Mesajı Okuyun
Old 13-11-2006, 12:36   #8
Av.Engin Özoğul

 
Varsayılan

Sanırım olay şöyle. Banka bünyesindeki bir işi ihale yoluyla çeşitli firmalara veriyor. İhale alan firmaların değişmesi ile birlikte işçiler bu yeni firma ile sözleşme imzalıyor. 4857 sayılı Kanunu'nun ikinci maddesinde ve 1475 sayılı İş Kanununun 1. maddesindeasıl işveren - alt işveren ilişkisi düzenlenmiş. Maddelerde asıl işverenin alt işverenle birlikte sorumlu olacağı yazılı. Bu durumda asıl işverenin sorumluluğun doğmasının ön şartı alt işverenin sorumlu olmasıdır. Alt işveren kıdem tazminatından sorumlu değilse asıl işveren de sorumlu olmayacaktır. Bu nedenle alt işverenlerin hiçbiri kendi dönemi itibariyle kıdem ödeme yükümlülüğü olmadığını ileri sürecektir. Banka da alt işverenin dahi sorumlu olmadığı bir durumda kendisinin de sorumlu olmayacağını iddia edecektir.

Bence tercih edeceğiniz iki yol var. Birincisi iş sözleşmesinin alt işverenler arasında devredilerek bugüne kadar süregeldiğini iddia etmek. İkincisi ise gerçek işverenin banka olduğunu diğerlerinin sadece kaydi işverenler olduğunu iddia etmek.

Birinci yolu tercih ettiğinizde Sayın Konyalı'nın belirttiği hususa dikkat etmeniz gerekir. Eğer iş sözleşmesinin devir suretiyle sürdüğünü iddia ederseniz kıdeme hak kazanmak için iş ilişkisinin sona ermiş olması gerekir. Benzer bir olayda müvekkilden iş alan firmalarda daha önce çalışıp bir tanesinde kıdeme hak kazanan işçilerin davasıyla karşılaşmıştık. İşçiler değişen taşeronlarda çalışmaya devam etmiş ve dava tarihinde de halen çalışmaktaydılar. Biz kademeli savunmlarımızın birinde davacının iş ilişkisinin halen sürdüğünü, değişik firmalar arasında iş sözleşmesinin devredildiğini bu nedenle gerçek bir fesih işleminden bahsedilemeyeceğini ileri sürdük. Mahkeme buna itibar etmiş olacak ki ihale alan firmaların listesini istedi, davacının halen çalışıp çalışmadığını sordu. Ancak davalar devam ederken işçiler müvekkil yönünden davadan feragat ettiler.

İkinci yol ise bence daha uygun. İşverenler değişmesine rağmen işçinin bankadaki çalışmasının sürmesi, talimat verme yetkisinin bizzat banka tarafından kullanılması, maaşların bankadan alınması, devirlerin işçilerin haberi olmaksızın gerçekleşmesi, her bir devrin bir sene dolmaksızın yapılmasının temelinde kıdemden kaynaklanan sorumluluğun bertaraf edilme amacı olduğu vs. gerçek işverenin banka olduğunu göstermektedir. Ayrıca banka bir yıl dolmamasına rağmen yıllık ücretli izin kullandırılmışsa bunu da kullanabilirsiniz. Bu da gerçek işverenin banka olduğunu ve kıdem hesabında tüm çalışma süresinin dikkate alındığını göstermek bakımından önemli olabilir. Bunun yanında eğer en başta işçiler banka ile sözleşme imzalamış ise işiniz daha kolaylaşacaktır. Bu durumda işçilerin yeni işverenlerle iş sözleşmesi imzalamamış olması, bildirgelere imza atmaması iş sözleşmesinin devrine rıza göstermediklerini ortaya koymaktadır. 1475 sayılı kanun döneminde muvazaaya ilişkin açık hüküm yoktu ancak Yargıtay'ın içtihatları mevcuttu. Yeni yasada Yargıtay görüşü doğrultusunda muvazaaya ilişkin hüküm getirildi. Bu nedenle eğer başlangıçta banka ile sözleşme yapılmışsa ve banka tarafından ssk girişi yapılmışsa muvazaalı işlem nedeniyle işiniz çok daha kolaylaşacaktır.

Bu nedenle benim görüşüm doğrudan bankaya karşı kıdem tazminatı davası açmanız. Tek bir davada devirlerin muvazaalı olduğunu ve iş sözleşmesinin kıdeme hak kazanacak şekilde sona ermesi nedeniyle bankanın kıdem tazminatından sorumlu olduğunu iddia edebilirsiniz.