Mesajı Okuyun
Old 26-09-2007, 13:00   #5
seyitsonmez

 
Varsayılan

Sevgili meslektaşım!

Bizlerin görevi yada misyonu maddi gerçeğe ulaşmak değil sanığın yada mağdurun haklarını korumaktır. Hem mahkemeye hem iddia makamına hemde karşı tarafa karşı.

Sizinde katıldığınız üzere teşhis kavramı yazılı hukukumuzda yok.(Bildiğim kadarıyla). Durum böyle iken bizim yapmamız gereken bu durumu sanık lehine çevrmemiz.

Sizin soyledğinizde doğru lakin bunu savunmak bizim görevimiz değil. Yanlış yerde durmuş oluruz o zaman.

Sevgiyle kalın...



Alıntı:
Yazan Av. Murat Salman
Yukarıda soruyu cevaplayan arkadaşların görüşüne katılmakla beraber teşhis işleminin kanunda düzenlenmemiş olmasından yola çıkarak hukuka aykırı olduğunu tesbit eden fikre katılmadığımı belirtmek istedim.
CMK Madde 161 - (1) Cumhuriyet savcısı, doğrudan doğruya veya emrindeki adli kolluk görevlileri aracılığı ile her türlü araştırmayı yapabilir; yukarıdaki maddede yazılı sonuçlara varmak için bütün kamu görevlilerinden her türlü bilgiyi isteyebilir. Cumhuriyet savcısı, adli görevi gereğince nezdinde görev yaptığı mahkemenin yargı çevresi dışında bir işlem yapmak ihtiyacı ortaya çıkınca, bu hususta o yer Cumhuriyet savcısından söz konusu işlemi yapmasını ister.
CMK Madde 217 - (1) Hakim, kararını ancak duruşmaya getirilmiş ve huzurunda tartışılmış delillere dayandırabilir. Bu deliller Hakimin vicdani kanaatiyle serbestçe takdir edilir.
(2) Yüklenen suç, hukuka uygun bir şekilde elde edilmiş her türlü delille ispat edilebilir.
[Copyright © CD MEDYA YAZILIM - Corpus™ Mevzuat ve İçtihat Programı]

CMK Madde 206 - (1) Sanığın sorguya çekilmesinden sonra delillerin ortaya konulmasına başlanır. (Ek 2 adet cümle: 25/05/2005 - 5353 S.K./29. md.) Ancak, sanığın tebligata rağmen mazeretsiz olarak gelmemesi sebebiyle sorgusunun yapılamamış olması, delillerin ortaya konulmasına engel olmaz. Ortaya konulan deliller, sonradan gelen sanığa bildirilir.
(2) Ortaya konulması istenilen bir delil aşağıda yazılı hallerde reddolunur:
a) Delil, kanuna aykırı olarak elde edilmişse.
b) Delil ile ispat edilmek istenilen olayın karara etkisi yoksa.
c) İstem, sadece davayı uzatmak maksadıyla yapılmışsa.
(3) Cumhuriyet savcısı ile sanık veya müdafii birlikte rıza gösterirlerse, tanığın dinlenmesinden veya başka herhangi bir delilin ortaya konulmasından vazgeçilebilir.
(4) (Mülga fıkra: 25/05/2005 - 5353 S.K./29. md.)(*)
[Copyright © CD MEDYA YAZILIM - Corpus™ Mevzuat ve İçtihat Programı]

Mevzuattan anlaşıldığı üzere ceza usulünde hem soruşturma hem de kovuşturma sırasında savcı veya mahkeme tarafından hukuka uygun olmak kaydıyla ve olayı aydınlatmak maksadıyla her türlü delil toplanır. Delil çeşitleriyle ilgili bir sınırlama söz konusu değildir. Teşhis yüzleştirmeden farklı olarak bu mu, değil hangisi sorusunun cevabını arar. Teşhiste yüzleştirmeden farklı olarak mağdurun, ya da tanığın da yanılabileceği veya doğruları söylemiyebileceği ihtimali gözetildiğindn adalete daha uygun sonuçlar verdiği kanısındayım. Yüzleştirmede şüpheli adeta tanığın ve/veya mağdurun insafına terk edilmektedir. Bu anlamda teşhisin bir soruşturma ve kovuşturma işlemi olarak kanunda düzenlenmemesini bir eksik olarak kabul etmekle beraber pratikte gelişmiş bu işlemin de bilimsel ve kazai içtihatlarla oturmuş bir usulü olduğu ve bu usule riayet edildiği takdirde elde edilen delilin hukuka uygun olacağı kanaatindeyim.