Mesajı Okuyun
Old 17-11-2007, 22:11   #14
Av.Duygu Işık Behrem

 
Varsayılan

Sayın Ergin,
Sözünü ettiğiniz endişeleri ben de yaşıyorum. Hatta zaman zaman değil, her zaman yaşıyorum. Tek bir yazım hatası yapmamak adına dilekçelerimi defalarca kez okuduğum oluyor. Dilekçenin altına atılan imza her anlamda hakkını vermelidir. Ne yalan söyleyeyim, acele ile yazmak zorunda kaldığım dilekçelerin altına imza atmayı istemediğim zamanlar dahi oluyor.

Bildiğim kadarı ile Türk Dili dersi, üniversitelerin 1. sınıfında alınan zorunlu bir ders. Ben de zorunlu ders olması gerektiğini düşünüyorum. Ancak belli ki zorunlu ders olması soruna çözüm olamıyor.

Öncelikle yapılması gereken, Türkçe dersi müfredatının ilköğretim yıllarından başlamak üzere değiştirilmesi ve yenilenmesidir. Kendi dönemimden örnekleyecek olursam, Türkçe ya da edebiyat ders kitaplarının oldukça sıkıcı olduklarını hatırlıyorum. Oysa İngilizce dersi kitaplarım her zaman için eğlenceli, ilgi çekici ve geçmişle bugünü bağdaştırır nitelikte olmuştur. Müfredat konusunda Türkçe öğretmeni olan annem sürekli şikayet eder mesela... Ders öğretmenlerinden görüş ve fikir alınarak müfredat hazırlanması dahi çözüme katkı sağlayabilir. Dersi anlatan kişinin yaptığı işten daha fazla keyif alması, öğrenim aşamasında olan kişinin verimini de artıracaktır. Müfredatlar ile Türkçe öğretimi-öğrenimi o kadar sıkıcı bir hale getirilmiş ki öğrenciler ister istemez bu dersten uzaklaşabiliyor. Dil öğretimi ilgi çekici, dikkat uyandırıcı olmalıdır. "Okuduğumuzdan ne anladık?", "Şair burada kime sesleniyor?" gibi basmakalıp sorularla bunu sağlamak olanaksız görünüyor Zira Türkçe dersini çok seven biri olarak ben bile bu sorulardan nefret ettiğimi hatırlıyorum. Bir de düşünün ki dersi sevmeyen ne yapsın!

Son olarak dili özenli ve doğru kullanmanın önemini gösteren bir örnekle noktalamak istiyorum...
Geçenlerde bir duruşmam vardı. Duruşma tutanağını o anda okuyamadım ve başka bir duruşmaya yetişme telaşında olduğumdan hakimin yazdırdığı uzuuun ara kararları o anda tam olarak dinleyemedim. Neyse, "okuyunca anlarız nasılsa..." dedim. O gün rutin işlerimi bitirdikten sonra tutanağı elime aldım. Tam 4 kere okudum ama ara kararları anlamadım, anlayamadım. Sorun bende mi diyerek önce bölüm başkanıma, sonra da bürodaki bir iki meslektaşıma kararı okuttum. Ancak gelin görün ki, biz okudukça o daha da karıştı Netice olarak hakimle konuşmam gerekiyor... Oysa ara kararlar özenli olarak ve düzgün ifadelerle kaleme alınmış olsa idi, böyle bir şeye gerek olmayacaktı.
Birer hukukçu olarak, öncelikle bizler dilimizi -elimizden geldiğince- doğru kullanmak ve dilimize özen göstermek ZORUNDAYIZ!
"Benim adım Hıdır, elimden gelen budur!" da dememek lazım efendim.
Saygılarımla,