Mesajı Okuyun
Old 31-05-2002, 13:00   #4
Av.Mehmet Saim Dikici

 
Varsayılan

Konuya öncelikle Depozito bedelinin niteliğini tayin etmekle başlamak doğru olacaktır. Her ne kadar uygulamada Depozito bedeli adı altında kira akitlerinde bir bedel alınmakta ise de; Depozito bedeli kavramı; daha çok, alınan bir malın ek ve vazgeçilmez unsurunu taşıyan ve o unsur olmadan satın alınan malın muhafazasının veyahut tek başına kullanımının mümkün olmadığı durumlarda, mülkiyetini ayrıca almaksızın bir bedel karşılığında muhafaza edilmesi ve iade edildiğinde verilen muhafaza bedelinin geriye alınmasını sağlayan bir kavramdır.. Mesela; Tüp gaz’ da Tüp, Gazoz veyahut sıvı içeceklerde Şişe depozito kavramına girebilecek malın vazgeçilmez eklentisidir..

Bu noktadan hareketle; açıkça nitelendirilebilir ki Depozito bedeli Güvence(Teminat) niteliğindedir.

Alındığı maksat nihayete erince iade edilmesi gereken bir bedeldir. Başka bir ifade ile, teminatın konusu ortadan kalkınca bu bedeli bir akde dayalı olarak alan taraf malvarlığında sebepsiz zenginleşme hükümlerine göre bir artı değer olarak duran ve bu bedeli veren tarafın geriye talep edebileceği bir bedeldir.

Olayımıza dönüldüğünde, kira akdinin süresi boyunca olası riskler gözetilerek alınmış olan bir güvence bedelidir.. Bu bedel, kiralayanın herhangi zararı yok ise, akit hitamında iade edilmelidir.

BK.105 hükmü, sayın hukuk doktorunun detaylı açıklamalarında da yer verildiği üzere, faiz ile karşılanamayan zararların talep edilmesini düzenleyen bir hükümdür. Kanundaki tanımı şu şekildedir:

Alıntı:
Alacaklının duçar olduğu zarar geçmiş günler faizinden fazla olduğu surette borçlu kendisine hiçbir kusur isnat edilemeyeceğini ispat etmedikçe bu zararı dahi tazminle mükelleftir.


Bu hüküm borçlunun temerrüdünü düzenleyen Borçlar kanunu 101.madde ve devamında yer verilen bir hükümdür. Başka bir ifade ile, talep edilebilmesi için borçlunun temerrüdü öncelikle gerçekleşmiş olmalıdır..

Konu olayınıza döndüğümüzde, güvence bedeli akit başlangıcında verilmiş olup, aradan geçen yıllardan sonra akit nihayete erdirilmek istendiğinde (yada fiilen sona erdiğinde) ancak talep edilebilir bir hak verecektir.

Borçlu temerrüde ne zaman düşmüş sayılmalıdır öncelikle bunu tespit etmeliyiz..

Olayda borçlu ancak kira akdinin bitiminde ve ancak ihtar ile mütemerrit sayılabilecektir yahut ihtar yok ise davanın ikamesi ile temerrüt oluşacaktır. Bu yönlerden bakıldığında, 30 yıl önceki TL rakamına faizi ancak temerrüt tarihinden itibaren işletmek mümkün olacaktır. Bu ise, yaramıza merhem olamayacak kadar düşük ve anlamsız olacaktır.. Çünkü faiz talep edebilmemiz için sözleşmede ayrıca uygulanabilecek akdi faiz de kararlaştırılmamıştır..

Sonuç olarak olayda temerrüt faizinin koşulları da doğmamıştır..! Temerrüt yok ise, zaten BK.105' in ana şartı da yok demektir..

Ayrıca enflasyon vs. gibi değişkenlikler borçlu kiralayanın hiçbir şekilde kusurlu sayılmasını gerektirmeyecek kadar açık genel değişimlerdir. Bu anlamda da borçlu için kanımca BK.105’ in şartları oluşmamış sayılacaktır..

Yapılacak en doğru hareket tarzı BK: 105’ e dayalı talep olmamalı, tam aksine akit bitim tarihi itibariyle işleyecek süre esas alınarak BK.61 vd. gereği Sebepsiz zenginleşme hükümlerine dayanmak ve malvarlığınızdaki azalma kadar tutarın istenmesi olmalıdır. Bu ise, yine Hukuk Doktorunun önerdiği hesaplama yöntemlerinden birisi ile yahut faiz hesabı ile ortaya çıkabilecektir ..

Şimdilik bunları belirtmek istedim.. Farklı görüşte olan meslektaşlarımla konuyu tartışmaktan zevk duyarım..

Selam ve saygılarımla..