Mesajı Okuyun
Old 11-05-2007, 20:42   #18
calikusu_kamuran

 
Acil

Alıntı:
Yazan alihan uncu
Adalet ve eşitlik kavramlarının oldukça karıştırılmış olduğunu zannediyorum.
Eşitlik kavramı; adalet kavramına ulaşabilmek için bir vasıtadır ve oldukça geçmişte kalmıştır. Günümüzde adalet kavramı; eşitler arasındaki eşitliği betimler hale gelmiştir. Yoksa aralarındaki farklılıklara rağmen eşit kılınmayı sağlamaz. Adaletin bir denge fonksiyonu olduğu açıktır ancak; adalet vasıtası ile sağlanan denge kesin bir eşitliği içermez. Adalet teorilerini kısaca hatırlarsak; eşitlikçi adalet'in oldukça geçmişte kaldığını görürüz. Tarafları denkleştirmenin de oldukça uzun zaman önce terkedildiğinde de şüphe yoktur. Sözlük anlamı olarak adalete yaklaşmanın da bu anda ne bir faydası ne de bir derinliği olacaktır. Hukuk kurallarının uygulanmasının adalet olduğunu savunmak da büyük yanlış olacaktır. Neredeyse devletsiz toplumların bile hukukunun bulunduğunu söyleyebileceğimiz zamanda şimdiki uygulanan hukuk ile eski çağlardaki hukuku bir tutmak- ikisi de adil olacağından- da imkansızdır."Haklıya, hakkını hakkı kadar vermek" olarak formüle edilebilecek bu kavramın -ki mesleğimiz bu kavram etrafında yol almaktadır- ne kadar içi boş olduğunu kabul etmek gerekir. Madem ki sosyal yaşam nedeniyle bireylerin sahip olduğu kimlikler farklıdır ve yine madem ki bu sebeple bireyler; katil, maktül, alacaklı, borçlu vs. olarak adlandırılabilmektedir, bunların hangisine verilecektir adalet? Adalet gerçekten hukukun ve bu çabalama ile - hukukun bilim olmadığı aşikardır bu sebeple böyle anılmıştır- ilgilenenlerin ulaşmak istediği yerdir. Ancak bunu ne hukuk ne de bu çaba ile ilgilenenler vaadetmemişlerdir. Bu sadece çabalamaktan ibarettir ve şahsi fikrim; adalete ulaşmak ölümsüzlüğü bulmaktan daha zordur. Sorunun özüne gelirsek adalet bir dengelemek değil bunun çabasıdır.

Değerli meslektaşım, Siz" in yazınıza da dayanarak ama yalnızca gerçeği anlamak adına, ünlü bir hukukçunun -ama şu an adı aklımda değil- HAK VE ADALET kavramları yoktur, yalnızca YASA/KANUN vardır, dediği aklıma geldi ve bunu beyan etme ihtiyacı duydum. Şimdi sözlüğe bakıldığında göreceğiz ki HAK kavramı ile HAKKETMEK kavramları en azından ses olarak birbirlerine çok yakındırlar ve biz biliyoruz ki HAKLI ile ADİL kavramları da birbirine çok yakındır. Şimdi tüm bunlara istinaden hak kavramını, BELİRLENMİŞLİK kavramı ile ve hatta var olan model kavramı ile ve hatta şimdiki zamanda var olan kavramı ile anlatmak mümkün müdür?(yürürlük/şimdiki zamanda olan) Diyebilir miyiz ki hak/adalet kavramları önceden yasa kavramına denk düşmüş olarak ortaya çıkmıştır? Kısaca adillik/haklılık kavramlarını mevzuata(yasalara) uygunluk olarak algılamış başlangıç insanları ki "yasa" olanın o zamanlar kutsal niteliklerini de gözönünde bulundurursak, yasal kavramı ile adil/hak veya haklı kavramları neredeyse aynı şeyi ifade eder diyebilir miyiz? Tüm bunlara istinaden hukuk, mevzuattan başka bir şey değildir ve hukuk kavramının tüm türevleri de mevzuata ilişik olmaktan başka bir şey değildir diyebilir miyiz? Artık bana öyle geliyor ki hak yoktur, kanun vardır diyen Üstad bu sözü boşa söylememiş gibidir. Sanırım üzerinde çok düşünmüş ve önemlisi kavramın sosyolojik tarihi üzerinde de epey uğraş vermiş gibidir.

Bu anlamda, Syn. Av. Armağan Konyalı" nın da demek istediklerini her geçen gün daha iyi anlar gibiyim.

Saygı ve muhabbetle.