Mesajı Okuyun
Old 23-01-2018, 16:53   #14
Yücel Kocabaş

 
Varsayılan

Alıntı:
Yazan pallanco
Belirsiz alacak davasının açılmasıyla, alacaklının alacağının tamamı için hak düşürücü süre ve zamanaşımı kesilecektir. Diğer bir deyişle bu dava, hak düşürücü süre ve zamanaşımı bakımından, davacıyı koruyucu bir nitelik taşımaktadır. Alacaklının kısmi dava açmış olması halinde ise sadece kısmi olarak talep edilen alacak için hak düşürücü süre ve zamanaşımı kesilecektir.

Belirsiz alacak davasında alacağın tamamı için ,kısmi davada sadece dava edilen miktar yönünden zamanaşımının kesilmesi doğrudur. Ancak aynı şeyin hak düşürücü süre için söylenmesi mümkün değildir.

Belirsiz alacak davasında zamanaşımı süresinin alacağın tamamı için kesileceği zaten HMK.107 m.sinin gerekçesinde yazılıdır. Fakat hak düşürücü sürenin de kesileceğine dair bir ifade yer almış değildir. Zamanaşımının kesilmesi nedenlerinin TBK.nun 154 m.sinde yazılı olmasına rağmen kanunda hakdüşürücü sürenin kesilmesine dair bir düzenlemeye yer verilmemiştir. Zaten aşağıdaki kararda da yazılı olduğu gibi, hak düşürücü sürelerin zamanaşımında olduğu gibi durması veya kesilmesi de söz konusu olamaz.

Hukuk Genel Kurulu 1997/8-685 E., 1997/900 K.


HUKUK GENEL KURULU KARARI

Hukuk Genel Kurulu’nca incelenerek direnme kararının süresinde temyiz edildiği anlaşıldıktan ve dosyadaki kağıtlar okunduktan sonra gereği görüşüldü:

Yerel mahkeme davanın kadastrodan önceki nedenlere dayandığını ve tutanağın kesinleşmesi tarihinden itibaren 10 yıl geçtiğini belirterek hak düşürücü süre yönünden davanın reddine karar vermiş, özel daire Medeni Kanun’un 639/2. maddesinden kaynaklanan tapu iptal ve tescil davalarının süreye tabi olmadığını belirterek kararı bozmuştur. Yerel mahkeme ile özel daire arasındaki uyuşmazlık, zilyetlik nedeniyle açılan tapu iptal ve tescil davalarında hak düşürücü süreye ilişkin kuralın uygulanıp uygulanmayacağı noktasında toplanmaktadır.

3402 sayılı Kadastro Kanunu’nun 12/3. maddesinde “Bu tutanaklarda belirtilen haklara, sınırlandırma ve tesbitlere ait tutanakların kesinleştiği tarihten itibaren 10 yıl geçtikten sonra, kadastrodan önceki hukuki sebeblere dayanarak itiraz olunamaz ve dava açılamaz” hükmüne yer verilmiştir. Maddenin gerekçesi ise (...büyük emek ve masrafla meydana getirilen düzenli kütük ve kadastro işlemlerinin korunmasını sağlamak için, Kamu ve Özel mal ayırımı yapılmadan kadastro tutanaklarının kesinleştiği tarihten itibaren 10 yıl geçtikten sonra kadastrodan önceki hukuki sebeblere dayanılarak dava açılamayacağı esası getirilmiştir. Burada kadastro işlemlerinin eski olaylara dayanılarak, süresiz olarak askıda bırakılmasının Kamu düzenini ters yönde etkileyeceği ve Kamu zararı doğuracağı gerçeğinden hareketle mülkiyet hakkı değil sadece hak arama hürriyeti kısıtlanmıştır. ..)şeklindedir.

Görüldüğü üzere Madde hükmü gerekçesi ile uyumlu olup, kanun koyucunun amacını açıkça ortaya koymaktadır.

Kadastro Kanunu’nun 12/3. maddesinde öngörülen 10 yıllık sürenin hak düşürücü süre olduğu tartışmasızdır. Hak düşürücü süreler Kamu düzenine ilişkin olup, hakimin bu süreyi kendiliğinden dikkate alması zorunludur. Hak düşürücü süre içinde kullanılmayan hakkın kendisi ortadan kalkar. Bu nedenle hak düşürücü sürelerin zamanaşımında olduğu gibi durması veya kesilmesi de söz konusu değildir. Burada Kanun koyucu büyük emek ve masraf sonucu kadastro ile oluşan sicillerin sürekli olarak tartışılmasını istememiş, bu sicillerin korunmasını amaçlayarak hak arama hürriyetini sınırlandırmıştır. O nedenle tescile tabi olan tüm taşınmazlar yönünden bu kuralın uygulanması zorunludur. Maddede hiçbir istisna hükmüne yer verilmemiştir. Bu nedenle tutanakların kesinleşmesinden 10 yıl geçtikten sonra kadastrodan önceki hukuki sebeblere dayanılarak açılan zilyetliğe dayalı tapu iptal ve tescil davalarının da dinlenmesi mümkün değildir.

Az yukarıda açıklanan hukuki kabulün ışığında somut olaya bakıldığında çekişmeli parselin tutanağının 26.11.1979 tarihinde kesinleştiği, tapu iptal ve tescil davasının 10 yıllık hak düşürücü süre geçtikten sonra 3.7.1995 tarihinde açıldığı belirlenmiştir. Kadastrodan önceki zilyetlik yönünden davanın hak düşürücü süre bakımından, kadastrodan sonraki zilyetlik yönünden ise tutanağın kesinleştiği tarihten dava tarihine kadar 20 yıllık süre geçmediği çok açıktır. Hal böyle olunca yerel mahkemenin davayı reddetmesi doğrudur, usul ve yasaya uygun direnme kararı onanmalıdır.

SONUÇ : Davacılar vekilinin temyiz itirazlarının reddi ile, direnme kararının yukarıda açıklanan nedenlerle ONANMASINA, temyiz ilam harcı peşin alınmış olduğundan başkaca harç alınmasına mahal olmadığına 11.5.1997 gününde oyçokluğu ile karar verildi.