Mesajı Okuyun
Old 25-05-2012, 23:35   #103
Gemici

 
Varsayılan

Alıntı:
Yazan avukatsamil
Sayın Gemici olaya hukuki açıdan hem de temel bir hak açısından bakıyor ve bir sorunun cevabını arıyorum alacaklının alacağını isteme ve alma hakkı

Alacaklının alacağını alma hakkı!
Nedir bu hakkın sınırı? Alacaklı alacağını hiçbir hukuki ve ahlaki sınır tanımadan alma hakkına sahip midir? Hukuki ve ahlaki sınırlar varsa, kim koyar bu sınırları? Hak alma sınırları ne zaman değişir?
Bu soruların cevabı çağdan çağa, hukuk sisteminden hukuk sistemine, devletten devlete değişir.

Önemli olan bir hukuk devletinde bu sınırı devletin belirleme hakkının olduğudur.

Avrupa'da 'alacaklının alacağını isteme ve alma hakkı' konusunda geçirdiği tarihi gelişime girmeden önce, bu alanda öne sürülen gerekçeleri iki grup altında değerlendirdiğimi belirtmek istiyorum:
1. Olası bir yasa değişikliğinin icra avukatlarının işini etkileyeceği gerekçeleri,
2. Alacaklının alacağını alamaması ve bu yüzden düşeceği sıkıntı.
Birinci şıkkı dile getiren avukat arkadaşlara hak veriyorum, haczi kabil eşyaların sınırlandırılması iş oranlarında etkili olacaktır. Bu etki benim görüşüme göre haciz sisteminin bozukluğundan kaynaklanan bir etkidir.

İkinci şık asıl üzerinde durmak istediğim konudur.
Konuya girmeden önce belirtmek gerekir: alacak hakkının kaynağı genelde mülkiyete dayanır. Burada sorulması gereken soru, mülkiyet sahibinin bu mükliyet hakkını istediği gibi kullanıp kullanamıyacağıdır. Mülkiyet, kişilerin eşyalara/mallara olan hukuki ilişkisidir 1801-1850 yılları arasında yaşamış olan Fransız ekonomist Frederic Bastiat'a göre. Bana ait olan malı istediğime satar istediğime kiraya veririm. John Lock'a göre insanların devlet kurmalarının gereği karşılıklı olarak yaşamlarını, mallarını ve özgürlüklerini güven altına alma düşüncesidir.

Tarihi anlamamızın ve insanın tarihi geçmişini öğrenmemizin bir yolu da mülkiyet ilişkisini değerlendirmemize dayanıyor; Arkeologlar mezarlardan çıkan eşyalara bakarak mezardaki insan hakkında ve yaşadığı dönem ve kültürel ve sosyal yaşam hakkında fikir sahibi olabiliyorlar. 'Mal sahibi, mülk sahibi, nerede bunun ilk sahibi' denmesin ve malın kime ait olduğu bilinsin düşüncesinden olsa gerek, tarihin belirli çağlarında ölen kimse ile birlikte eşyaları da gömülüyormuş, arkeologların kazılardan edindiği bilgilere bakılırsa. Bazı kültürlerde, evli erkeklerin malı sayılan eşleri de beraberlerinde gömülürmüş.

Kapitalist ekonomi için önemli olan ve bu ekonominin temelini oluşturan mülkiyet hakkı 'mülkiyet hakkı sahibine' hiçbir sınır tanımadan bu hakkını istediği gibi kullanma hakkı verir mi peki?

Alman Anayasa'sı bu soruya menfi cevap veriyor. Bu anayasanın 14.cü maddesinde şu hüküm var: Eigentum verpflichtet. Sein Gebrauch soll zugleich dem Wohle der Allgemeinheit dienen (Mülkiyet mükellefiyet altına sokar. Mülkiyetin kullanılması aynı zamanda kamu yararına olmalıdır).

Dönelim haciz konusuna; Alman yasaları ve yargısı münhasıran 14.cü maddeye dayanmasa bile borçlunun belirli mallarının ve kendi geçimi ve geçindirmekle zorunlu olduğu aile fertlerinin geçimi için gerekli olan paranın haciz dışı bırakılacağını hüküm altına almış. Bu haciz dışı bırakmanın en başta gelen gerekçesi 'borçluya insanlık onuruna yarışır bir yaşam sürdürme' dir. Borçlunun insanlık onuruna yaraşır bir yaşam sürme hakkı ile alacaklının mülkiyet hakkı arasında bir denkleştirme yapmaktadır yasa ve yargı.

Haciz mülkiyet hakkını konu edinen bir hukuki işlemdir. Burada hem alacaklının hem de borçlunun mülkiyet hakkı söz konusudur; Alacaklının mülkiyet hakkında bir azalma söz konusudur. Bu azalmaya sebebiyet veren kişi borçludur. Borçlu sebep olduğu azalmayı kendisi ile alacaklı arasındaki hukuki ilişkiye dayanarak (sözleşme, haksız fiil) telafi etmek zorundadır. Bunu yapmayan veya yapamıyacak olan borçlunun mülkiyet hakkına konu olan malları, devlet güçleri tarafından cebri icra yoluyla elinden alınır.

Alacaklının mal varlığında meydana gelen azalmanın telafisi günümüzde borçlunun mal varlığından hacz edilen mallar ve haklar üzerinden gerçekleşmektedir. Bu durum tarihi bir gelişimin sonucudur. Bu telafinin geçmişinde ölüm vardır, borç esareti vardır, hapis vardır.

Saygılarımla