırma gibi kararlar alabilir. Kumanda merkezi üçüncü grup tarafından ele geçirilecek olursa, üçüncü grup, kişinin küçüklükten beri edindiği ahlaksal kişilik çerçevesinde karar alır. Örneğin; münakaşada haklı olduğunu bildiği halde susabilir, özür dileyebilir, ...

Bence konuyu yalnızca gençlerin aileye karşı olan şiddetleri değil genel olarak şiddet uygulayanların neden uyguladıkları yönünde ele almakta fayda var ki; yazımı da bu şekilde kaleme almaya çalıştım. Kanımca kişinin masum bir insana uyguladığı şiddet ile ailesine uyguladığı şiddet arasına kalın çizgiler koymamak gerek. Örneğin; trafikte kendisine korna çaldığı için cinayet işleyen kimse ile annesinin azarlaması nedeniyle annesini öldüren kimsenin ruh hali ve bu hale bağlı olarak ortaya çıkan ihtiyaçları ve nihayetinde bu ihtiyaçları gideren karar mekanizmaları arasında büyük farklar yoktur.

Gün geçtikçe teknoloji hayatımıza daha çok girmekte ve hayatımız sürekli hızlanmakta. Önceden aylar süren yolculuklar, zamanla haftalara, günlere, saatlere ve nihayet dakikalara kadar inmekte. Son dönem teknolojisi internet dahi ilk çıktığı günden günümüze kadar ne büyük bir gelişme kaydetti. Artık, çok büyük dosyaların anlık sürelerde indirilebileceğinden söz edilmekte. Sürekli değişen, gelişen ve hızlanan çevreye ayak uydurmaya çalışan biz insanlar ise bu gelişmelerin nimetlerinden yararlanırken bazı zararlar da görmekteyiz. Tıpkı bir ilaçtan faydalanmaya çalışırken yan etkilerine maruz kalmaktan kurtulamamak gibi. Artık insanlar daha bencil, sabırsız, vurdumduymaz, kibirli, duygusuz, tembel, ... Zaten fıtratımızda var olan bu ve benzeri birçok kötü huy, zamanla yaşanan gelişmelerin de etkisiyle daha fazla su yüzüne çıkmakta. Böylece kolay yoldan para kazanma yolları üretmekte, en isabetli düşüncenin ve doğru kararın yalnızca kendimizden kaynaklandığını sanmakta, sudan sebeplerle tartışmalar yaratmakta, haksız olduğumuzu bildiğimiz halde yanlışlardan vazgeçmemekte, olayları yalnızca ben merkezli düşünmekte...’yiz.

Gerek çevremizde gerekse bünyemizde yaşanan bu gelişmeler, karar mekanizmalarımızı da etkilemekte ve gün geçtikçe idari telkinle karar mekanizmasının kontrol altına alınması zayıflamaktadır. Böylece istenmeyen, sonradan pişman olunan hatta bazen hatırlanmayan davranışlara sebep olacak kararlar alınabilmekte, toplumda şaşkınlığa yol açacak hadiseler yaşanabilmektedir. Şunu unutmamamız gerekir ki; her insan, karar mekanizmasını kontrol etmekte zafiyet yaşayabilir ve istemediği davranışları yapabilir. Bu yüzden çok basit bir olaya sebep olsa dahi karar mekanizmasını kontrolde yaşanan aksaklıklar önemsenmeli ve bu aksaklıkların giderilmesi için gerekli destek alınmalıdır. Aksi takdirde ilerde insanın kendisinin dahi inanamayacağı kararların alınıp, icraya konulması işten bile değildir.



Saygılarımla.