Mesajı Okuyun
Old 20-03-2002, 16:34   #8
Av.Mehmet Saim Dikici

 
Varsayılan Bir Çok Açıdan Tuhaf Karar

Değerli meslektaşım,

Aslında Yargıtay sadece ''Olağan hal kuralına'' bağlı kalarak gerekçe oluşturmamıştır. Diğer delilleri olayı ispatlamadığından ve ayrıca '' olağan hal kuralı da'' davacının iddiasına ters olduğundan dolayı güya reddetmiştir.

Oysa, Saklama belgesinin kesin delil kabul edilmesinden sonra, buna bağlı Süre uzatım belgesinin neden yazılı delil başlangıcı sayıldığını.. irdelemek bence zorunludur.

Saklama belgesinin düzenlenmesine neden olan repo tutarı banka kayıtları ile, davacıya ödenmediği halde, bu husus dosya ve bilirkişi raporu ile de ihtilafsız iken;

1- (Kesin delil) sayılan saklama belgesinin içeriğini değiştirmeyen ve yalnızca süresini uzatan ''süre uzatım belgesi '' neden, yazılı delil başlangıcı sayılıyor?

2- Süre uzatım belgesi yazılı delil başlangıcı olsa bile, paranın ödenmediğini ortaya koyan banka kayıtları ve buna işaret eden delillerden Bilirkişi raporu, neden süre uzatım belgesini /teyit ile/ desteklemiş sayılmıyor?

3- ''Bilirkişi incelemesi'' delili veya ''davalı ticaret defterleri kaydı'' delili, davacı delil listesinde yok olsa bile, bilirkişi incelemesi davalı banka kayıtları üzerinde yapıldığına göre demekki davalı delilleri arasında kendi ticari defter kayıtları vardır. O halde, davacı delilleri arasında banka kaydı ve bilirkişi incelemesi olmasa bile, davalı bankanın delillerinden olan bilirkişi incelemesi ve kendi defter kayıtları yazılı delil başlangıcı kabul edilen süre uzatım belgesini neden, teyit etmiş olmuyor?

Bana göre sorunlar burada... elbetteki hayatın olağan akışına ters işlemler, hiç bir delil yoksa dikkate alınır.. ama bu davada ona gerek yok ki!

Selam ve saygıalrımla..


XXXXXX
----------------------

Bu kadar büyük bir paranın bir sene üç aya yakın bir süre
hiç bir faiz alınmadan bankada iki büyük şirket ortağı ve yöneticisi olan
davacı tarafca faizsiz bırakılması sözkonusu olmaktadır. Bu hal, normal halin
aksini iddia etmenin ötesinde bir davranıştır.
Medeni Kanunun 6. maddesi ispat yükü konusunda yetersiz kalması
nedeniyle doktrin ve Yargıtay kararlarıyla bazı kurallar benimsenmiştir. Bu
kurallardan birisi de olağan hal kuralıdır.

xxxxx
-------------
genelde Hazine bonosu müşteriye teslim
edilmeksizin, bankada müşteri adına muhafazaya alındığına dair bir belge
düzenlenmekte ve bu belge vedia aktine konu malı temsil etmektedir. Repo
işlemindeki vade sonunda, müşteri tarafından belgenin iadesi ile kendisinden
daha önce alınan bono bedeli ve repo süresince işleyen faiz tutarı Banka
tarafından ödenmektedir. Yapılan bütün bu işlemler Banka kayıtları dışında
tarafların güven esasına göre cereyan etmekte olup, verilen repo (bono
muhafaza) belgesine dayanmaktadır. Bu belge kıymetli evrak niteliğinde kabul
edilemez ise de, vedia akdinin ispatı aracıdır.
Olayımızda, davacının dava dayanağı olarak ibraz ettiği belge ise
"vade uzatım belgesi'dir"


xxxx
--------------------
Reponun uzatılan vadesi sonunda bono bedeli ile faizini
müşterinin yedindeki bono saklama (repo) belgesi ile Bankadan tahsili mümkün
bulunmakla müşteri yedinde kalan süre uzatım belgesinin hukuki niteliği
itibariyle bir alacağı temsil ve kanıtladığı kabul edilemez.
Şu halde iki belge söz konusudur: Biri, satın alma anında verilen
saklama belgesi, diğeri de vadenin uzatılması yolunda taraflar arasında
yapılan anlaşma sonunda verilen vade uzatım belgesidir. Bu durumda davaya
konu belge; vadenin uzatılıp uzatılmadığı yolunda taraflar arasında çıkan bir
çekişmede vadenin uzatıldığını gösteren tam bir delil; vedia akdi gereğince
Hazine bonolarının davacı tarafca satın alındığını gösteren Usul Kanununun
292. maddesine uygun bir yazılı delil başlangıcıdır. Çünkü bu belge, Hazine
bonolarının davacıya satılmış olduğuna kesin bir şekilde değil, gerçeğe yakın
bir şekilde, ihtimal dahilinde, Yasanın tabiri ile vukuuna delalet eder
nitelikte bulunmaktadır. İhtimalın kesinlik kazanması diğer delillerle
takviye edilmesi ile mümkün olabilir. Davacı, dava dilekçesinde delillerini
bildirmiş ve delillerin bundan ibaret olduğunu 9.3.1990 tarihinde oturumda
açıkça belirtmiştir. Davacı tarafın dava dilekçesinde belirtmiş olduğu
delillerin icra dosyası, icra hakimliği dosyası, örnek karar ve düşüncelerden
ibaret olup, bunlar yazılı delil başlangıcı niteliğinde belgeyi takviye eder
nitelikte değildir. Yazılı delil başlangıcının tek başına delil vasfı yoktur.
Ayrıca davacı son derece ağır bir kanıt yükümlülüğü altındadır.

xxx
--------------------