Mesajı Okuyun
Old 12-11-2013, 20:05   #27
Av. Erdem Akçay

 
Varsayılan

Farazi bir olay:

Avukat A, sekreter B'nin pazar günü de işe gelmesini istemiş ama sekreter B bunu kabul etmemiştir. Sinirlenen A, B'nin bir daha işe gelmemesini, B'nin o haftaki ücretini de ödemeyeceğini söylemiştir. B'nin bürodan çıkarken son söylediği söz, "sen görürsün gününü" olmuştur.

Olayın üzerinden 4 yıl geçtikten sonra B, avukat A hakkında, kendisine 4 yıl önce tecavüz ettiği iddiasıyla şikayetçi olmuştur.

Yargılamada;

- B, uydurduğu cinsel saldırı eylemini anlatıp, "adımın kötüye çıkmasından ve A'nın güçlü birisi olmasından korkmam nedeniyle bu kadar yıl sakladım ama artık dayanamıyorum, çeksin cezasını, bana da ne olursa olsun", demiş,
- A, suçsuz olduğunu belirtip, gerçek olayı anlatmış,
- Tanık C, D, E ve F, B'nin sekreter olarak A'nın yanında, anılan tarihte çalıştığını ancak birden işi bıraktığını söylemişlerdir.

Mahkeme kararı şu şekildedir: Toplanan deliller, sanık savunması, katılanın beyanı ve tüm yargılama dosyası kapsamı birlikte değerlendirildiğinde, her ne kadar sanık isnat olunan suçlamayı kabul etmediğini beyan etmiş ise de; B'nin, anılan tarihte A'nın bürosunda sekreter olarak çalıştığı ve bu nedenle birbirlerini tanıdıkları, A'nın B'ye cinsel saldırıda bulunduğu ve aralarında husumet bulunmayan müştekinin sanığa bu yönde iftira atması için de herhangi bir neden bulunmadığı, bu hali ile müşteki anlatımını doğrulayan tanık anlatımları karşısında sanığın eyleminin subut bulduğu anlaşılmakla, sanığın cezalandırılması...

Sizce karar doğru mudur, adalet yerini bulmuş mudur?