Mesajı Okuyun
Old 16-11-2015, 14:33   #10
av__emrah

 
Varsayılan

T.C YARGITAY
1.Hukuk Dairesi
Esas: 2014 / 7383
Karar: 2014 / 10676
Karar Tarihi: 29.05.2014

ÖZET: Mahallinde uzman bilirkişiler aracılığıyla keşif yapılarak taşınmazın kullanım durumunun belirlenmesi, davacının muristen intikal eden payının da olduğu dikkate alınmak suretiyle payına isabet eden ecrimisilin belirlenmesi ve hasıl olacak sonuca göre bir karar verilmesi gerekir.(4721 S. K. m. 683) (YHGK. 27.02.2002 T. 2002/3-131 E. 2002/114 K.)

Dava: Taraflar arasında görülen ecrimisil davası sonunda, yerel mahkemece davanın, kabulüne ilişkin olarak verilen karar davalı tarafından yasal süre içerisinde temyiz edilmiş olmakla dosya incelendi, Tetkik Hakimi raporu okundu, açıklamaları dinlendi, gereği görüşülüp düşünüldü:

Karar: Dava, paydaşlar arasında ecrimisil isteğine ilişkindir.

Mahkemece, davanın kabulüne karar verilmiştir.

Dosya içeriğinden ve toplanan delillerden; dava konusu 208 ada 72 parsel sayılı taşınmazın davacı, davalı ve dava dışı kardeşleri M. ile miras bırakan babaları adına paylı mülkiyet üzere tespit ve tescil gördüğü, muris adına tescil gören pay üzerinde de tarafların dava dışı mirasçılar ile elbirliği halinde malik oldukları, fındık bahçesi niteliğindeki taşınmazda yer alan ahşap evin davalıya ait olduğuna dair sicil kaydında şerh bulunduğu, davacının, çekişme konusu fındık bahçesi niteliğindeki taşınmazın fındık mahsulünü davalı kardeşinin aldığını, taşınmazdaki evi kullandığını ileri sürerek ecrimisile karar verilmesini isteği ile eldeki davayı açtığı anlaşılmaktadır.

Hemen belirtilmelidir ki, dava konu taşınmazda taraflar paydaştırlar. Paylı mülkiyette taşınmazdan yararlanamayan paydaş, engel olan öteki paydaş veya paydaşlardan her zaman payına vaki elatmanın önlenilmesini ve/veya ecrimisil isteyebilir. Elbirliği mülkiyetinde de paydaşlardan biri öteki paydaşların olurlarını almadan veya miras şirketine temsilci atanmadan tek başına ortak taşınmazdan yararlanmasına engel olan ortaklar aleyhine ecrimisil davası açabilir. Ancak, o paydaşın, payına karşılık çekişmesiz olarak kullandığı bir kısım yer varsa açacağı ecrimisil davasının dinlenme olanağı yoktur. Yerleşmiş Yargıtay içtihatlarına ve aynı doğrultudaki bilimsel görüşlere göre payından az yer kullandığını ileri süren paydaşın sorununu, kesin sonuç getiren taksim veya ortaklığın satış yoluyla giderilmesi davası açmak suretiyle çözümlemesi gerekmektedir.

Kural olarak, men edilmedikçe paydaşlar birbirlerinden ecrimisil isteyemezler. İntifadan men koşulunun gerçekleşmesi de, ecrimisil istenen süreden önce davacı paydaşın davaya konu taşınmazdan ya da gelirinden yararlanmak isteğinin davalı paydaşa bildirilmiş olmasına bağlıdır. Ancak, bu kuralın yerleşik yargısal uygulamalarla ortaya çıkmış bir takım istisnaları vardır. Bunlar; davaya konu taşınmazın kamu malı olması, ecrimisil istenen taşınmazın (bağ, bahçe gibi) doğal ürün veren ya da (işyeri, konut gibi) kiraya verilerek hukuksal semere elde edilen yerlerden olması, paylı taşınmazı işgal eden paydaşın bu yerin tamamında hak iddiası ve diğerlerinin paydaşlığını inkar etmesi, paydaşlar arasında yapılan kullanım anlaşması sonucu her paydaşın yararlanacağı ortak taşınmaz veya bölümlerinin belirli bulunması, davacı tarafından diğer paydaşlar aleyhine daha önce bu taşınmaza ilişkin, elatmanın önlenmesi, ortaklığın giderilmesi, ecrimisil ve benzeri davalar açılması veya icra takibi yapılmış olması halleridir. Bundan ayrı, taşınmazın getirdiği ürün itibariyle de, kendiliğinden oluşan ürünler; biçilen ot, toplanan fındık, çay yahut muris tarafından kurulan işletmenin yahut, başlı başına gelir getiren işletmelerin işgali halinde intifadan men koşulunun oluşmasına gerek bulunmamaktadır.

Yine paydaşlar arasında yapılan kullanım anlaşması sonucu her paydaşın yararlanacağı ortak taşınmaz veya bölümlerinin belli bulunması durumunda, davacı paydaş tarafından davalı paydaş aleyhine bu taşınmaza ilişkin elatmanın önlenmesi, ortaklığın giderilmesi, ecrimisil ve benzeri dava açılması hallerinde yine intifadan men koşulu aranmaz.


Bu nedenle, davaya konu taşınmazlar yönünden sayılan istisnalar dışında intifadan men koşulunun gerçekleşmesi aranacak ve intifadan men koşulunun gerçekleştiği iddiası, her türlü delille kanıtlanabilecektir. (Yargıtay Hukuk Genel Kurulunun 27.02.2002 gün ve 2002/3-131 E, 2002/114 K sayılı ilamı)

Somut olaya gelince; davalı savunmasında 29.657,48m2 yüzölçümlü fındık bahçesi vasıflı çekişmeli taşınmazın bir bölümünün çalılık olduğunu belirtmiş, keşifte dinlenen mahalli bilirkişiler de taşınmazın bir bölümü orman olduğundan bu kısımda fındık yetiştirilemediğini bildirmişlerdir. Ne var ki; bilirkişilerce taşınmazın tamamının fındık bahçesi olduğu kabul edilerek rapor hazırlanmıştır.

Hal böyle olunca; mahallinde uzman bilirkişiler aracılığıyla keşif yapılarak taşınmazın kullanım durumunun belirlenmesi, davacının muristen intikal eden payının da olduğu dikkate alınmak suretiyle payına isabet eden ecrimisilin belirlenmesi ve hasıl olacak sonuca göre bir karar verilmesi gerekirken, davalının savunması üzerinde durulmadan, taşınmazın hangi bölümlerinin çalılık hangi bölümlerinin fındıklık olduğu saptanmadan, eksik inceleme ile yetinilerek yazılı biçimde hüküm kurulması isabetsizdir.

Sonuç: Davalının temyiz itirazları açıklanan yön itibariyle yerindedir. Kabulü ile, hükmün açıklanan nedenlerden ötürü (6100 sayılı Yasanın geçici 3. maddesi yollaması ile) 1086 sayılı HUMK'un 428. maddesi gereğince BOZULMASINA, alınan peşin harcın temyiz edene geri verilmesine, 29.05.2014 tarihinde oybirliği ile, karar verildi. (¤¤)

------------------------

T.C YARGITAY
3.Hukuk Dairesi
Esas: 2012 / 2692
Karar: 2012 / 7335
Karar Tarihi: 20.03.2012

ÖZET: Davacılar davalılar ile taşınmazda ortaklaşa malik olduklarını, davalıların taşınmazı ekip biçtiklerini ve kullanımlarına engel olduklarını beyan ederek ... TL ecrimisilin davalılardan tahsiline karar verilmesi talep ve dava edilmiştir. Dava konusu taşınmazdan elde edilen mısır mahsulü yönünden intifadan men şartı aranacağı için, davacı tarafa mısır mahsulü yönünden intifadan men şartını ispat yönünden imkan tanınarak, yapılacak yargılama neticesinde hasıl olacak sonuca göre bir karar verilmesi gerekir.(4721 S. K. m. 693)

Dava: Dava dilekçesinde, şimdilik 12.000.-TL ecrimisilin yasal faiz ve masraflarla birlikte davalı taraftan tahsili istenilmiştir. Mahkemece davanın kısmen kabulü cihetine gidilmiş, hüküm davalı tarafından temyiz edilmiştir.

Karar: Temyiz isteminin süresi içinde olduğu anlaşıldıktan sonra, dosyadaki bütün kâğıtlar okunup gereği düşünüldü.

Davacılar vekili dilekçesinde, tarafların taşınmazda ortaklaşa malik olduklarını, davalıların taşınmazı ekip biçtiklerini ve davacıların da kullanımına engel olduklarını beyan ederek 2005-2009 arası şimdilik 12.000.-TL ecrimisilin yasal faizi ile birlikte davalılardan tahsiline karar verilmesi talep ve dava edilmiştir.

Mahkemece, davanın kısmen kabulüne karar verilmiştir.

Müşterek mülkiyette ve iştirak halinde mülkiyette taşınmazı kullanan malikten diğer maliklerin ecrimisil isteyebilmesi için taşınmazdan yararlanma arzusunun karşı tarafa iletilmiş olması gerekir. Buna intifadan men şartı denilmektedir. Bu şart tanık dahil her türlü delille kanıtlanabilir. Ancak, bağ bahçe gibi doğal ürün veren veya başkalarına kiralanmak suretiyle medeni semere elde edilen taşınmazlarda ayrıcalıklı olarak intifadan men koşulu aranmaz.

Somut olayda, dava konusu taşınmazda ekili bulunan fındık mahsulü için, yukarıdaki ilke gereğince intifadan men şartının gerçekleşmesi aranmaz ise de, dava konusu taşınmazdan elde edilen mısır mahsulü yönünden intifadan men şartı aranacağı için, davacı tarafa mısır mahsulü yönünden intifadan men şartını ispat yönünden imkan tanınarak, yapılacak yargılama neticesinde hasıl olacak sonuca göre bir karar verilmesi gerekirken, yanılgılı değerlendirme sonucu yazılı şekilde hüküm tesisi bozmayı gerektirmiştir.

Sonuç: Bu itibarla yukarıda açıklanan esaslar göz önünde tutulmaksızın yazılı şekilde hüküm tesisi isabetsiz, temyiz itirazları bu nedenlerle yerinde olduğundan kabulü ile hükmün HUMK'nun 428. maddesi gereğince BOZULMASINA ve peşin alınan temyiz harcının istek halinde temyiz edene iadesine, 20.03.2012 tarihinde oybirliği ile karar verildi. (¤¤)

--------------------------------
T.C YARGITAY
3.Hukuk Dairesi
Esas: 2004 / 7684
Karar: 2004 / 10101
Karar Tarihi: 30.09.2004

ÖZET: mahkemece; delil listesinde bildirilen tespit dosyası ve tapu iptal ve tescil dosyaları da getirtilip inceleme yapılarak sonucuna göre (limon ağaçlarının murise ait olduğu kabul edilir ise bunlar üzerinden aksi takdirde ise arz üzerinden) saptanacak ecrimisile hükmedilmesi gerekirken eksik inceleme ile davanın reddine karar verilmesi doğru görülmemiştir. (4721 S. K. m. 683)

Dava: Dava dilekçesinde 272.217.083 lira ecrimisilin faiz ve masraflarla birlikte davalı taraftan tahsili istenilmiştir. Mahkemece davanın reddi cihetine gidilmiş, hüküm davacı vekili tarafından temyiz edilmiştir.

Temyiz isteminin süresi içinde olduğu anlaşıldıktan sonra dosyadaki bütün kağıtlar okunup gereği düşünüldü:

Karar: Davacı vekili dilekçesinde, ortak murislerinin ölümünden itibaren 56 ada ( 11-139 parsellerdeki limon mahsulünün davalılarca toplandığı ileri sürülerek 1997-1998 sezonu ürününden miras hakkına isabet eden 272.217.083 lira ecrimisilin tahsilini talep ve dava etmiştir.

Davalılar bahçedeki limon ağaçlarının kendileri tarafından dikildiğini ileri sürerek davanın reddini savunmuştur.

Mahkemece, yapılan keşif sonucu dava konusu edilen parsellerin 56 ada 20-26 parseller olduğu saptanmış ve 26 parselin tapu iptal ve tescil davası sonucu tapu kaydı iptal edildiğinden davacıların murisine ait olmadığı saptanmıştır. 20 parsel yönünden ise tapu kaydında davalıların da hissesi bulunduğu ve limon ağaçlarının muris tarafından ekilmediği gerekçeleri ile davanın reddi cihetine gidilmiş olup, hüküm süresinde davacılar tarafından temyiz edilmiştir.

Ecrimisile konu taşınmazda taraflar paydaştırlar. Paydaşlar kural olarak intifadan men edilmedikçe birbirlerinden ecrimisil isteyemezler.

İntifadan men koşulunun gerçekleşmesi de; ecrimisil istenen süreden önce davacı paydaşın davaya konu taşınmazdan ya da gelirinden yararlanmak isteğini davalı paydaşa bildirilmiş olmasına bağlıdır.

İntifadan men koşulunun gerçekleştiği iddiası ise yemin dahil her türlü delil ile ispatlanabilir. Bu koşul dava şartı olduğundan gerçekleşip gerçekleşmediğinin mahkemece resen araştırılarak saptanması gerekir.

Somut olayda; yapılan keşif sonucu murise ait 20 parsel üzerindeki limon ağaçlarının 10-25 yaşlarında olduğu saptanmıştır. Muris Emine ise 17.11.1997 tarihinde vefat etmiş olup limon ağaçlarının murisin sağlığında dikildiği hususu tartışmasızdır.

Bu hale göre; Yargıtay'ın Yerleşmiş İçtihatlarında açıklandığı üzere, muris tarafından yetiştirilen meyve ağaçlarının toplanması halinde intifadan men koşulu aranmamalıdır.

Ancak, taşınmaz üzerinde bulunan limonların murisin sağlığında davalılarca dikilip yetiştirildiğinin açıkça kanıtlanması durumunda da arzdan ecrimisil istenebilmesi için intifadan men şartının gerçekleşmesi aranacaktır.

Davada; davalıların dava konusu parselde miras hisseleri dışında hisseleri bulunması nedeniyle davanın reddine karar verilmiştir. Bu durum murise ait yerden ecrimisil istenmesine engel teşkil etmez.

O halde mahkemece; delil listesinde bildirilen tespit dosyası ve tapu iptal ve tescil dosyaları da getirtilerek yukarıdaki ilkeler ışığında inceleme yapılarak sonucuna göre (limon ağaçlarının murise ait olduğu kabul edilir ise bunlar üzerinden aksi takdirde ise arz üzerinden) saptanacak ecrimisile hükmedilmesi gerekirken eksik inceleme ile davanın reddine karar verilmesi doğru görülmemiştir.

Sonuç: Bu itibarla yukarıda açıklanan esaslar gözönünde tutulmaksızın yazılı şekilde hüküm tesisi isabetsiz, temyiz itirazları bu nedenlerle yerinde olduğundan kabulü ile hükmün HUMK. nun 428. maddesi gereğince BOZULMASINA, peşin alınan temyiz harcının istek halinde temyiz edene iadesine, 30.09.2004 tarihinde oybirliği ile karar verildi.(¤¤)

------------------------------------
T.C YARGITAY
Hukuk Genel Kurulu
Esas: 1979 / 2-66
Karar: 1982 / 1
Karar Tarihi: 13.01.1982


ÖZET: Davacılar dava dilekçelerinde, bir kısım taşınmazların davalı tarafından yarıcıya verildiğini ileri sürmüşlerdir. Taşınmazların halk deyimiyle yarıcıya verilmesi iştirakli kiradır. Kira gelirleri ise medeni bir semeredir. Paydaşların semerelerden pay isteyebilmeleri için kendilerinin yararlanmadan men edilmeleri şart değildir. Hal böyle olunca davalı, davacıları intifadan men etmiş olmamasına rağmen, iştirakli kiradan elde ettiği yararlardan davacılara paylarını vermekle yükümlüdür. Davacılar da dava dilekçelerinde bu yolda iddiada bulunduklarına göre mahkemenin davacılardan bu iddiaları doğrultusunda diyeceklerini sorup, tanık beyanlarını bundan sonra değerlendirip, isteğin ne kadarının (iştiraklı kira) ile ilgili olduğunu belirleyip, gerekli araştırmayı yapıp hasıl olacak sonuç uyarınca bir karar vermesi gerekirdi. Mahkemenin bu yönü tahkiksiz bırakmış olması nedeniyle ısrar kararı sadece bozulmalıdır.
(818 S. K. m. 41, 270) (743 S. K. m. 625, 629, 908) (YİBK 1.3.1950 T 1947/11 E 1950/2 K) (YİBK 4.6.1958 T 1958/15 E 1958/6 K)

Somut olayda davacılar, <... Kök muris Hasan'ın 1969 yılında öldüğünü, geriye oğlu davalı ile kendi miras bırakanları Gülter'in kaldığını, Gülter' in de 1971 yılında öldüğünü, davalının ise Hasan'ın ölümünden sonra tüm taşınmaz mallara el koyup bir kısmını bizzat kendisi kullanmak ve bir kısmını da yarıcıya vermek suretiyle faydalandığını ve kendilerinin yararlanmalarına açıkça engel olduğunu, taşınmazlara yanaştırmadığını...> ileri sürerek ve fazla haklarını saklı tutarak, şimdilik kaydiyle 5 yıllık haksız kullanma karşılığı 40.000 liranın davalıdan tahsilini istemiştir.

Davalı ise savunmasında <... muris ile birlikte oturduğunu, malları beraberce kullandıklarını, ölümünden sonra da davacılar kendisini açıkça yasak etmediklerinden bu kullanmaya devam ettiğini, hiçbir veçhile davacıları yararlanmadan (intifadan) men etmediğini...> bildirmiştir.

Mahkeme, <... davalı paydaşın, davacı paydaşları yararlanmadan men ettiği yolundaki iddianın ispat edilemediğini, bu yönün gerçekleşmesi nedeniyle davacıların ecrimisil istemeye hakları bulunmadığını...> kabul ile davanın reddine karar vermiş, özel daire ise hükmü (metni yukarıya aynen alınan ilamıyla) bozmuş; mahkeme de <... davacıların davalıdan kira esasına dayanan ecrimisil istediklerini, ecrimisil isteğinin, üründen pay isteme anlamına gelmeyeceğini, kaldı ki hakimin davada ileri sürülen istek ile bağlı bulunduğunu, davalının davacıları yararlanmadan men etmediğine göre, davanın reddi kararının yasa hükümlerine uygun bulunduğunu...> ileri sürerek eski kararında direnmiştir.

Tarafların karşılıklı iddia ve savunmalarından, dosyadaki kanıtlardan, davacılarla davalının davanın konusunu oluşturan taşınmaz mallar üzerinde paydaş oldukları; taşınmazların tümünün davalının tasarrufu altında olduğu, ekip biçtiği; öte yandan davalının davacıları kullanmadan (intifadan) men etmediği anlaşılmaktadır. Esasen anılan konularda ve özellikle intifadan men olgusunun gerçekleşmediği hususunda mahkeme ile özel daire arasında bir uyuşmazlık yoktur. Yani özel daire dahi, davalının davacıları kullanmadan yasaklamadığı yönünü bozma kararında açıkça vurgulanmış ve fakat (... bir paydaş paylı taşınmazdan, öbür paydaşların kullanılmasına engel olmadıkça kendisinden işgal tazminatı istenemez. Oysa paydaşlardan birinin ekip biçtiği yerlerden elde edilen üründen öbür paydaş pay isteyebilir ve bu gibi hallerde yararlanmaya engel olma şartı aranmaz...) demek suretiyle bir bakıma paydaşlardan biri tarafından ekilip biçilen mahsulü, taşınmazın semeresi gibi kabul ederek, devşirilen bu mahsulden diğer paydaşların pay isteyebileceğini ileri sürmüştür ki, bu görüş kurulun çoğunluğu tarafından aşağıda açıklanan gerekçelerle paylaşılmamıştır.

MK. m. 625/fık. I'e göre <...hissedarlardan herbiri... diğer hissedarların hakları ile kabili tevfik oldukça müşterek şeyden istifade ve onu istimal eder...> şu halde, her paydaş diğer paydaşların istifadeleri ile bağdaşmak şartıyle, müşterek maldan istifade edebilecek ve onu kullanabilecektir. Müşterek mülkiyette her paydaş doğal ve hukuksal (tabii ve hukuki) semerelerden payları oranında yararlanma hakkını haizdir. Bu kullanma ve yararlanma hakkının özüne dokunulmamak koşulu ile ve çoğunluk oylarıyla paydaşın yararlanma hakkı başka türlü düzenlenebilir. Öte yandan kural olarak doğal ve hukuksal (medeni) semerelerin aynen bölüştürülmesi gerekirken, çoğunluk kararıyle doğal semerelerin satılarak parasının bölüştürülmesi de mümkündür. Bu durumda her paydaş satış parasından payına düşeni isteyebilir. Eğer ortada böyle bir karar yoksa, bir paydaş da ürünlerin, yani doğal semerelerin tamamını toplamışsa, öbür paydaş, bu üründen payına düşenin parası için talepte bulunabilir, koşulları varsa tazminat da isteyebilir. Doğal ve hukuksal semerelerden pay istemek için hiçbir veçhile faydalanmadan engellenme (men edilme) koşulu aranmaz. Ancak hemen belirtmek gerekir ki, semereden amaç sadece doğal ve hukuksal semerelerdir; yoksa bir malı kullanma yolu ile elden olunan faydalanmalar hiçbir veçhile semere olarak nitelendirilemez. Bu yön gerek uygulamada ve gerekse bilimsel görüşlerde oybirliği ile benimsenmiştir (1.3.1950 gün ve 11/2 sayılı İçt. Bir. K. gerekçesi), (ayrıca HGK. 15.4.1964 gün ve D-1/223 E.sayılı kararın 4 paragrafı). Bu ilke müşterek malı kiraya verir, kiraları (hukuki semereleri) malvarlığına dahil etmiş olan paydaştan pay istenmesi halinde de aynen uygulanacak ve yine yararlanmadan men koşulu aranmayacaktır (4.6.1958 gün ve 15/6 sayılı İçt. Bir. K.).

Ancak hemen belirtmek gerekir ki, müşterek mülkte paydaşların doğal ve hukuksal semerelerden aynen ya da nakden pay isteme hakları dışında, her paydaşa şeyi eylemli olarak kullanma yetkisi de tanınmıştır. Bu kullanma yetkisi bölünmeye elverişli değildir. Diğer bir ifade ile bu yetki eşyanın tümünü kapsar, yani pay oranında bir kullanma söz konusu edilemez. Demek oluyor ki paydaşlardan her biri, şeyin tahsis edildiği amaca uygun olarak bütününü, ihtiyaçlarını karşılayacak biçimde kullanabilir. Fakat bu yetkisinin ölçüsü, diğer paydaşların kullanma hakkına tecavüz etmemesidir; yani bu yetki, diğer paydaşların kullanma yetkileriyle sınırlıdır. O halde, diğer paydaşların müşterek malı kullanmasına engel olucu bir davranış söz konusu olmadıkça, bir paydaşın müşterek malın tamamını tek başına kullanması bir tecavüz teşkil etmeyecektir (HGK. 29.1.1964 gün ve 3/95., 85 K: HGK. 14.2.1968 gün ve 2/1562 E., 78: HGK. 27.12.1967 gün ve 355/648: HGK. 30.12.1967 gün ve 16/604 E. 657 K. sayılı kararları) durum bu olunca da yararlanmadan men edilmemiş olan paydaş, şeyin tamamını kullanan paydaştan işgal tazminatı isteyemeyecektir.

Yukarıda açıklanan durum, iştirak halinde mülkiyette de aynıdır. Bilindiği gibi iştirak halinde mülkiyet, aralarında bir ortaklık bağı bulunan kişilerin, bu ortaklık nedeniyle bir eşyaya birlikte malik olmaları durumudur (Kemal Oğuzman/Özer Selici-Eşya Hukuku-İstanbul 1978-sayfa 327, dipnot 156 ile ilgili metin). İştirak halindeki mülkiyet şeklindeki şey üzerinde ortakların da doğrudan doğruya hakları yoktur; mülkiyet ortakların bütününe aittir. Ortaklardan herbirinin ayrı birer mal sahibi niteliği yoktur. Bu mülkiyette, mülkiyet hakkı, ortaklar yönünden bir bütün olarak ortakların hepsine aittir. İştirak halinde mülkiyette malikler paydaş değil, ortaktır; bu mülkiyette maliklerin belli mülkiyet payları ayrılmış değildir. MK. 629' da ortaklardan her birinin hakkının o şeyin tamamına sari olacağının ifade edilmesiyle bu husus açıklanmak istenmiştir. şu halde, iştirak halindeki mülkiyete konu taşınmazda bir ortak diğerinin kullanmasına ve yararlanmasına engel olmamalıdır. İştirak halinde yararlanılan taşınmazlarda şayet bir ortak diğer ortağın yararlanmasını engelliyorsa o takdirde, aynen müşterek mülkiyette olduğu gibi yararlanmadan engellenen ortak, engelleyen ortak aleyhine muarazanın önlenmesi ve ecrimisil davası açabilecektir (HGK. 26.2.1975 gün ve 8/1201 E. 244 K., HGK. 1.2.1971 gün ve 5/632 E. 737 K.). Demek oluyor ki, uygulamada olduğu gibi Türk Hukuk öğretisinde de, müşterek ve iştirak halinde mülkiyet ayrımı yapılmaksızın, bir paydaş ya da ortağın ötekinden bir ecrimisil (işgal tazminatı) isteyebilmesi, muhakkak surette eylemli olarak yararlanmadan men koşulunun gerçekleşmesine bağlı kılınmıştır. Homberger çok açık bir ifade ile MK. 908' de yer alan kuralın müşterek mülkiyet ve iştirak halindeki mülkiyete de uygulanacağını vurgulamıştır. (A. Homberger-Ayni Haklar-Zilyedlik ve Tapu Sicili-Ankara 1950-Suat Bertan çevirisi-sayfa 1958, N. 4). (Hıfzı Veldet Velidedeoğlu/Galip Esmer-Gayrimenkul Tasarrufları ve Tapu Sicili Tatbikatıİstanbul 1956-Sayfa 197), (Oğuzman/Seliçi-age-258), (Mustafa Reşit Karahasan Türk MedenŒ Kanunu - Eşya Hukuku İstanbul 1977 - sayfa 1291 ve orada anılan eserler). Ancak hemen belirtmek gerekir, iştirak halindeki mülkiyet söz konusu olan durumlarda da doğal ve hukuksal semerelerden hak istenmesi için (aynen müşterek mülkiyette olduğu gibi) yararlanmadan engelleme koşulu aranmıyacaktır.

O halde yapılan bütün bu açıklamaların ışığı altında özetlenecek olursa:

1- Gerek müşterek ve gerekse iştirak halindeki mülkiyete konu olan şeylerin doğal ve medeni semerelerinden, bir paydaşın ya da ortağın hak isteyebilmesi için yararlanmadan alıkonulma (intifaden men) koşulunun gerçekleşmesi aranmıyacaktır.

2- Ancak, yukarıda da etraflıca belirtildiği, gibi bir malı kullanma yolu ile elde olunan faydalanmalar (mesela ekip biçme sonucu elde olunan ürün gibi) hiçbir şekilde doğal semere olarak nitelendirilemez. O halde, bu dava da olduğu gibi, iştirak halindeki taşınmazları (davacıların yararlanmalarına engel olmaksızın) ekip, ürününü devşiren davalıdan, davacı paydaşların ne kira esasına göre bir tazminat, ne de elde olunan üründen (bu ürün doğal semere olmadığı için) pay istemezler. Bu itibarla özel dairenin, yararlanmadan men koşulu aranmaksızın, davacıların davalının elde ettiği üründen pay isteyebileceği yollu bozma nedeni doğru görülmemiştir.

Ne var ki, yerel mahkeme de iki konuda hataya düşmüştür. Bunlardan birincisi şudur:

HGK.nun 9.1.1963 gün ve 1/5 E., ve yine HGK.nun 15.4.1964 gün ve 1/223 E., 330 K. sayılı içtihatlarında da açıklandığı veçhile; bugün yasalarımızda kira parası esaslarına göre hesaplanan ve ecrimisil diye adlandırılan bir ayrı ve özel tazminat türü yoktur. (Hukuk Daireleri Başkanlar Kurulunun 24.9.1974 gün ve 215/264 sayılı kararında da vurgulandığı gibi) ecrimisil sözü bu günkü hukukumuzda, Mecelle'den aktarılarak kullanılagelen ve fakat aslı (haksız işgal nedeniyle tazminat) olarak nitelenen özel bir zarar giderim biçimidir. Bu zararın en azı, kira geliri karşılığı olan zarardır. Ancak haksız işgalden doğan zarar her zaman kira karşılığı olan gelir değildir. Bu zarar çok daha kapsamlı olabilir. Yargıtay Dördüncü Hukuk Dairesi'nin 29.2.1968 gün ve 1720/2201 sayılı bir kararında belirtildiği veçhile bu zarar:

a- Haksız işgalden doğan normal kullanma sonucu eskime şeklindeki olumlu zarar,

b- Haksız işgal sırasında hor kullanmadan doğan, olumlu zarar,

c- Haksız işgalden doğan ve malik ve zilyedin normal olarak elde etmesi muhakkak iken yoksun kılınan faydadan olumsuz zarardan ibarettir (Feyzi Necmettin Feyzioğlu-Zilyetlikle İadenin Mevzuu ve şumulü-Hususiyle Ecrimisil Meselesi İstanbul 1958-Sayfa 323 vd.), (Ayrıca bakınız. HGK. 22.11.1967 gün ve 6/1203 E., 559 K.). Bu itibarla mahkemenin ısrar kararında, <... davacıların kira esasına dayanarak ecrimisil istediklerinden, bu bakımdan ürün esasına ilişkin bir istek ileri sürülmediğinden...> söz etmesi, işgal tazminatının yukarıda anılan niteliğine ve açıklanan kapsamına ters düşmektedir.

Öte yandan mahkemenin hataya düştüğü ikinci yön de şudur:

Davacılar dava dilekçelerinde, bir kısım taşınmazların davalı tarafından yarıcıya verildiğini ileri sürmüşlerdir. Taşınmazların halk deyimiyle yarıcıya verilmesi BK.nun 270/II. fıkrasında deyimini bulan <iştirakli kira> dır. Kira gelirleri ise medeni bir semeredir. Yukarıda etraflıca belirtildiği gibi, paydaşların semerelerden pay isteyebilmeleri için kendilerinin yararlanmadan men edilmeleri şart değildir (HGK. 29.1.1964 gün ve 3/95 E., 89 K.) Hal böyle olunca davalı, davacıları intifadan men etmiş olmamasına rağmen, iştirakli kiradan elde ettiği yararlardan davacılara paylarını vermekle yükümlüdür. Davacılar da dava dilekçelerinde bu yolda iddiada bulunduklarına göre mahkemenin davacılardan bu iddiaları doğrultusunda diyeceklerini sorup, tanık beyanlarını bundan sonra değerlendirip, isteğin ne kadarının (iştiraklı kira) ile ilgili olduğunu belirleyip, gerekli araştırmayı yapıp hasıl olacak sonuç uyarınca bir karar vermesi gerekirdi. Mahkemenin bu yönü tahkiksiz bırakmış olması nedeniyle ısrar kararı sadece yukarıda anılan nedenlerle bozulmalıdır.

Sonuç: Temyiz itirazlarının kabulüyle direnme kararının yukarıda gösterilen sebeplerden dolayı HUMK. nun 429. maddesi gereğince BOZULMASINA, oyçokluğu ile karar verildi. (¤¤)