Mesajı Okuyun
Old 27-09-2019, 17:48   #6
Muhsin KOÇAK

 
Varsayılan

Alıntı:
Yazan because I am him
Üstadlarım kolay gelsin,

Müvekkil şehir dışında olduğu bir dönemde kendisine vergi dairesinden ödeme emri geldiğini söyledi ve bize ödeme emrinin görüntüsünü yolladı. Biz bu ödeme emrinin iptali için süresi içerisinde vergi mahkemesinde dava açtık.

Davayı açtıktan sonra yaptığımız toplantıda Müvekkil’e 1 değil, 2 adet ödeme emri geldiğini tespit ettik. Müvekkil diğer ödeme emrini bize göndermemiş; haliyle biz de yalnızca 1 adet ödeme emrinin iptali için davayı açtık.

Yaptığımız toplantıda, ihbarnamenin Müvekkil’in kapısına yapıştırıldığını, Müvekkil’in sonra vergi dairesine giderek üstünde 001-002 nolu ödeme emri yazan tebliğ zarfını imzalayarak ödeme emirlerini teslim aldığını; ancak bize yalnızca 001 nolu ödeme emrini gönderdiği anladık.

001 nolu ödeme emrine süresi içerisinde dava açtık. 002 nolu ödeme emrine karşı açtığımız bir dava halen yok. 002 nolu ödeme emrinin iptali için;

1) Dava açıp, tebligatın usulsüz olduğunu, tebliğ zarfının içerisinden 002 nolu ödeme emrinin çıkmadığı iddia edip, ödeme emrinin iptalini talep edebilir miyiz?

2) Dava açmadan önce idareye başvurup ödeme emrinin usul ve yasaya açıkça aykırı olduğunu, ödeme emrinin Müvekkil’in şirkete ortak olmadığı dönem için düzenlendiği söyledikten sonra, başvurumuz reddedilirse, red işleminin iptali için dava açabilir miyiz?

3) Ya da dava yoluna başvurmadan, işlemin açıkça hukuka aykırı olduğunu, Müvekkil’in ortak olmadığı dönem için ödeme emri düzenlendiğini söyleyerek re’sen düzeltme-uzlaşma yöntemlerine başvurmak daha mı uygun olur?

4) Yukarıdaki yöntemlerin hiçbiri işimize yaramazsa, iptali talep edilmeyen ödeme emri için haciz uygulandığında, haciz işleminin iptali ile birlikte ödeme emrinin de hatalı olduğunu söyleyerek işlemi iptal ettirebilir miyim?

Cevap verebilecek, tecrübelerini paylaşabilecek meslektaşlarıma şimdiden çok teşekkür eder, saygılarımı sunarım.

AA
Müvekkilinizin sorumluluğu
6183 sayılı kanunun Mük. 35 ile 213 sayılı kanunun 10. Maddelerinde düzenlenen sorumluluktur. Bu bağlamda
6183 saylı kanunun
Kanuni temsilcilerin sorumluluğu başlıklı
Mükerrer Madde 35 – (Ek: 25/5/1995 – 4108/11 md.)
Tüzel kişilerle küçüklerin ve kısıtlıların, vakıflar ve cemaatler gibi tüzel kişiliği olmayan teşekküllerin mal varlığından tamamen veya kısmen tahsil edilemeyen veya tahsil edilemeyeceği anlaşılan amme alacakları, kanuni temsilcilerin ve tüzel kişiliği olmayan teşekkülü idare edenlerin şahsi mal varlıklarından bu Kanun hükümlerine göre tahsil edilir.
Bu madde hükmü, yabancı şahıs veya kurumların Türkiye’deki mümessilleri hakkında da uygulanır.
Tüzel kişilerin tasfiye haline girmiş veya tasfiye edilmiş olmaları, kanuni temsilcilerin tasfiyeye giriş tarihinden önceki zamanlara ait sorumluluklarını kaldırmaz.
Temsilciler, teşekkülü idare edenler veya mümessiller, bu madde gereğince ödedikleri tutarlar için asıl amme borçlusuna rücu edebilirler.
(Ek fıkra: 4/6/2008-5766/4 md.; İptal fıkra: Anayasa Mahkemesi’nin 19/3/2015 ta- rihli ve E.: 2014/144, K.: 2015/29 sayılı Kararı ile.)
(Ek fıkra: 4/6/2008-5766/4 md.; İptal fıkra: Anayasa Mahkemesi’nin 19/3/2015 ta- rihli ve E.: 2014/144, K.: 2015/29 sayılı Kararı ile.)
Birleşme, devir, bölünme ve şekil değiştirme halleri: (1)
Madde 36 – (Değişik : 20/6/2001 -4684/24 md.)
Bu Kanunun tatbiki bakımından;
a) İki veya daha ziyade hükmî şahsın birleşmesi halinde yeni kurulan hükmî şahıs,
b) Devir halinde devir alan hükmî şahıs,
c) Bölünme halinde bölünen hükmî şahsın varlıklarını devralan hükmî şahıslar,
d) Şekil değiştirme halinde yeni hükmî şahıs,
Birleşen, devir alınan, bölünen veya eski şekildeki hükmi şahıs ve şahısların yerine geçer. Yurt dışı çıkış tahdidi:
Madde 36 /A – (Ek: 4/6/2008-5766/5 md.; Mülga: 13/2/2011-6111/165 md.)

213 sayılı kanunun

Kanuni temsilcilerin ödevi: başlıklı
Madde 10 – Tüzel kişilerle küçüklerin ve kısıtlıların, Vakıflar ve cemaatlar gibi tüzel kişiliği olmıyan teşekküllerin mükellef veya vergi sorumlusu olmalarıhalinde bunlara düşen ödevler kanuni temsilcileri, tüzel kişiliği olmayan teşekkülleri idare edenler ve varsa bunların temsilcileri tarafından yerine getirilir.
(Değişik: 3/12/1988-3505/2 md.) Yukarıda yazılı olanların bu ödevleri yerine getirmemeleri yüzünden mükelleflerin veya vergi sorumlularının varlığından tamamen veya kısmen alınmayan vergi ve buna bağlı alacaklar, kanuni ödevleri yerine getirmeyenlerin varlıklarından alınır. Bu hüküm Türkiye'de bulunmayan mükelleflerin Türkiye'deki temsilcileri hakkında da uygulanır.
Temsilciler veya teşekkülü idare edenler bu suretle ödedikleri vergiler için asıl mükelleflere rücu edebilirler.
Tüzel kişilerin tasfiye haline girmiş veya tasfiye edilmiş olmaları, kanuni temsilcilerin tasfiyeye giriş tarihinden önceki zamanlara ait sorumluluklarını da kaldırmaz.
(Ek fıkra: 21/3/2018-7103/9 md.) Tasfiye edilerek tüzel kişiliği ticaret sicilinden si- linmiş olan mükelleflerin, tasfiye öncesi ve tasfiye dönemlerine ilişkin her türlü vergi tarhiyatı ve ceza kesme işlemi, müteselsilen sorumlu olmak üzere, tasfiye öncesi dönemler için kanuni temsilcilerden, tasfiye dönemi için tasfiye memurlarından herhangi biri adına yapılır. Limited şirket ortakları, tasfiye öncesi dönemlerle ilgili bu kapsamda doğacak amme alacaklarından şirkete koydukları sermaye hisseleri oranında sorumlu olurlar. Şu kadar ki bu fıkra uyarınca tasfiye memurlarının sorumluluğu, tasfiye sonucu dağıtılan tutarla sınırlıdır.
(Ek fıkra: 21/3/2018-7103/9 md.) Beşinci fıkra kapsamına girmeyen tüzel kişilerin tüzel kişiliklerinin veya tüzel kişiliği olmayan teşekküllerin sona ermesi halinde, sona erme tarihinden önceki dönemlere ilişkin her türlü vergi tarhiyatı ve ceza kesme işlemi, müteselsi- len sorumlu olmak üzere, tüzel kişiliği olanların kanuni temsilcilerinden, tüzel kişiliği olma- yan teşekküllerde ise bunları idare edenler (adi ortaklıklarda ortaklardan herhangi biri) ve varsa bunların temsilcilerinden herhangi biri adına yapılır.

Şeklide sorumluluk sınırları çizilmiştir. Yine şimdi burada kurumlar vergisi ile diğer kanun maddelerini yazıp konuyu boğmak istemiyorum ancak, kurumlar vergisi yıllık, yani 01.01.20xx ile 31.12.20xx dönemini kapsar, takvim yılı içinde kanuni temsilci sıfatını kaybeden yükümlü, yükümlülüğünü kaybettiği takvim yılı için tahakkuk edecek kv den sorumlu olur. Ancak, temsilci yükümlülüğünün kaybedildiği tarihten sonra şirket ticari faaliyetinin kapasite miktar tutar ve muhteviyatı tespit edilebilir ise, ancak zor da olsa vergi mahkemesinde açılacak ödeme emrinin iptali davası ile sorumluluğun olmayacağına ilişkin iddia ileri sürülebilecektir. Ancak talep yönünde karar verem mahkeme görmedim bu güne kadar.
Sorunuza dönecek olursak, tebligatın usulüne uygun yapılmadığını iddia ediyorsanız ve iddianızda haklı olduğunuza emin iseniz öğrenme tarihini tebliğ tarihi olarak düzeltilerek davanın kabulü yönünde yazacağınız ödeme emrine itiraz dilekçesi ile dava ikame etmenizi öneririm ancak bu konularda da idari yargı adli yargı gibi düşünmediğini ve reddedebilme ihtimalini de düşünüyorum.

Ödeme emrinde 6183 sayılı kanunun 58 maddesi ile sınırlı itiraz gerekçelerine yer verilmiş bu sınırlı 3 gerekçeden biri ile ödeme emrinin iptalini talep etmenizi öneririm. İşin detaylarına girmek istemiyorum zira uzunda zaman yazmam gerekecek. Kolay gelsin.