Mesajı Okuyun
Old 02-02-2012, 02:44   #4
oceans17

 
Varsayılan

Sayın Nuri Güzel,

Davanızda muvazaa iddiası olduğuna göre şu kararların işinize yarayabileceğini düşünüyorum. İyi çalışmalar dilerim. Saygılarımla.

YARGITAY
Hukuk Genel Kurulu
2011/4-149 E.N , 2011/346 K.N.

TASARRUFUN İPTALİ

İçtihat Metni



Taraflar arasındaki "Tasarrufun İptali" davasından dolayı yapılan yargılama sonunda; Ankara Asliye 3. Hukuk Mahkemesince davanın reddine dair verilen 09.04.2008 gün ve 2006/434 E.-2008/120 K. sayılı kararın incelenmesi davacı vekili tarafından istenilmesi üzerine, Yargıtay 4.Hukuk Dairesinin 18.01.2010 gün ve 2009/3381-2010/167 sayılı ilamı ile;



(...Davacı, davalılardan kooperatif hakkında açmış olduğu alacak davası devam ettiği sırada, davalı kooperatif tarafından diğer davalıya yapılmış olan taşınmaz pay satışının, alacak davası sonucu doğabilecek borcu ödemekten kaçınmak amacıyla yapıldığını belirterek satışın iptalini istemiştir.



Davalılar ise, satışın gerçek olduğunu ileri sürerek davanın reddedilmesi gerektiğini savunmuşlardır.



Yerel mahkemece, davacının elinde icra takibi nedeniyle alınmış bir aciz belgesi bulunmadığı gerekçesiyle istem reddedilmiş; karar, davacı tarafından temyiz olunmuştur.



Dava, Borçlar Yasası'nın 18. maddesinde düzenlenmiş bulunan dava konusu işlemin danışıklı (muvazaalı) yapıldığı iddiasına dayalı tasarrufun iptali istemine ilişkindir. Kural olarak üçüncü kişiler, danışıklı işlem (muvazaalı muamele) nedeniyle hakları zarara uğratıldığı takdirde tek taraflı veya çok taraflı olan bu hukuki işlemlerin geçersizliğini ileri sürebilirler. Çünkü danışıklı bir hukuki işlem ile üçüncü kişilere zarar verilmesi, onlara karşı işlenmiş bir haksız eylem niteliğindedir. Ancak, üçüncü kişilerin danışıklı işlem ile haklarının zarara uğratıldığının benimsenebilmesi için onların, danışıklı işlemde bulunandan alacakları bulunmalı ve danışıklı işlem o alacağın ödenmesini önlemek amacıyla yapılmış olmalıdır.



Diğer yandan; zarara uğradıklarını ileri süren üçüncü kişilerin, danışıklı işlemde bulunduğu iddia edilen kişi hakkında tazminat davası açmış olmaları, bu davanın kabulü için tek başına yeterli olmadığından, danışıklı işlemde bulunanın üçüncü kişilere borçlu olduğunun belirlenmesi ve bu borcu ödememek için danışıklı hukuki işlemin yapmış olması gerekir.



Davacı, davalı kooperatifin devam eden alacak davasında doğabilecek borcu ödemekten kurtulmak amacıyla taşınmaz payını danışıklı olarak devrettiğini iddia ederek eldeki davayı açmıştır. Davacının bu davadaki amacı, alacak davası sonucu kabul edilip kesinleşecek alacağını alabilmeye yönelik olarak, danışıklı olduğunu ileri sürdükleri hukuki işlemin kendisi yönünden geçersizliğini sağlamaktır. Yargılama sonunda davaya konu edilen satışın danışıklı olduğunun kanıtlanması durumunda davacı, satışa konu edilen maldan da alacağın almak için yararlanabileceklerdir. Ancak, davacının bu hakkı ayni değil şahsi sonuç doğuracağından, danışıklı işlemin kanıtlanması durumunda tapunun iptaline değil, İcra ve İflas Yasası'nın 283/1. maddesi benzetme yoluyla (kıyasen) uygulanarak, iptal ve tescile gerek olmaksızın taşınmazın haciz ve satışına karar verilecektir.



O halde somut olayda, satış işleminde danışık bulunup bulunmadığı araştırılmalı; davalıların danışıklı bir davranış içinde bulundukları sonucuna varılması durumunda satış gününde devam eden davada davacı yararına karar verildiği gözetilerek, bu alacak tutarı ile sınırlı olmak üzere, İcra ve İflas Yasası'nın 283/1. maddesi benzetme yoluyla uygulanarak, tapunun iptaline gerek olmadan davacının alacağını alabilmesine olanak sağlayacak biçimde, dava konusu taşınmazın haciz ve satışını isteyebilmesi yönünde karar verilmelidir.



Yerel mahkemece açıklanan maddi ve hukuki olgular gözetilmeden, yerinde görülmeyen yazılı gerekçeyle, istemin reddedilmiş olması usul ve yasaya uygun düşmediğinden kararın bozulması gerekmiştir...)



gerekçesiyle bozularak dosya yerine geri çevrilmekle, yeniden yapılan yargılama sonunda, mahkemece önceki kararda direnilmiştir.



TEMYİZ EDEN: Davacı vekili



HUKUK GENEL KURULU KARARI



Hukuk Genel Kurulunca incelenerek direnme kararının süresinde temyiz edildiği anlaşıldıktan ve dosyadaki kağıtlar okunduktan sonra gereği görüşüldü:



Tarafların karşılıklı iddia ve savunmalarına, dosyadaki tutanak ve kanıtlara, bozma kararında açıklanan gerektirici nedenlere göre,Hukuk Genel Kurulu'nca da benimsenen Özel Daire bozma kararına uyulmak gerekirken,önceki kararda direnilmesi usul ve yasaya aykırıdır.Bu nedenle direnme kararı bozulmalıdır.



SONUÇavacı vekilinin temyiz itirazlarının kabulü ile, direnme kararının Özel Daire bozma kararında gösterilen nedenlerden dolayı H.U.M.K.nun 429. Maddesi gereğince BOZULMASINA, istek halinde temyiz peşin harcının geri verilmesine, 25.05.2011 gününde oyçokluğu ile karar verildi.



YARGITAY
17. Hukuk Dairesi 2007/4397 E.N , 2007/3011 K.N.

İlgili Kavramlar

MUVAZAA
TAPU İPTAL DAVASI
TASARRUFUN İPTALİ DAVASI

Özet
TARAFLARCA İLERİ SÜRÜLEN MADDİ OLGULARIN HUKUKİ DEĞERLENDİRMESİNİ YAPMAK, UYGULANACAK YASA MADDELERİNİ BULMAK HAKİMİN GÖREVİDİR.

DAVACININ AMACI ALACAKLARINI TAHSİL EDEBİLMEK İÇİN MUVAZAA NEDENİYLE TEMELDE GEÇERSİZ OLAN İŞLEMİN HÜKÜMSÜZLÜĞÜNÜ SAĞLAMAK OLDUĞUNA GÖRE, DAVAYI MUVAZAA HUKUKSAL NEDENİNE DAYALI İPTAL DAVASI OLARAK NİTELEMEK GEREKİR.

İçtihat Metni

Taraflar arasındaki muvazaalı hukuksal nedenine dayalı iptal davasının yapılan yargılaması sonunda; kararda yazılı nedenlerden dolayı davanın reddine dair verilen hükmün süresi içinde davacı vekili tarafından temyiz edilmesi üzerine dosya incelendi, gereği düşünüldü:

Davacı vekili, davalılardan Gökhan'ın müvekkiline 10.10.2004 tanzim, 22.12.2004 vadeli 2.400.00 YTL, 10.10.2004 tanzim 30.01.2005 vadeli 6.400.00 YTL, 19.12.2004 keşide tarihli 5.000.00 YTL, 20.12.2004 keşide tarihli 29.000.00 YTL bono ve çekler nedeniyle toplam 42.800.00 YTL borcu olduğunu, takibe rağmen borçlarını ödemediğini, alacaklılardan mal kaçırmak amacıyla ve bedelsiz olarak tasarruf ehliyeti bulunmayan kız kardeşi davalı Pınar'a 19.11.2004 tarihinde Kartal Birinci Bölge 2261 ada 74 parseldeki taşınmazını muvazaalı olarak devrettiğini belirterek, söz konusu devir muvazaa içerdiğinden satışın iptali ile taşınmazın tekrar borçlu adına tescilini talep etmiştir.

Davalı Gökhan vekili, davanın İİY'nin 277-284. maddelerine göre açılmış tasarrufun iptali niteliğinde olduğundan aciz belgesinin ibrazı gerektiğini, müvekkili ile davalı Pınar'ın kardeş olmasına rağmen satışın muvazaalı olmadığını, Gökhan'ın borçları nedeniyle dava konusu taşınmazı satmak istediğini, ancak üzerinde A...bank lehine 20.000.00 YTL ipotek olduğundan satamadığını, bu nedenle davalı Pınar'ın adına kayıtlı Kartal Birinci Bölge 2728 ada 264 parseldeki taşınmazını müvekkili Gökhan'a, Gökhan'ın da dava konusu taşınmazı ipotekli olarak Pınar'a sattığını, Pınar'ın ipotek bedelini bankaya ödediğini, satışın bedelsiz olmadığını belirterek davanın reddini savunmuştur.

Davalı Pınar vekili, davanın İİY 277 ve devamı maddeleri gereğince açıldığını, ön koşul olarak borçlu aleyhine icra takibi yapılması ve aciz belgesinin ibrazı gerektiğini, müvekkilinin dava konusu taşınmazda yıllardır anne ve babası ile birlikte oturduklarını, borçlu Gökhan'ın dava konusu taşınmazı üzerindeki ipotek nedeniyle satamayınca Pınar'ın adına kayıtlı taşınmazını Gökhan'a, Gökhan'ın da dava konusu taşınmazı kardeşi Pınar'a sattığını, Gökhan'ın Pınar'dan aldığı daireyi daha sonra sattığını, müvekkilinin 13.07.2005 tarihinde 20.000.00 YTL ipoteği bankaya ödendiğini, satışın ivazsız olmadığını, dava konusu taşınmazın da davalı borçlu adına kayıtlı olmasına rağmen babaları tarafından alındığını belirterek davanın reddini savunmuştur.

Mahkemece iddia, savunma, toplanan delillere göre borçlu hakkındaki icra takibinin sonuçsuz kaldığını ortaya koyan belge bulunmadığı gibi aciz vesikası da ibraz edilmediğinden davanın reddine karar verilmiş, hüküm davacı vekili tarafından temyiz edilmiştir.

Bir davada taraflarca öne sürülen maddi olguların hukuki değerlendirmesini yapmak, uygulanacak yasa maddelerini bulmak ve uygulamak HUMK'nın 76. maddesi gereğince hakimin doğrudan görevidir.

Dava dilekçesindeki ileri sürülüşe ve yargılama aşamasındaki sözlü ve yazılı açıklamalara göre dava, niteliği itibariyle BK'nın 18. maddesinde tanımını bulan muvazaa hukuksal nedenine dayalı iptal davasıdır. Yüzeysel bakıldığında iptal davaları ile muvazaa davaları arasında bir benzerlik görülmekte ise de, bu benzerlik her iki tür davanın güttüğü amaçtan öte gitmemektedir. İİY'nin 277. maddesinde sözü edilen iptal davaları borçlu tarafından geçerli olarak yapılmış bazı tasarrufların hükümsüz kılınması için açılır. Oysa muvazaa davası, alacaklı ve borçlunun yaptığı tasarruf! işlemin gerçekte hiç yapılmamış olduğunu tespit ettirmeyi amaçlar. Kural olarak, muvazaa nedeniyle hakları ihlal olunan ve zarar gören 3. kişiler (olayımızda davacı) tek taraflı ve çok taraflı hukuki işlemlerinin geçersizliğini ileri sürebilirler, danışıklı olan bir hukuki işlem ile 3. kişinin zararlandırılması, ona karşı işlenmiş bir haksız fiil niteliğindedir. Ancak, 3. kişinin danışıklı işlem ile hakkının zarar gördüğünün benimsenebilmesi için onun danışıklı işlemde bulunandan bir alacağının var olması ve bu alacağın ödenmesini önlemek amacıyla danışıklı bir işlemin yapılması gerekir.

Somut olayda davalı borçlu Gökhan hakkındaki 2005/103 esas ve 2005/794 esas sayılı icra takipleri kesinleştiğine göre, davacının davalıdan alacaklı olduğu tartışmasızdır.

Davacının bu davadaki amacı, alacaklarını tahsil edebilmek için muvazaa nedeniyle temelde geçersiz olan işlemin hükümsüzlüğünü sağlamaktır. Esasen muvazaaya dayanan bu gibi davalarda davacının icra takibine geçmesi ve aciz belgesi almasına gerek yoktur. Çünkü az yukarıda açıklandığı gibi İİY'nin 277 ve izleyen maddelerinde iptal davalarına konu olan tasarruflar özünde geçerli olmalarına rağmen kanunun icra hukuku yönünden iptaline imkan verdiği tasarruflardır. Bu davada ise davacı, muvazaalı işlemle kendisinin zarar-landırıldığını ileri sürmektedir. İİY'nin 277 ve izleyen maddelerinde düzenlenen iptal davası açma hakkı davacının genel hükümlere, muvazaaya dayanarak dava açmasına da engel değildir.

Davacının iddiasını kanıtlaması durumunda, iddianın taşınmazın aynına ilişkin olmadığı, alacağın tahsiline yönelik bulunduğu da gözetilerek İİK'nın 283/1. maddesi benzetme yoluyla (kıyasen) uygulanarak iptal ve tescile gerek olmaksızın davacının taşınmazın haczin ve satışın istenebilmesi yönünden hüküm kurulması gerekecektir. Açıklanan bu maddi ve hukuksal olgulara göre, davanın İİY'nin 277 ve devamı maddelerine dayalı tasarrufun iptali istemine ilişkin olduğu yolundaki mahkemenin kabulüne katılma olanağı yoktur.

O halde mahkemece, danışıklı işlemin var olup olmadığı konusunda toplanan ve toplanacak taraf delilleri değerlendirildikten ve davalı Pınar'ın taraf ehliyeti konusunda da gerekli araştırma yapıldıktan sonra sonucuna göre bir karar verilmesi gerekirken, yazılı gerekçelerle davanın reddine karar verilmiş olması isabetsizdir.

Sonuç: Yukarıda açıklanan nedenlerle davacı vekilinin temyiz itirazlarının kabulü ile usul ve yasaya uygun bulunmayan hükmün (BOZULMASINA) ve peşin alınan harcın istek halinde temyiz eden davacıya geri verilmesine, 08.10.2007 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.