Mesajı Okuyun
Old 13-08-2010, 00:52   #35
Sadık Toprak

 
Varsayılan Mal rejimi tasfiyesi ve zamanaşımı

Bilindiği gibi, 4721 sayılı Türk Medeni Kanunu (TMK) 1 Ocak 2002 tarihinde yürürlüğe girmiştir. Yeni Kanunun uygulanmaya başlanması ile Aile Hukukunda ve özellikle boşanma davalarında zaman zaman sorunlar yaşanmaktadır. Boşanma davalarında yaşanan sıkıntıların başında ise mal rejimi tasfiye davaları gelmektedir. Gerek doktrinde, gerek yargıda tartışmalı olan hususlar bulunmaktadır. Nitekim, mal rejimi tasfiyesi ile ilgili olarak Yargıtay 8. Hukuk Dairesi ile Yargıtay Hukuk Genel Kurulunun sadece ZAMANAŞIMI konusunda, 2009 ve 2010 yıllarında birbirini nakzeden ilamlarının sayısı dörde ulaşmıştır.

4722 sayılı TMK’nun Yürürlüğü ve Uygulama Şekli Hakkındaki Kanun dikkatle tetkik edildiğinde, her ne kadar 1. maddesinde geçmişe etkili olmama kuralını benimsediğini belirtse de, hemen tüm maddelerinde şu veya bu şekilde, 4721 sayılı TMK hükümlerinin uygulanmasına ayrı bir özen gösterildiği müşahede edilmektedir. O kadar ki, hemen tüm maddelerin ve hatta fıkraların sonlarında, bir takım kayıtlara bağlı olduğunu belirtmek suretiyle, 4721 sayılı Kanun hükümlerinin uygulanacağı ibaresi vurgulanmaktadır. Bu tutum, kanun koyucu tarafından yeni Kanunun biran evvel etkin uygulamaya geçirilmesinin temini bakımından düşünülmüş olabilir. Ancak, eski kanun ile yeni kanunun uygulanacağı alan ve hükümlerin anlaşılmasında hala güçlükler yaşanmaktadır

Bu cümleden olmak üzere, 4721 sayılı Kanunun mal rejimi tasfiyesi davaları için 178. maddesinde öngördüğü 1 yıllık zamanaşımı süresi de, Kanunun yürürlüğe girişinden bu yana geçen 8 yıla rağmen tartışılmaya devam etmektedir. Bana göre, tartışılacak, tereddüde düşecek bir durum bulunmamaktadır.

Şöyle ki;

1- 743 sayılı TKM’nde mal rejimi tasfiyesi için kanun herhangi bir zamanaşımı süresi öngörmemiştir. Yani önceki 743 sayılı KANUNDA bu konuda bir hüküm bulunmamaktadır.

2- Bu nedenle, Yargıtay İÇTİHATLARI ile, 818 sayılı Borçlar Kanunun (BK) 125. maddesinin alacak davalarında öngördüğü 10 yıllık zamanaşımının mal rejimi tasfiye davalarında da kullanılması karar altına alınmıştır.

3- Kanun hükmü olmadığı takdirde boşluğu doldurmak için içtihatlar ve içtihadı birleştirme kararlarının uygulandığı malumdur. Yani, kanun hükmünün bulunmaması halinde içtihatlar uygulanır. Konu hakkında kanun hükmü vazedildiğinde İÇTİHATLAR GEÇERLİLİĞİNİ YİTİRİR.

4- BK 125. madde, “.. Kanunda başka suretle HÜKÜM MEVCUT OLMADIĞI takdirde…” ifadesini kullanmıştır. Kanunda artık o konuda boşluk yoktur. 4721 sayılı TMK’nun 178. maddesi, mal rejimi tasfiye davalarında 1 yıllık zamanaşımını KANUN HÜKMÜ olarak açık seçik ortaya koymuştur. İçtihatlara ve BK’nun 125. maddesini kullanmaya veya atıfta bulunmaya artık gerek kalmamıştır.

5- Deniyor ki, 4722 sayılı TMK’nun Yürürlüğü ve Uygulanma Şekli Hakkında Kanunun 1. ve 10. maddeleri çerçevesinde 1 Ocak 2002 tarihinden önceki evliliklerde, boşanma halinde mal rejimi tasfiye davalarında 743 sayılı TKM hükümleri uygulanır. Doğrudur, KANUN HÜKÜMLERİ uygulanır. 4722 sayılı Kanun, İÇTİHAT KARARLARI dememiştir. Kaldı ki, belli bir konuda içtihat varsa, aynı konuda kanun hükmünün vazedilmesiyle bu içtihat geçerliğini yitirir.

6- Belki de yukarıda kayıtlı açıklamaları yapmaya hiç gerek bulunmamaktadır. 4722 sayılı Kanunun ”Hak düşürücü süreler ve zamanaşımı süreleri” başlıklı 20. maddesi herhangi bir yoruma ihtiyaç duyulmayacak kadar açıktır.

MADDE 20. — Türk Medenî Kanununun yürürlüğe girmesinden önce işlemeye başlamış bulunan hak düşürücü süreler ile zamanaşımı süreleri, Türk Kanunu Medenîsi hükümlerine tâbi olmaya devam ederler. Ancak söz konusu süreler, Türk Medenî Kanununun belirlediği süreden uzun ise, bu Kanunun yürürlüğe girmesinden sonra, bu Kanunda belirlenen sürenin geçmesiyle dolmuş olur.

Kanun yürürlüğe girmeden önce işlemeye başlamış süreler DAHİ, TMK’daki sürelerden uzunsa, TMK’daki hüküm uygulanacaktır. İşlemeye başlamamış süreler ise haliyle TMK hükümlerine tabidir.

7- TMK 241/2. madde dahi, “Dava hakkı alacaklı eş veya mirasçılarının haklarının zedelendiğini öğrendikleri tarihten başlayarak 1 yıl ve her halde mal rejiminin sona ermesinin üzerinden 5 yıl geçmekle düşer.” ifadesini kullanarak, alacak hakkının 1 yılda zamanaşımına uğrayacağını teyit etmektedir.

O zaman ne tartışılmaktadır? 1 Ocak 2002 tarihinden önce akdedilmiş evlilik birliliğinin boşanma, iptal veya ölümle son bulması halinde mal rejimi tasfiye davalarında 743 sayılı TKM hükümleri uygulanacaktır. Peki, güzel, önceki Kanun döneminde, kanun hükmü de olmayan, içtihat kararlarına göre, başka bir kanuna atıfla oluşturulmuş 10 yıllık zamanaşımı süresi, 4721 sayılı TMK’nun öngördüğü 1 yıllık zamanaşımı süresinden uzun değil midir? Uzundur. O zaman 4722 sayılı kanuna göre ne yapılacaktır? 4721 sayılı Kanunda mevzu bahis olan, yani 1 yıllık süre uygulanacaktır.

PROF. DR. ŞAKİR BERKİ’NİN ZAMANAŞIMI HAKKINDA ANLATTIKLARI.
Rahmetli hocamız Prof. Dr. Şakir BERKİ derslerde zamanaşımına ayrı bir önem verirdi. Kanunlarda zamanaşımı hükümlerine duyulan ihtiyacın nedenlerini, günümüzde de bilinen genel bilgiler doğrultusunda anlattıktan başka, bir başka hususu da ilave ederdi. Borçlar Hukuku’nun öngördüğü 10 yıllık genel zamanaşımı süresinin yanlış anlaşıldığını ve yanlış uygulandığını söylerdi. Borçlar Kanunun, İsviçre Borçlar Kanunundan aynen iktibas edildiğini, İsviçre’nin ise kanunu oluşturmasında Alman ve Fransız kanunlarından yararlandığını ilave ederdi. Avrupa kanunlarında zamanaşımı için her halükarda 10 yıldır” ifadesinin iktibas sırasında manasının anlaşılamayarak, sadece “10 yıl” ifadesinin kaydedildiğini, bu uzun sürenin, esasında varlığı bilinmeyen bir alacağın, daha sonra ortaya çıkması halinde uygulanmasına münhasır olduğunu söylerdi.

Örnek vermek gerekirse, mal rejimi tasfiyesi gibi bir davada, evlilik birliği sırasında eşlerden biri, bir taşınmaz satın almıştır. Diğer eş bunu bilmemektedir. Her iki eş de çalışmaktadır. Mal rejimi tasfiye davasında bu taşınmazın mevcudiyeti diğer eş tarafından bilinmemektedir. Dava sonuçlanmış ve kesinleşmiştir.

Davanın açıldığı tarihten, örneğin 8 sene sonra bu taşınmazın varlığı ve tarafların evlilik birliği içerisinde edinildiği anlaşılmıştır. İşte, bu durumda yine dava açılabilecektir. Ama, dava açma tarihinden sonra 10 yıl geçmiştir ve yukarıda kayıtlı durum ortaya çıkmıştır. “Her halükarda” tanımının önemi burada ortaya çıkmaktadır. Yani bu durum kanıtlanmış ve hak doğurucu bir sebep olarak ileri sürülse dahi zamanaşımı def’i ileri sürülebilecektir.

Ben de hocamın görüşlerine katılıyorum. Alacağınız, talep edeceğiniz belli iken, hiç kimse oturup bunu 9 sene bekleyip sonra talep etmez. Hemen dava açar. Alacağın zayi edilmesi, kaçırılması veya başka bir ayına dönüştürülme risk ve ihtimalini göze almaz. 10 yıllık zamanaşımı süresinin yeni Türk Borçlar Kanunu taslağında değiştirilmekte olduğuna dair duyumlar da bulunmaktadır.

Saygılarımla.