Mesajı Okuyun
Old 28-04-2004, 15:39   #9
ibrahimbey

 
Varsayılan

Sayın Tikici;

Sizin de bildiğiniz üzere, hukukta, iki tür gerçek var. Maddi gerçek ve şekli gerçek.

Bizim medeni usul hukukumuz, özellikle alacak borç ilişkilerinde şekli gerçeğe önem verir. Örneğin yazılı ispat kuralı. Birinden 100 milyon alacağınız varsa, bunu 70 milyon insan bilse ve tanıklık yapmaya hazır olsa bile, hukuk nazarında sıfırdır. Yani GEÇERLİ VE YÜRÜRLÜKTEKİ HUKUK AÇISINDAN ELİNİZDE YAZILI BELGENİZ YOKSA, GERÇEKTEN ALACAĞINIZ OLSA BİLE, ALACAĞINIZI MAHKEMEDE İSPAT EDEMEZSİNİZ. DAHA DOĞRUSU, HUKUKA GÖRE SİZ ALACAKLI DEĞİLSİNİZ. Diyelim hakim bile sizin alacaklı olduğunuzu biliyor. Ama içi kan ağlaya ağlaya da olsa sizin davanızı red etmek zorundadır.

Aynı usul kuralları nasıl hakimi bağlarsa, avukatı da bağlar. Bu yüzden kimse bir avukatı ŞEKLİ HUKUKU TATBİK ETTİĞİ İÇİN (ki bu olayda avukat usul hukukunu tatbikini istemiştir) hukuk etiği açısından kınayamaz (ki siz de aynı görüştesiniz ve haklısınız). Ve fakat, gerçekten de şekli olarak bir hak olsa bile, gerçekte böyle bir hak yoksa ve avukat bunu biliyorsa, bence sadece ve sadece vicdan açısından kınanabilir. Ama böyle bir davayı açan, takibi yapan avukat, kesinlikle cezalandıralamaz, cezalandırılmaması gerekir. Eğer avukat cezalandırılacaksa, hakimin de cezalandırılması gerekir. Öyle ya, haklı olduğunu bile bile, sırf elinde yazılı belgesi olmadığı için bir tarafın davasını red etmiştir. Yani maddi gerçeği görmezden gelmiştir.

Hukuk, şekli gerçeği esas alınca, ister istemez, sırf şekli bir takım eksiklikler ya da hatalar yüzünden, hak kayıplarının olması mümkündür. Örneğin, zımni ikrar, itiraz süresinin kaçırılması, temyiz süresinin kaçırılması gibi. Ama bu sorun, avukatların değil, yasa koyucunun sorunudur. Avukat yasayı tatbik etmelidir, ettirmelidir.

Büronuza giren ya da mahkemede davası olan hiç bir kişinin kendisini haksız gördüğü olmamıştır. Bürosunda, kendisine başvuran bir müvekkilinin kötüniyetini avukatın her zaman anlaması mümkün de değildir. Esas olan insanların iyi niyetli olduğudur ve avukatın bürosuna hakkını aramak için gelmiştir.

1136 sayılı Avkutlık Kanunu'nun işin reddini düzenleyen hükmü "Kendisine yapılan teklifi yolsuz veya haksız görür yahut sonradan yolsuz veya haksız olduğu kanısına varırsa," demektedir. Burdaki yolsuzluk "yasa dışılık, illegal" anlamındadır. Yoksa, müvekkilce iddia edilen bir hak yüzünden dava açmak, takip yapmak yolsuzluk değildir. "Haksız görmek" ise sübjektif bir kıstasdır. Avukatların ellerinde haksızlığı ölçen bir sihirli cihaz yoktur. O yüzden, bu husus avukatın tecrübesine, bilincine, tarzına ve en önemlisi vicdanına bağlı bir durumdur. BİR AVUKAT HAKSIZ BİR DAVAYI ALDI DİYE, HUKUK YA DA KURUMLAR (BAROLAR) AVUKATI ASLA KINAYAMAZ, CEZALANDIRAMAZ. ÇÜNKÜ HAKLI VE HAKSIZI KARARA VERECEK TEK MERCİİ MAHKEMELERDİR VE YARGILAMA SONUCUNDA OLUŞUR. Avukat kendisine anlatılanlara göre davasını açar.

Türkiye'de yargının gerçek sorunlarını ve tıkanık noktalarını PEKALA VE ÇOK ÇOK İYİ BİLENLER, AVUKATLARI OLUR OLMAZ ŞEYLERLE CEZALANDIRARAK, ONLARI İYİCE YALNIZLIĞA VE ÇARESİZLİĞE İTMEYE ÇALIŞMAKTA, ELİNE KOLUNU BAĞLAMAYA ÇALIŞMAKTA VE BÖYLELİKLE GERÇEK GÜNDEMİ SAPTIRMAKTADIRLAR.

Çok ender bir şekilde, cesur insanlar, yargının gerçek sorunlarını söyleyebilmektedir.

Avukatlar kendi kendilerini saçma sapan şeyler yüzünden cezalandırmaktan, kafalarını kaldıramamışlar ve hiç bir zaman hiç bir konuda BASKI GRUBU olamamışlardır.

Ben hiç bir zaman avukatlar cezalandırılmasın demedim, demem de. Ama bu oyun içinde lütfen her oyuncuya eşit davranılsın. Avukattan beklenen erdem, hakimden, savcıdan, doktordan herkesten ama herkesten beklensin. Eğer avukatlar için terazinin ayarı hassasa getiriliyorsa, herkes için getirilsin.