Mesajı Okuyun
Old 08-05-2007, 18:46   #19
Av. Muzaffer ERDOĞAN

 
Varsayılan İdeoloji, Hukuk ve Siyaset Birbirinden Bağımsız Olabilir Mi?

Olaya bir de şöyle bakalım:

İdeolojiyi bütünlük taşıyan bir düşünce biçimi olarak tanımlamayı kabul ettik.

Bu dünya görüşünün içinde kendisini yaratan sınıf veya grupların istemlerini, çıkarlarını içermemesi olanaksızdır. Ancak ideolojinin kendini daha geniş kitlelere kabul ettirebilmesi için bu grupsal çıkar yanını gizleyip kendisini en iyi dünya görüşü olarak lanse etmesi gerekir. Yani kendisini sadece kendi grubunun değil herkesin çıkarlarını koruyan bir dünya görüşü, yaşamın sürdürülebileceği en iyi koşulları sağlayan dünya görüşü olarak anlatır. Bunun için de bazı gerçekleri gizler ("Hocanın dediğini yap yaptığını yapma" deyiminde olduğu gibi). Bazılarını da çarpıtır. Bu nedenle sanal bir yaşam biçimi ifade eden, gerçeklerle uyuşmayan bir sistem kurar. Bu ideolojinin kendini kabul ettirme yolundaki propagandif yönüdür.

İdeoloji kendisini topluma kabul ettirdiği ölçüde toplumsal yaşam içinde etkinleşir. Bu etkinlik günlük yaşamı etkilediği kadar hukuk alemini de etkiler. Giderek toplumda egemen ideoloji haline gelince ideolojiyi yaratan grubun çıkarlarının/istemlerinin gerçekleşmesi için gerekli olan hukuk kuralları çoğalır/konulur. Devlet buna göre örgütlenir. Örn. Köle sahibi iseniz kölelik meşrudur. Feodal iseniz görece özgür ama toprağa bağlı köleler vardır. Kapitalistseniz bir yanda sermaye bir yanda iş, ekmek arayan insanlar vardır. Her üçünde de egemen ideolojiyi yaratan grubun dışındaki insanlar özgürdür. Köleler ölmekte, serfler de ya toprakla birlikte satılıp çalışmayı kabul etmekte ya da ölmekte, kapitalist sistemde de ya egemen ideolojinin koyduğu hukuk kurallarına uygun olarak çalışmak ya da açlıktan ölmekte özgürdürler.

Böylece egemen ideolojinin iki yönlü baskısı altında kalırız.
1- Tek tek bireyler olarak örgütlü bir düşünsel sistemin empoze edilmesi. Önerilen yaşam biçiminin en iyi yaşam biçimi olduğu konusundaki propaganda.
2- Hukuk kuralları ile getirilen bu yaşam biçimine uygun yaptırımlar.

Bu iki etmen birleşince insanlar bir süre sonra "egemen olan ideolojiye göre yaratılmış" bu yaşam biçiminin en iyi yaşam biçimi olduğunu düşünmeye başlar. Çünkü egemen ideolojinin çıkarlarına uygun şekilde bir bilinçle donatılmaktasınız. Okulda, basında, yaşamın her alanında bu yaşam biçiminin en iyi yaşam biçimi olduğu konusunda yoğun bir propaganda ve öğreti verilmektedir. Buna karşı birey olarak mücadele edeceksiniz (edebilirseniz).

Hataları farkettiğinizi varsayalım. Bunları ifade ettiğinizde kendinize yandaş bulmak zorundasınız. İnsanlar düşüncelerinizi beğenmiyorsa dinlemeyecektir. Çoğu zaman sizin yanınızda olması gereken insanlar sizin karşınızda, egemen ideolojinin yanında olacaktır. Onlar başka türlü bir yaşamı düşünmemişlerdir. Ellerinde bu vardır. "Dünya böyle gelmiş böyle gider". Dinlemelerinin koşulu onların çıkarlarına olmasıdır. Bu çıkar ekonomik olabilir, baskıdan kurtulmaları olabilir vb. Ama her koşulda insanların sizle birlikte hareket etmesi için bir çıkarının bulunması gerekir. Bu da mevcut ideolojiye karşı çıkışı ve yeni bir ideoloji yaratmanızı gerektirebilir. O zaman da var olan hukuk kuralları ile karşı karşıya geleceksiniz. Bölücü, yıkıcı, terörist vb. olacaksınız. Örneğin köleliğe karşı çıkan bir köle kaçtığında sahibi tarafından öldürülmek veya çalıştırılmaya devam edilmek gibi seçeneklerle karşı karşıya kalır. Bu bireysel bir harekettir ve tolplumsal sistemi zedelemesine rağmen fazla etkilememiştir. Ama kaçan spartaküs olunca sahibine teslimi düşünülmez. İsyancı köleler sahibinin onamı alınmaksızın yol boyu asılır. Neden? sistemi bozduğu için. Bu davranış siyasi değil mi? Hukukla ilişkisi yok mu? İsyan dönemlerinde insanlar neden esir alınmazlar, esir almayanlar neden yargılanmazlar? hukukla ve siyasetle ilişkisi yokmu? Tüm dünya ülkelerinde anayasayı değiştirmeye teşebbüs suçtur. Değiştirmek değil. Hukuki mi, Siyasi mi bu hüküm?

Saygılar.