Mesajı Okuyun
Old 04-05-2002, 10:13   #18
Av.Mehmet Saim Dikici

 
Varsayılan 250.

Değerli meslektaşlarım,

Konunun ve sorunun özüne bağlı kalıp cevap vermek gerektiğinde olaya iki noktadan yaklaşmak doğru olacaktır.Bunlardan birincisi; Hukuka aykırı da elde edilmiş olsa bir delil, delildir, mahkemeye sunulması için bir engel yoktur. Başka bir ifade ile, delilin hukuka aykırı olup olmadığı, deliller incelenmeden bilinemeyeceğinden, mahkemeye sunmak elbette mümkündür. Bu husus olayın şekli boyutudur. Tıpkı, haksız bir davacının dava açabilmesi gibi.

Olayın ve sorunun ikinci noktası ise şudur: Hukuka aykırılığı bilinen yahut tespit edilen bir delilin, hukuk mahkemesine sunulmasından sonra, delilleri değerlendirirken dikkate alınıp alınamayacağı, alınamaması için gerekli dayanak ve gerekçelerin ne olabileceği sorusu, kısa bir başlıkla ispat gücünün ne olacağıdır.

İlk soruya cevap vermek lüzumsuzdur. Elbetteki mahkemeye sunulur.

İkinci soru çok önemlidir.

Olayın ceza hukuku ayağı Ay.38 kuralı icabı bellidir, ve ceza mahkemelrinde delil niteliği yasaklanmıştır. Ceza muhakemelerinde re'sen araştırma yada kendiliğinden hareket ilkesi geçerlidir.

Oysa hukuk mahkemesinde, katılımcıların da belirttiği gibi, taraflarca hazırlama veyahut şekli gerçeklik ilkesi geçerlidir. Olay bu noktada karışmakta, özel olarak konu düzenlenmediğinden, hukuka aykırı olarak elde edilmiş de olsa bir delilin, hukuk mahkemesinde dikkate alınacağı, hatta alınması gerektiği iddialarına sebep olmaktadır.

Bu güne kadar öğrendiklerimden şunu çıkarabildim: Mevcut Hukuk kuralları ve mevzuat içinde, hertürlü hukuki olaya mutlaka uygunluk arz edecek ve olayın çözümüne yeterli olacak kural yada kurallar mutlaka vardır, yeterki o kuralları doğru yerde ve doğru şekilde kullanalım.. Hukuk genel ve soyut kurallar koymakta, hukuk uygulamacıları ise bu soyut kuralalrı somut olaylara uygulamaktadır. Bu nedenle, her somut olayda birebir uyumlu şablon, yada yargıtay kararı aramak doğru değildir. Mevcutların içinden, çözüm üretmek için engel yoktur.

Konuyla ilgili önceki açıklamalarım hakkında, kafalarda oluşan ve ikna edemediğimi anladığım sorulara cevap vermek istiyorum.

Hukuka aykırılığın ne olduğu, başka bir deyişle eylemin ne zaman hukuka aykırı sayılacağı konusunda, Borçlar yasamızda bir ölçü (kıstas) yer almamış, bir hüküm konmamıştır. Böyle olunca, hukuka aykırılığın tanımını yapmak işi, öğreti ve yargısal inançlara bırakılmıştır. (Karahasan, Borçlar Genel hukuku, Cilt-1 s.372. vd.) )

Öğretiye ve yargısal inançlara göre, hukuka aykırılık içeren eylemler, genel bir anlatımla, hukuk düzeninin uygun bulmadığı (onamadığı) eylemlerdir.

Bu bağlamda belirtmek gerekir ki, hukuka aykırı yolla elde edildiği sabit olan delil, hukuka aykırılık unsuru içermekle, hukuk düzeninin uygun bulmadığı, uygun bulamayacağı eylem ve işlem kapsamında değerlendirilebicektir.

Mahkemeye sunulan delilin hukuka aykırı yolla elde edildiği dava dosyasına sunulduğunda belli ise (bu husus başka bir kesinleşmiş yargı kararı ile sabit ise) mahkemenin hareket tarzı bellidir. Onu dikkate alamayacktır. Mesela, sahteliği ceza mahkemesi ile sabit hale gelmiş bir senetin, hukuk mahkemesinde delil niteliği artık yoktur. Keza, çalındığından bahisle ceza mahkemesince iptale maruz kalmış bir senet, hukuk mahkemesinde artık delil olarak nazara alınamayacaktır. Keza hileli yolla elde edilen Örnek HGK. kararındaki senet aynı durumda olacaktır.

Mahkemeye sunulduğu sırada, henüz hukuka aykırı yolla elde edildiği hususu sabit değil ise, başka bir ifade ile belli değil ise, haliyle hukuk mahkemesi, hukuka aykırı yolla elde edildiği hususunun sabit olmaması nedeniyle elbetteki, onu delil farzedecek, esasında delil farz ve kabul etmeye zorunlu bulunacaktır.

Fakat, taraflardan birisinin o delilin hukuka aykırı yolla elde edildiğini belirtmesi halinde hakim ne yapacaktır, yahut ne yaparsa doğru olacaktır? Bu noktaya çözüm aramak, fikir yürütmek doğru hareket tarzı olacaktır.

tekrar yazmak istiyorum ve bu konuda iddialıyım: Delil sunmak bir hukuki haktır. Esasen delili mahkemeye sunmak suretiyle hakkın özünü ispatlamak, iddia eden için zorunluluktur.

Her hakkın kullanımı da, hukuk düzeni içinde onun kötüye kullanılmaması ile mümkündür. MK:2 madde genel kuralı dairesinde hakkını dürüst ve kötüye kullanmadan ileri sürmek zorunludur.

O halde, hak olan delili de kötüye kullanmamak MK.2 kuralı icabıdır.


Daha önce de arz ettiğim üzere;

Alıntı:
MK.2. madde hükmü yalnız hukuk sahasında değil, usul sahasında da tatbik yeri bulur. Bkz. Kuru HUMK-I Cilt s.598-601, Y. 4.HD. Emsal kararlar s.729; AD 1958/11-12 s.642-644)


Örnek HGK. kararında, aslında senedin hileli yoldan ele geçirildiği iddiası, yazılı delil kuralına takılması gereken bir iddiadır. MK.2 kuralı kullanılmadan, diğer kurallar esas alınsaydı bu iddia dinlenmeyecekti. Yani tanıkla ispata yer olmayacaktı.

Olayı tersine çevirelim, aynı senet yine hile ile imzalatılsaydı ve bu defa o senetle ispat için hileli yola başvuran dava açsaydı yahut icra yoluna gitseydi, aynı mantıkla MK.2 engeli karşımız açıkmayacak mıydı? Elbetteki yine HGK. bu uygulaması nazara alınarak MK. 2 hükmü dikkate alınacak ve tanıkla ispatalanamayan bir hususta tanık ifadesine değer verilecekti.

Tabiki bu noktada çok dikkatli hareket etme lüzumu vardır. Aksi takdirde, her senet borçlusu olur olmaz hukuka aykırı yoldan elde edilme savunmasında bulunabilir. Bu konuda hakim, olayda ciddi veriler varsa, mesela, daha öncesinde savcılığa yapılan şikayet ve hazırlık soruşturması olmuşsa, yahut benzeri emareler mevcutsa, kısaca, hukuka aykırılık iddiası ciddi ve samimi görünüyorsa, MK.2 yi düşünmelidir.

Olayın bütün özü budur ve ben yine iddia ediyorum, MK:2 hukuka aykırı yolla elde edilen delillerin hukuk yargılamsından dışarı atılmasına tek yoldur. En önemli anahtardır.

Olayı daha fazla uzatıp, tartışmadan çıkarmak istemiyorum. Bu temelde iddiamı çürütmek isteyen meslektaşlarımı saygıyla izlemeye devam etmeyi arzu ediyorum.

Son söz: Sayın ces't la vie, size verdiğim sözü (250.) bu şekilde yerine getirip size ''bir dostluk armağanı'' olarak takdim ediyorum, armağanım, ilginç bir rastlantıyla, ''Bir Dost'' a doğru yönelse de kabul ediniz lütfen..

Çok teşekkür ediyor, selam ve saygılarımı sunuyorum..