Mesajı Okuyun
Old 06-02-2013, 08:30   #7
halit pamuk

 
Varsayılan

1086 sayılı kanun döneminde ölen kişiye ya da ölen kişi adına dava açılamadığı gibi ıslah dahi edilemiyordu. Yeni HMK ile ölen kişiye dava açılması durumunda, dava reddedilmemeli davaya mirasçıları katarak devam edilmelidir, demiştik:



T.C.
YARGITAY
14. HUKUK DAİRESİ
E. 2012/7944
K. 2012/8614
T. 18.6.2012
KARAR : Dava, ipotek şerhinin kaldırılması istemine ilişkindir.

Davalının ölü olması nedeni ile tebligat yapılamamıştır.

Mahkemece, davalının taraf sıfatı yokluğu nedeni ile davanın reddine karar verilmiştir.

Hükmü, davacı temyiz etmiştir.

Dava konusu taşınmazda, lehine ipotek kaydı bulunan davalı Ö.İ.E.’nun dosyada mevcut nüfus kaydına göre 11.11.1983 tarihinde vefat ettiği, bu davanın ise 23.02.2011 tarihinde açıldığı anlaşılmıştır.

Dava ehliyeti, davada taraf olma ehliyetidir. Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanunu, taraf ehliyetini tanımlamamış, 38. maddesiyle Türk Medeni Kanununa yollamada bulunmakla yetinmiştir. Türk Medeni Kanunu ise, davada taraf olma ehliyetini, medeni haklardan yararlanma ehliyetinin bir parçası saymış 8, 28, 47 ve 48. maddeleriyle bu yönde hükümler getirerek, medeni haklardan yararlanma ehliyeti bulunan her gerçek ve tüzel kişinin davada taraf olma yeteneğini taşıdığını, her gerçek kişinin sağ doğmak koşuluyla ana rahmine düştüğü andan itibaren taraf ehliyetini kazanacağını ve yaşadığı sürece taraf ehliyetinin devam edeceğini belirtmiştir.

Öte yandan Türk Medeni Kanununun 28. maddesinde, gerçek kişinin ölümüyle medeni haklardan yararlanma ehliyeti ve buna bağlı olarak da taraf ehliyetinin sona ereceği belirtilmiştir. Dava tarihinden önce ölüm nedeniyle şahsiyeti son bulan kişinin taraf ehliyetini yitireceği kuşkusuzdur.

Davalı H. B. 'ın dava tarihinden önce öldüğü gözetilerek, kural olarak taraf ehliyeti bulunmadığından davanın reddi gerekir ise de;

6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunun 124. maddesi ile "Tarafta iradi değişiklik "başlığı altında yeni düzenleme getirilmiş olup,

3 no'lu bentte aynen "Ancak, maddi bir hatadan kaynaklanan veya dürüstlük kuralına aykırı olmayan taraf değişikliği talebi, karşı tarafın rızası aranmaksızın hakim tarafından kabul edilir."

4 no'lu bentte ise aynen "Dava dilekçesinde tarafın yanlış veya eksik gösterilmesi kabul edilebilir bir yanılgıya dayanıyorsa, hakim karşı tarafın rızasını aramaksızın taraf değişikliği talebini kabul edebilir..." hükümlerine yer verilmiştir.

O halde, mahkemece davalı Ö.İ.E.’ya ait mirasçılık belgesini temin etmesi için davacıya süre tanınmalı, mirasçılık belgesi ibraz edildiğinde davalının tüm mirasçılarına dava dilekçesinin usulüne uygun biçimde tebliği ile taraf teşkili sağlandıktan sonra davanın esası hakkında bir karar verilmelidir.

Taraf teşkili sağlanmadan yazılı şekilde hüküm kurulması doğru görülmemiş, bu nedenle kararın bozulması gerekmiştir.

SONUÇ : Yukarıda açıklanan nedenlerle davacının temyiz itirazlarının kabulü ile hükmün BOZULMASINA, peşin yatırılan harcın istek halinde yatırana iadesine, 18.06.2012 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.



1. Hukuk Daire dava 6100 yürürlüğe girmeden önce açılmışsa, HMK.m.124 uygulanmaz diyor:

T.C.
YARGITAY
1. HUKUK DAİRESİ
E. 2012/10135
K. 2012/10739
T. 4.10.2012
DAVA : Yanlar arasında görülen elatmanın önlenmesi,yıkım ve ecrimisil davası sonunda, yerel mahkemece davanın kabulüne ilişkin olarak verilen karar davacı vekili, davalı Azimet mirasçıları vekilleri ile davalı Hüseyin Demir tarafından yasal süre içerisinde temyiz edilmiş olmakla, dosya incelendi, Tetkik Hakimi Sevinç Türközmen’in raporu okundu, açıklamaları dinlendi, gereği görüşülüp düşünüldü:

KARAR : Dava, çaplı taşınmaza elatmanın önlenmesi, yıkım ve ecrimisil isteklerine ilişkindir.

Mahkemece, davanın kabulüne karar verilmiştir.

Dosya içeriği ve toplanan delillerden; dava konusu 4400 parsel sayılı taşınmazın kayden davacı idareye ait olduğu ve davacı tarafından, anılan taşınmaza davalıların yapılanmak suretiyle müdahale ettikleri ileri sürülerek eldeki davanın açıldığı; davalılardan Azimet’in dava tarihinden önce 10.04.1990 günü ölmüş olduğu, mahkemece yapılan uygulama sonucu harita ve kadastro mühendisi sıfatına haiz bilirkişinin, davalıların yapılarının çekişmeli taşınmaza taşkın olduklarını bildirdiği anlaşılmaktadır.

Hemen belirtilmelidir ki; dava ehliyeti davada taraf olma yeteneğidir. HUMK. taraf ehliyetini tanımlamamış, 38.maddesiyle Medeni Kanuna yollamada bulunmakla yetinmiştir. Medeni Kanunumuz ise, davada taraf olma ehliyetini, medeni haklardan yararlanma ehliyetinin bir parçası saymış, 8,28,47 ve 48.maddeleriyle bu yönde hükümler getirerek medeni haklardan yararlanma ehliyeti bulunan her gerçek ve tüzel kişinin davada taraf olma yeteneğini taşıdığını, her gerçek kişinin sağ doğmak koşuluyla ana rahmine düştüğü andan itibaren taraf ehliyetini kazanacağını ve yaşadığı sürece taraf ehliyetinin devam edeceğini belirtmiştir. Öte yandan gerçek kişinin ölümüyle medeni haklardan yararlanma ehliyeti ve buna bağlı olarak da taraf ehliyetinin sona ereceği Medeni Kanunun 28.maddesinin buyurucu nitelikteki hükmüyle açıklanmıştır. Dava tarihinden önce ölüm nedeniyle şahsiyeti son bulan kişinin taraf ehliyetini yitireceği kuşkusuzdur. Bu itibarla, gerek Medeni Kanun gerekse HUMK.nu dava açıldığı zaman hayatta bulunan kişiler yönünden düzenleyici hükümler koymuş; ölen veya mevhum kişiler hakkında açılacak davalar yasalarımızda yer almamıştır. Nitekim 4.5.l978 tarih l978/4-5 sayılı İçtihatları Birleştirme Kararında da dava tarihinden önce ölen kişinin taraf ehliyetini yitireceği, aleyhine dava açılamayacağı,dava tarihinde şahsiyeti sona ermiş olan kimsenin mirasçılarına ardıllık (halefiyet )kuralı uygulanamayacağından tebligat yapılmak veya dava ıslah edilmek suretiyle davaya devam edilemeyeceği vurgulanmış, içtihatlar bu doğrultuda kararlılık kazanmıştır.

Ayrıca, 6100 Sayılı HMK.nun 448 maddesi uyarınca da, tamamlanmış işlemlerde 6100 Sayılı Yasanın uygulanamayacağı öngörüldüğünden, olayda anılan yasanın 124. maddesinin uygulanamayacağı da açıktır.

Öyle ise, mahkemece, kendiliğinden (resen )gözönünde bulundurulması gereken bu usul kuralı gözardı edilerek hüküm kurulması doğru değildir.

Hal böyle olunca dava tarihinden önce öldüğü anlaşılan davalı Azimet hakkında açılan davanın reddi gerekirken, işin esasına girilip kabulü yönünde hüküm kurulması isabetsizdir.

Öte yandan; bilindiği üzere, yıkım istekli davalarda, tüm kayıt maliklerinin davada yer almaları zorunludur.

Somut olayda, davalı Hüseyin’in taşkın yapısının bulunduğu taşınmazın parsel numarası ve malikleri belirlenmemiştir.

O halde, davalı Hüseyin’in taşkın yapısının bulunduğu parselin belirlenerek, dava dışı malikleri varsa, onların da davada yer almalarının sağlanması gerekirken, yazılı olduğu üzere karar verilmiş olmasının da doğru olduğu söylenemez.

Kabule göre de, her bir davalı hakkında istek gözetilmek suretiyle talep edilen dönemler itibariyle ecrimisilin belirlenmesi ve hükmedilecek ecrimisile dönem sonlarından itibaren yasal faiz yürütülmesi gerekirken, yazılı olduğu üzere hüküm kurulmuş olması isabetli değildir.

SONUÇ : Davacı vekili, davalı Azimet mirasçıları vekilleri ile davalı Hüseyin Demir’in temyiz itirazları yerindedir. Kabulü ile, hükmün açıklanan nedenlerden ötürü (6100 Sayılı HMK.nun geçici 3. maddesi yollamasıyla )1086 Sayılı HUMK’nun 428. maddesi uyarınca BOZULMASINA, 04.10.2012 tarihinde oybirliğiyle