Mesajı Okuyun
Old 11-11-2013, 09:27   #26
üye7160

 
Varsayılan

Alıntı:
Yazan Emin ERKILIÇ
Tüm meslektaşlarıma saygılarımı sunuyorum. Konu hakkındaki tüm yorumları, cevapları okudum. Konunun kapanmadığını, halen takip edildiğini umarak aşağıdaki cevaplarımı yazıyorum.

Öncelikle gerçekten hepimizin çok iyi bildiği " şüpheden sanık yararlanır " ilkesi maalesef uygulamada özellikle iddia ve yargılama makamı tarafından nazara alınmayan, hukuk eğitimi alınan yıllardan hatırda kalmış bir bilgi gibi görülüyor. Ancak avukatlık yaparken sanık müvekkil ile dosyaya vakıf olduğunuzda ve duruşmaya çıktığınızda daha iyi anlaşılıyor ehemmiyeti bu ilkenin.

Sanık cinsel saldırı suç isnadı ile ilk duruşmada hakim önünde. Müşteki de salonda hazır. Cinsel saldırı eyleminin gerçekleştiği yerdeki kameralar kapalı, olay günü arızalı. Sanık müşteki ile aralarında duygusal msjlaşmalar olduğunu söylüyor ve müşteki de kabul ediyor. Ancak olay günü sanığın müştekiye yaklaşarak dokunmaya başladığını söylüyor. Bunları söylerken rahat değil, tedirgin. Bunun üzerine duruşma salonunda bulunan herkesin nazarında müşteki olay nedeniyle duyduğu üzüntü yüzünden mağdur ve biçare. Sanığa ise nefret ve suçun işlendiğinin neredeyse kesin olduğu nazarıyla bakılıyor. Bir tanık dinleniyor ve tanık olay günü hiç birşey görmediğini müşteki ile sanık arasında duygusal yakınlık olduğunu bildiğini söylüyor. Müşteki rahat beyanlar veremediği için sanık dışarı çıkarılıyor. Hakim anlat kızım rahat rahat söyle bak çıkardım diyor. O anda ben de sanık vekili olarak müvekkilin bu suçu işlediği kanaatine kapıldım. Müştekinin ağlaması, sesinin titremesi, beyanları atılı suçun niteliği, cinsel suçun faili hakkında oluşan nefret duygusu gibi nedenlerle kapıldım belki. Yukarıda da söylendiği gibi tam da vicdani kanaatin oluşması söz konusuydu. Benim de vicdani kanaatim bu yöndeydi.

Ancaaaak;

Müştekinin sorduğum soru üzerine olaydan sonra sanık ile birlikte bir araca binip gittiğini,
Sanık ile duygusal bir ilişkisi olduğunu
söylediğinde...

Peki sanık gerçekten bu suçu işlemediyse ? Diye sordum vicdanıma. O anda müşteki hıçkıra hıçkıra ağlayarak yaşadıklarını anlatsa bile müşteki hakkında oluşan kanaatin delil yetersizliği durumunda sanık hakkında da aynı şekilde sanık lehine oluşması gerektiğini, silahların eşitliği, adalet duygularının bunu emrettiğini ve hukukun bu temelle temellendiğini anladım. Müştekinin beyanlarını yeterli bularak suçun işlendiği hususunda vicdani kanaate ulaşan hakimlerimiz işlenmemiş olabileceği hususunda da vicdanlarını dinlemelidir kanaatindeyim. Bir masumu cezalandırmaktansa 1000 suçluyu serbest bırakmalıyız yaklaşımının temeli de budur.

Ya sanık atılı suçu işlememiş ise ?
Tüm beyanlar sanığın bu suçu işlediğini gösteriyor derken ağlayan müştekiyi telkin ederek dinlemeyi tercih eden ama sanığa ses tonuyla sorularıyla baskı kurarak anlat bakalım diyerek tavrını ihsasını belli eden hakimlerimiz varken en çok da bizim yani avukatların şüpheden sanık yararlanır ilkesini gerçekten uygulanması için hayata geçirmeliyiz. Delil yetersizliğinden beraat diye bir müessese var zannediyorum. Yok mu ?

Teşekkürler...


Elbette ki şüpheden sanık yararlanır ve elbette ki yetersiz deliller ile hüküm kurmak vicdani değildir.Ancak olayımızda kuvvetli şüphe ve yeterli delil vardır.Hatta ki şüphede ki kuvvet bizzat sanık tarafından ortaya konmaktadır.

Olayı irdeleyelim :

- Sanık savunmasında ; telefonun kendisine ait olduğunu,söz konusu telefonu sadece kendisi,eşi ve arasıra da iş arkadaşlarının kullandığını beyan etmiştir.Sanığın bizzat kendi savunması doğrultusunda şüpheli sayısı azaltılmıştır.Dolayısı ile olayın failleri sanığa göre : KENDİSİ,EŞİ VE İŞ ARKADAŞLARINDAN HERHANGİ BİRİ..- Buna rağmen sanık görüşmeyi kendisinin yapmadığı söylemektedir.
- Peki Şüphelilerden hangisinin müştekiye karşı işlenen suçu işlemek üzere nedeni vardır?
-Yine sanık savunmasında müştekiyi tanıdığını,müştekinin avukat olduğu evvelce kendi şirketi aleyhinde takip yaptığını,takip alacaklısına karşı açılan davayı kazandıkları beyan etmiştir.Her ne kadar takibin üzerinden zaman geçmiş olsa da sanığın müştekiye husumet duyması ve bunu uzunca bir müddet devam ettirmesi oldukça mümkündür.(Davayı kazanmış dahi olsa,birazda intikam duygusu ile iki çift laf edeyim içim soğusun demediğini bilebilir miyiz)Kaldı ki meslek hayatınızda karşı tarafların taraf avukatlarını bizzat tarafın yerine koyduğunu ve avukata husumet beslediğini bir çok kez görmüşsünüzdür.Örneğin benim her görüştüğüm borçlu, tahsil etmek istenilen paranın tamamı bana aitmiş gibi tepki gösterir.
- Şimdi incelediğimizde sanıkla müşteki arasında husumet olma ihtimali bu kadar kuvvetli iken müştekiyi hiç tanımayan eşin atılı suçu işlemesi mi yoksa yine müşteki ile hiç bir bağı olmayan iş arkadaşlarının mı atılı suçu işlemesi daha akla yatkındır.
- Suçun işlendiği sabit,suça alet telefonun kime ait olduğu sabit,söz konusu görüşmeyi yapmak için nedeni olan kişi sabit iken mahkemenin verdiği karar yeterli delil ile verilmiş bir vicdani kanaattir diye düşünüyorum.