Mesajı Okuyun
Old 07-01-2012, 20:10   #90
Av.Nevra Öksüz

 
Varsayılan

Saygıdeğer üstadım,

Alıntı:
Yazan Av.Mehmet Saim Dikici
...Şunu diyorsanız amenna: Mevcut sistem için yazdıklarımı ele almayın, olması gereken sistem için ben manevi tazminat davalarının da bilirkişi eliyle veya önceden belirlenmiş kıstas tablolarla belirlenebilir hale getirilmesini öneriyorum. Ayrıca hakimin talepten fazlaya da hükmedebilmesini arzuluyorum... Buna bir şey diyemem. Görüştür. Saygı duyarım ...

Davacı bay Elima ile davalı bay Arumutia arasındaki nizaya odaklanmanız sebebiyle olsa gerek benim yazdıklarım konusunda bir karışıklık yaşamışsınız sanırım Şöyle ki; 27 no'lu mesajımdaki manevi tazminat davalarında bilirkişi incelemesi yapılması hakkındaki yazdıklarım elbette ki 27 no'lu mesajımın başında da belirttiğim üzere "olması gereken"e dair düşüncemdir ve bunu müteaddit defalar belirttim zaten:
Alıntı:
Yazan 27 no'lu mesajım
Fransa, durumu gayet güzel çözmüş bence; olması gereken de bu.
Alıntı:
Yazan 47 no'lu mesajım
27 no'lu mesajımdaki fikrimi de mahfuz tutarak
Alıntı:
Yazan 53 no'lu mesajım
"Manevi tazminat"ın belirlenmesinde olması gerekenin 27 no'lu mesajımdaki usul olduğu konusunda ısrarlıyım
Alıntı:
Yazan 79 no'lu mesajım
Olsa güzel olur (diye düşünüyorum ).
Yani kısaca bilirkişi hususundaki görüşüm olması gerekene dairdir ve mevcut durum değerlendirmem konusundan ayrıdır Bu bilirkişi konusundan sonra yazılan o kadar şeyden sonra (vesile olduğunuz için teşekkür ederek ) belirtmeden geçmek istemem; ki bu bir hayal olmadığı gibi ütopik bir düşünce de değildir. Sadece manevi tazminat konusunda subjektif görüşü benimseyen (bildiğim kadarıyla Alman Hukukunun etkisiyle) İsviçre-Türk Hukuk Sisteminde kabul görmemektedir. Zaten 5 no'lu mesajımdaki HGK kararında ve 27 no'lu mesajım içeriğinde de açıkça yer aldığı üzere manevi tazminat konusunda objektif görüşü benimseyen Fransız Hukuk Sisteminde uygulanmaktadır. Dolayısıyla kat'iyetle pratiğe geçirilemeyecek bir husus değildir. Konuya İsviçre'den değil de Fransa'dan bakıldığında uygulanabilecektir ve hatta kendi gözlüğümüzü imal edip onunla bakabilecek kadar gelişirsek (bizim açımızdan) belki daha hakkaniyetli ve hukuki bir sonuç elde ederiz. Bu çerçevede 27 no'lu mesajımdaki "DSM-IV ve ICD"ye ilişkin bilgiyi yazmadan önce sadece internette araştırma yapmadığımı aynı zamanda 3 doktorla da konu hakkında görüştüğümü ve mümkün kılınabilir olduğunu söylediklerini de belirtmek isterim... Matematik değil psikiyatri

Diğer hususa gelecek olursak: sürekli hakimin hüküm/karar vermesinden ve alacak miktar veya değerinin o anda belirli hale gelmesinden bahsedilmekte. Oysa ki alacağın belirli hale gelmesi demek, davacının, hakimin neye hükmedeceğini bilmesi demek değildir (Bunu siz de başka forumlarda yazdınız ve ben de bu şekilde düşünüyorum ). Davayı ikame ederken alacak miktar veya değerini belirleyemeyen davacının, tahkikat sonunda, tabir-i caizse önünü görebilecek duruma gelmesi demektir. Dolayısıyla "hakim, şuna hükmetti, n'olacak şimdi" mealindeki düşünce ve cevaplar bana, kanunun düzenlemesiyle alakalı imiş gibi gelmiyor. Kaldı ki 5 no'lu mesajımdaki HGK kararının muhalefet şerhini okursanız göreceksiniz ki davacı, o davada, gayet de güzel artırıma gitmiş ve o kararda tartışılan da bu zaten 90 no'lu mesajımda davacının, gözünün önünü nasıl görebilecek hale geleceğine ve hatta ek olarak, eğer gerçekten:
Alıntı:
Yazan Av.Mehmet Saim Dikici
Sizin bahsettiğiniz belirsiz alacak davasının unsurları bakımından manevi tazminat davasına uyduğu konusunda kimsenin bir kuşkusu yok diye düşünüyorum.
bu şekilde düşünülebiliyorsa 53 ve 65 no'lu mesajlarımda da HMK 107/3'ün de kullanılabileceğine dair görüşlerimi anlatmaya çalıştım.

Alıntı:
Yazan Av.Mehmet Saim Dikici
Not: benim önceki mesajımda belirttiklerim Yargıtay kararlarından alıntı değildir. Yargıtay ve Doktrinin kabul ettiği ve bizlerin de neredeyse ezberlediği ilkelerdir.
Gerektiğinde ezberleri bozabilmek lazım ; kanun maddesi gayet açık

Teşekkürler,

Saygılar...