Mesajı Okuyun
Old 24-08-2006, 16:39   #8
erdal7

 
Varsayılan

Sayın İsmail Önder ,
Avukatlık Kanunu 165 . maddenin uygulanabilmesi için azilden önce sulh olmaları lazımdır. Daha önce azil ve sonrasında sulh oldukları için 165 madde ile karşı tarafı sorumlu tutamazsınız. Yalnız Kendi Müvekkilinize karşı azilde haksız olmamak kaydı ile vekalet ücreti alabilirsiniz.

Saygılarımı sunarım. Av. Erdal
olaya tam uymamakla birlikte aşağıdaki Yargıtay Kararının İçeriğini dikkatlice okursanız . aydınlatıcı olabilir kanatindeyim.
T.C.

YARGITAY

İÇTİHADI BİRLEŞTİRME GENEL KURULU

E. 1986/1

K. 1986/3

T. 12.12.1986

• AVUKATLIK ÜCRET SÖZLEŞMESİ YAPILDIKTAN SONRA VEKALET VERMEMEK

• AVUKATIN DAVAYI TAKİP ETMESİNİ ENGELLEMEK ( Vekaletname Vermemek )

• AVUKATLIK ÜCRETİ ( Vekaletname Verilmeyen Avukata )

• İŞ SAHİBİNİN ÜCRET SÖZLEŞMESİNDEN SONRA AVUKATA VEKALET VERMEMESİ



ÖZET : Bir davanın takibi için vekaletname verilmesi benimsenerek avukata yapılan ücret sözleşmesinden sonra, iş sahibinin vekaletname vermemek suretiyle avukatın davayı takip etmesini engellemesi halinde, iş sahibinin avukata karşı sözleşmede kararlaştırılan ücretle sorumlu tutulup tutulamayacağı konusunda içtihatları birleştirme yoluna başvurulmasına gerek yoktur.
DAVA VE KARAR : Bir davanın takibi için vekaletname verilmesi benimsenerek avukata yapılan ücret sözleşmesinden sonra, iş sahibinin vekaletname vermemek suretiyle avukatın davayı takip etmesini engellemesi halinde, iş sahibinin avukata karşı sözleşmede kararlaştırılan ücretle sorumlu tutulup tutulamayacağı konusunda Üçüncü Hukuk Dairesi`nin 14.1.1985 gün ve 6375/66 sayılı kararı ile Dördüncü Hukuk Dairesi`nin 4.3.1971 gün ve 51/2019 sayılı kararı arasında aykırılık bulunduğu ileri sürülerek içtihadı birleştirme yolu ile aykırılığın giderilmesi 29.1.1985 günlü dilekçede istenilmesi üzerine, Dördüncü Hukuk Dairesi`nin az önce belirtilen kararının karar düzeltme yolu ile kaldırılarak mahkeme kararını onayan 3.3.1972 gün ve 11894/1780 sayılı kararını da dikkate alan Birinci Başkanlık Kurulu`nca kararlar arasında aykırılık bulunduğu belirlenerek içtihadı birleştirme yolu ile aykırılığın giderilmesine 5.6.1986 gün ve 54 sayılı karar verildiğinden 12.12.1986 günü toplanan Yaıgıtay İçtihadı Birleştirme Hukuk Genel Kurulu`nda Raportör Üye dinlendikten sonra konu görüşülüp tartışıldı:
Aralarında aylarılık bulunduğu ileri sürülen Üçüncü Hukuk Dairesi`nin 14.1.1985 gün ve 6375/66 sayılı kararında; maddi olayın özelliklerine değinildikten sonra, peşin ödemeyi öngören ücret sözleşmesindeki koşul yerine getirilmediğinden, vekaletname verilmeyen avukatın herhangi bir hizmeti sebketmemekle, ücret sözleşmesinin gecerlilik kazanmadığı gerekçesiyle avukatın ücrete hak kazanmadığı görüşü benimsenmiştir. Dördüncü Hukuk Dairesi`nin 3.3.1972 gün, 11894/1780 sayılı kararında, vekalet ilişkisinin gerçekleşmesine ilişkin kurallar değerlendirilerek, taraflar arasında bu ilişkinin gerçekleştiği benimsenmiş, gereksiz azil karşısında avukatın ücrete müstehak alacağı sonucuna varılmıştır.
Konu hakkında düşüncesi sorulan Üçüncü Hukuk Dairesi Başkanlığı; davalı iş sahibinin savunması, peşin ödeme yapılması ve olayın özelliklerinin dikkate alınarak sonuca varıldığını açıklamış, içtihadı birleştirme görüşmelerinde de aynı husus tespit edilmekle birlikte daire kararında ilke niteliğinde bir esasın benimsenmediği ayrıca açıklanmıştır. Dördüncü Hukuk Dairesi Başkanlığı düşüncesinde de aynı yolda değerlendirme yapılarak içtihadı birleştirme yoluna başvurulmasına gerek bulunmadığı görüşüne yer verilmiştir. Az önce özetlenen Daire kararları da, düşünce yazılarında ve görüşmelerde ileri sürülen bu hususları teyit eder nitelikte görülmüştür.
Bu duruma göre, kararlar arasında, benimsenen hukuki esaslar yönünden bir aykırılık bulunmadığı gibi, olayların özellikleri dikkate alınarak verilmiş kararlar dolayısıyla benzer olaylarda farklı sonuçların benimsenmiş bulunduğu halinin de gerçekleştiğinden söz edilemez. Diğer taraftan, şu hususun ayrıca açıklanması gerekir: Olayların özellikleri dikkate alınarak ve yerleşmiş bir görüşü yansıttığı gerçekleşmeyen tek bir karar dolayısıyla içtihadı birleştirme yoluna gidilmesi de bu müessese ile güdülen amaca da aykırı düşecektir. Bu gerekçelerle içtihadı birleştirme yoluna başvurulmasına gerek bulunmadığı sonucuna varılmıştır.
SONUÇ: Yukarıda açıklanan nedenlerle içtihadı birleştirmeye gerek olmadığına, 12.12.1986 gününde ilk görüşmede üçte ikiyi aşan çoğunlukla karar verildi.
KARŞI OY YAZISI
1 - İÇTİHADI BİRLEŞTİRMENİN KONUSU
a ) Bir davanın takibi için vekaletname verilmesi benimsenerek avukatla yapılan ücret sözleşmesinden sonra, iş sahibinin vekaletname vermemek suretiyle avukatın davayı takip etmesini engellemesi halinde, 1136 sayılı Avukatlık Kanunu uyarınca, avukatın ücrete müstehak olup olmayacağına ilişkin olmaık üzere, Yargıtay Üçüncü ve Dördüncü Hukuk Daireleri kararları arasında çıkan içtihat uyuşmazlığının çözümlenmesidir.
b ) Yargıtay Üçüncü Hukuk Dairesi kararı: İş sahibi, işinin takibi için avukatla ücret sözleşmesi yapmış, sonradan vekaletname vermemek suretiyle işin avukatça takibini engellemiştir. Avukat ücret sözleşmesinden doğan alacağının tahsili için dava açmış, davayı kabul eden yerel mahkeme kararı, iş sahibinin temyizi üzerine, Üçüncü Hukuk Dairesi`nin 14.1.1985 tarih ve 6375/66 sayılı kararı ile: "...taraflar arasında yapılan ücret sözleşmesi, kararlaştırılan vekalet ücretinin peşin ödenmesi koşulu ile yapılmıştır. Davalı peşin ödemede bulunmadığı gibi davacı avukata vekaletname de vermediğinden, ücret sözleşmesi peşin ödeme koşulu yerine getirilmediğinden geçerlilik kazanmamıştır. Davacı avukatın vekaletname verileceği düşüncesiyle yaptığı bir vekalet hizmeti de yoktur. Esasen, peşin ödenecek vekalet ücreti kendisine ödenmeyen vekil, vekalet hizmetini yapmak zorunda da değildir. Bu itibarla, açıklanan esaslar gözönünde tutulmaksızın yazılı şekilde hüküm tesisi isabetsiz" denilerek bozulmuştur. Davacının karar düzeltme isteği de Üçüncü Hukuk Dairesi`nin 27.6.1985 tarih ve 2616/4669 sayılı kararıyla reddedilmekle, bozmaya uyularak yapılan yargılama sonunda davanın reddine karar verilmiş ve bu karar süresinde temyiz edilmeyerek" kesinleşmiştir.
c ) Yargıtay Dördüncü Hukuk Dairesi kararı: Benzer bir olayda, avukatlık parasının tahsili amacıyla açılan ve yerel mahkeme tarafından kabul edilen bir davadaki karar ise, iş sahibinin temyizi üzerine Dördüncü Hukuk Dairesi`nin 4.03.1971 tarih ve 51/2019 sayılı kararı ile: "Taraflar arasında, açılmış bir dava için davacıya vekalet verilmesi benimsenerek iş sözleşmesi yapıldığında bir uyuşmazlık yoktur. Ayrıca bir vekaletname düzenlenmiş değildir. Bu durumda vekalet sözleşmesinin düzenlenmesi için tarafların önsözleşme yaptıklarının benimsenmesi gerekir. Gerçekten olay sırasında yürürlükte bulunan 3499 sayılı Avukatlık Yasasının 40 ve 44. ve Usulün 65., özellikle 67. maddelerinde yer alan hükümlerden, müvekkille vekil arasında ( onanlı vekaletname ) düzenlenip ibrazı zorunludur. Bu vekaletname düzenlenmedikçe, taraflar arasında Borçlar Yasasının genel vekalet hükümleri uyarınca vekalet sözleşmesinin gerçekleştiği, fakat, Usul ve Avukatlık Yasası uyarınca bu yasada gösterilen işlerde kullanmaya yeterli bir vekalet durumunun gerçekleştiği ileri sürülemez. Bunun sonucu, arada kurulan ilişkinin adi bir vekalet ilişkisi olduğudur. Bu takdirde, bu sözleşmeye aykırı davranışla, Avukatlık Yasası uyarınca gerçekleşen bir sözleşmeye aykırı davranış arasında, sonuç yönünden farklılık gözetmek gerekir. 3499 sayılı Yasanın 132. maddesi hükmünce avukata iş parasının tamamının verilmesi için avukatın azli veya azil edilmese bile işin bir başka avukata verilmesi gerektiği koşullanmıştır. Bu iki halden birinin gerçekleşmesinde, yasanın öngördüğü ceza koşulu, afaki iyiniyet kurallarına aykırılık sınırları aşılmamak kaydıyla uygulanır ve ceza koşulundan indirme yapılamaz. Aksi halde, Avukatlık Yasasının öngördüğü kanuni ceza koşulu söz konusu olmaz. Olayda, Avukatlık Yasası uyarınca gerçekleşmiş ve bu vekalet durumu ve azil değil, vekaletnamenin düzenlenmesinden vazgeçilme durumu bulunmaktadır ki, bu durumda, az yukarıda sözü edilen 132. maddenin 2. fikrasının öngördüğü durum ve bunun sonucu olan ceza koşulu değil, taraflar arasında düzelenmiş bulunan 5.12.1969 günlü ücret sözleşmesinin öngördüğü bir ceza koşulu söz konusudur. Bu takdirde bu sözleşmenin 9. maddesinde yazılı ceza koşulunun, Borçlar Yasasının 161. maddesi hükmünce değerlendirilmesi gerekir. O halde, mahkemenin Borçlar Yasasının 161. maddesini uygulamaması bozmayı gerektirir. Yapılacak iş, benzetme yoluyla Borçlar Yasasının 325. maddesinin olayda uygulanması ve bu esas uyarınca, davacının, davalının vekalet sözleşmesi yapmamasından doğan zararın sözü edilen maddenin 2. fıkrası uygulanarak, sonuca göre, gerçek zararlar, bunu aşan bir miktar müeyyide niteliğindeki tutara, ceza koşulu olarak hükmetmektedir. Temyiz olunan kararın gösterilen biçimde işlem yapılmak üzere bozulması gerekir" denilerek bozulmuştur. Bu karara karşı, davacı tarafından karar düzeltme isteğinde bulunulmuştur. Dördüncü Hukuk Dairesi karar düzeltme isteğini haklı bularak, davayı kabul eden yerel mahkeme kararını aşağıdaki gerekçeyle onamıştır.
3.3.1972 tarih ve 11894/1780 sayılı onama kararı şöyledir: "Esas hukuku bakımından vekalet sözleşmesi geçerlik biçimine bağlanmamıştır. Usulün vekaletname ibrazına ilişkin 65 ve 67. maddeleriyle, olay sırasında yürürlüğe girmiş bulunan 1136 sayılı Avukatlık Yasasının 52 ve 56. maddelerinde düzenlenmesi öngörülen vekalet belgesinden söz edilmesi, usul yönünden ispat biçimi, Avukatlık Yasası yönünden bir mesleki disiplin kuralı olarak öngörülmüştür. Esasen Avukatlık Yasasının 174. maddesi, iş verildikten sonra azilden söz etmektedir. O halde taraflar arasında düzenlenen yazılı sözleşme uyarınca ve Avukatlık Yasasının 174. maddesinin belirttiği üzere, gereksiz azil sonunda verilen ödetme hükmü doğru olduğundan, bu yönü amaç tutan düzeltme dileği, Usulün 440. maddesine uygun görülmekle ve esasen davalı da karar düzeltme dilekçesine verdiği cevapta vekalet ilişkisinin kurulduğunu kabul ettiğinden, bozma kararı kaldırılmalı ve temyiz olunan karar onanmalıdır".
d ) Kararların karşılaştırılması: Ücret sözleşmesi yapılıp sonradan vekaletname vermeyerek iş sahibinin davanın takibini engellemesi halinde, Yüksek Üçüncü Hukuk Dairesi, ücret sözleşmesi geçerlik kazanmadığı, bir vekalet hizmeti yapılmadığından dolayı, avukatın açtığı alacak davasının reddi gerektiği görüşünü benimsemiş bulunmaktadır.
Oysa, Dördüncü Hukuk Dairesi benzer bir durumda, vekalet sözleşmesinin özel bir şekle tabi tutulmadığı, vekaletname ibrazının usul hukuku yönünden isbatı biçimi, Avukatlık Yasası yonünden meslek disiplini kuralı niteliğinde olduğu, taraflar arasında yapılan yazılı sözleşmeyle iş avukata verildikten sonra, vekaletname verilmeyerek davanın takibinin engellenmesinin, Avukatlık Yasasının m. 174`deki azil niteliğinde olduğu ve böylesine gereksiz azlin, alacak davasının kabulünü gerektirdiği söylenmektedir.
Varılan sonuç, belirgin biçimde çelişiktir. Gerçekten benzer durumlarda, Üçüncü Hukuk Dairesi davanın reddini önerirken, Dördüncü Hukuk Dairesi kabulü gereğine değinmektedir.
2 - İÇTİHADI BİRLEŞTİRMEYE GEREK OLUP OLMADIĞI
a ) Çoğunluk görüşü: Sayın Çoğunluk, kararların kapsadıkları konularda benzerlik bulunmadığından, aralarında aykırılık düşünülemeyeceğinden tevhidi içtihada gerek olmadığını kararlaştırmış ve bu sonuca varmakta şu gerekçeye dayanmıştır: "...Dördüncü Hukuk Dairesi...kararı ile ( taraflar arasında vekalet aktinin kurulduğu hususu davalı iş sahibi tarafından da kabul edildiğine ve haklı bir neden olmadan avukatın davayı takibi engellenmiş bulunmasına göre, Avukatlık Kanunu m. 174 hükmünce gereksiz azil sonucu verilen ödeme kararının onanması ) görüşünde bulunmasına karşılık, Üçüncü Hukuk Dairesi kararında ise, ( ...davalı iş sahibi ile avukat arasında iradi bir vekalet akti ilişkisi kurulmadığından mesaisi sebketmeyen avukatın önceden yapılan ücret sözleşmesine göre talepte bulunması haklı görülemeyeceğinden ödetmeye ilişkin hüküm tesisi isabetsizdir. Kararın bu nedenle bozulması... ) görüşünü benimsemiştir. Üçünc Hukuk Dairesi`nin görüşüne konu davadaki olayın cereyan şekli ve özelliği gözetilerek taraflar arasındaki iradi bir vekalet aktinin oluşmadığı sonuç ve kararına varıldığı hususu, müzakereler sırasında dairesince açıklanmış olup, Dördüncü Hukuk Dairesi kararı ise vekalet ilişkisinin varlığı kabul edilerek verilmiştir.
Bant kayıtlarında da görüleceği üzere, müzakereler sırasında, Üçüncü Hukuk Dairesi`nin temsilcileri, Üçüncü ve Dördüncü Hukuk Dairesi kararlarının bu konudaki tek kararlar olduğunu, farklı görüşlerin istikrar kazanmadığını, HUMK.nun davaya vekalete ilişkin hükümlerinin değiştiğini, kararlarında bu değişiklikleri gözönünde tuttuklarını, ücret sözleşmesinin, yargıda vekalete önsözleşme niteliğinde bulunduğunu, ücret sözleşmesinin davalının, "ne olduğu bilinmeyen bir kağıt bana imzalatıldı" demesi karşısında serbest iradeyle yapılmadığı, irade fesadı bulunduğu kanısına vardıklarını, aslında kararlar çelişik olmakla beraber Üçüncü Hukuk Dairesi kararlarına konu işin, böyle bir özelliği bulunduğunu söylemişler, bazı konuşmacılar da sık sık tevhidi içtihada gitmenin hukuku statik hale getireceği vs. yolunda görüş açıklamışlardır.
b ) Çoğunluk görüşünün değerlendirilmesi: Bir defa, HUMK. m. 388/3 uyarınca, kararın gerekçesi hükümde yazılı olmalıdır ve madde 428 ve 439 uyarınca Yargıtay Özel Dairesinin kararında da bozma gerekçesi açıkça yazılmalı ve gösterilmelidir. Bozma ilamında yazılı olmayan bir bozma gerekçesi, Dairesinin tevhidi içtihat müzakerelerindeki sözlü açıklamalarına dayanılarak varit ve kabule şayan sayılamaz. Diğer bir ifadeyle, iki Yargıtay Özel Dairesi kararları arasında Yargıtay Kanunu`nun 15/2-b maddesi çevresinde, "...biri birine uymazlık..." bulunup bulunmadığı, "...biri birine uymayan kararlar verilmiş olup olmadığı..." Yargıtay ilamlarında yazılı gerekçelere göre değerlendirilir. İlamlarda yazılı olmayan, sözlü açıklamada ifade edilen sebeplere dayanılamaz. Zira böyle bir davranış, HUMK. madde 388/3, 428, 439`a açıkça aykırıdır. Bir Yargıtay Özel Dairesi, incelediği dosya içeriğine göre var olan bozma sebeplerini, bozma ilamına eksiksiz, gerekçeleriyle birlikte geçirmelidir. Bozma kararında yer vermediği bir gerekçeye, içtihadı birleştirme müzakerelerinde dayanamaz. İçtihadı Birleşirme Kararlarında, böylesine sözlü açıklamalara değer verilmemesi gerekirdi.
Yukarda, 1/b bölümünde Yüksek Üçüncü Hukuk Dairesi kararı yazılmıştır. Görüldüğü üzere bu kararda, ücret sözleşmesinin iradi olarak yapılmadığı, irade fesadı ile malul olduğu yollu bir açıklama yoktur. Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanunundaki davaya vekalet hükümlerinin değişmesine ilişkin veya ücret sözleşmesinin vekalete önsözleşme niteliğinde sayıldığına değinen bir bozma sebebi de yoktur. Buna rağmen, sayın Çoğunluk, bozma ilamında yazılanlara değil de, yazılı olmayan sözlü açıklamada ifade edilen bu gibi konuları, olayın özelliği sayarak değer vermiş olmaktadır ki, bu davranış Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanununa aykırı düştüğünden katılamıyoruz.
Öte yandan, Üçüncü Hukuk Dairesi kararı ile Dördüncü Hukuk Dairesi kararının, neden dolayı biri birine uymadıkları yukarıda 1/b-c ve özellikle ( d ) bentlerinde etraflıca açıklanmıştır.
Bu konuda, söz konusu iki karardan başka karar bulunamamış olması da içtihadın birleştirilmesine engel teşkil etmez. Bir defa Yargıtay`da henüz bilgisayar sistemine geçilmediğinden, Daire ve Kurul kararlarının sıhhatli bir tasnifi yapılmadığından, Dairelerin başka bir karara raslanmadığını ifade etmiş olmaları, işin gerçeğinde kesin şekilde başka karar bulunmadığını ifade etmemektedir. Aslında başka kararların bulunması olasılığı vardır.
Kaldı ki, konunun özelliği itibariyle Dördüncü Hukuk Dairesi kararının 1971, Üçüncü Hukuk Dairesi kararının 1985 tarihli olduğu gözetilince Yargıtay`a nadir gelen uyuşmazlık türlerinden olduğu da kabul edilebilir. Nasıl kabul edilirse edilsin, aslında içtihadı birleştirme yoluna gitmek için, sırf iki kararınyetmediği, iki kararla içtihadı birleştirmeye gidilemeyeceği görüşü, özelikle içtihadı birleştirmenin hukuku statik hale getireceğinden korkularak benimsenemez. Böyle bir benimseme 2797 sayılı Kanunun 15/2-b ve 16/5. maddelerine ters düşer. Zira bu maddelerde, "benzer olaylarda biri birine uymayan kararlar", "...arasındaki içtihat uyuşmazlıkları..."ndan söz edilmiş olup, biri birine uymayan iki karar, iki içtihat, içtihadı birleştirme için yeterlidir. Bu maddelerde iki kararın yetersiz olduğuna değinen bir açıklama yoktur. Tabiatıyla ikiden çok kararın bulunması daha yararlı olabilir. Fakat zorunlu değildir. Sayın Çoğunluğun vardığı sonuç itibariyle dolaylı bir şekilde iki çelişik kararı yeterli görmemesi de bizce yasaya aykırı düşmüştür.
3 - SONUÇ: Her iki Özel Dairenin incelediği olay aynıdır. Her iki olayda da bir gerçek kişi avukata başvurmuş, hukuki yardım istemiş, bunun yapılabilmesi için yazılı avukatlık ücret sözleşmesi imzalamıştır. Tabii ücret sözleşmesi yapmadan önce, yapılacak iş, karşılıklı yükümlülükler saptanmıştır. Bu sözleşme ücret sözleşmesini de kapsayan bir vekalet sözleşmesi niteliğindedir. Çünkü vekalet sözleşmesi olmalı ki, taraflar ona göre ücret hakkında anlaşma yapabilsinler. İşte taraflar vekalette de, ücrette de anlaşmışlardır. Ne var ki, sonradan iş sahibi, yargı mercilerinde işin takibini sağlayacak vekaletnameyi düzenletmemek suretiyle işin takibini engellemiş ve her iki olayda da avukat müvekkilinden ücret alacağını dava yoluyla istemiştir.
Böyle bir olay karşısında, Dördüncü Hukuk Dairesi; "vekalet sözleşmesi geçerlik biçimine bağlanmamıştır... vekalet belgesi usul yönünden, isbat biçimi Avukatlık Yasası yönünden mesleki disiplin kuralı niteliğindedir... Taraflar arasındaki yazılı sözleşmeye rağmen vekaletname vermeyerek davanın takibini engellemek gereksiz azil niteliğindedir. Avukat hiç bir hizmet yapmasa da ücrete hak kazanır" demektedir. Üçüncü Hukuk Dairesi ise, ücret sözleşmesindeki ücret peşin ödenmemiş, vekil de hiç bir vekalet hizmeti yapmamış, avukata vekaletname de verilmemiş olduğuna göre, avukat ücrete hak kazanamaz" demektedir.
Görülüyor ki, olaylar tamamen benzer nitelikte ve kararlar açıkça çelişiktir. Zira:
a ) Dördüncü Hukuk Dairesi, ücret sözleşmesini vekalet akti niteliğinde görmektedir. Üçüncü Hukuk Dairesi, bu hukuki teşhisi kabul etmemektedir.
b ) Dördüncü Hukuk Dairesi, vekalet sözleşmesi geçerlik şartına bağlı değil, vekalet belgesi ispat biçimi ve mesleki disiplin kuralıdır, diyor. Üçüncü Hukuk Dairesi, vekalet belgesi geçerlik şartıdır. Vekaletname olmadıkça, avukatlık parası peşin ödenmedikçe sözleşme geçerlik kazanmaz sonucuna varıyor.
c ) Dördüncü Hukuk Dairesi, vekaletname vermeyerek işin takibini engellemek gereksiz azildir, diyor. Üçüncü Hukuk Dairesi, bu görüşe yer vermiyor.
d ) Dördüncü Hukuk Dairesi, gereksiz azledilen vekil hiç bir iş yapmasa da ücrete hak kazanır, diyor. Üçüncü Hukuk Dairesi ise, yaptiğı bir vekalet hizmeti yoktur. Ücreti de peşin ödenmediğine göre, vekalet hizmeti yapmak zorunda da değildir. Ücrete hak kazanmaz, sonucuna varıyor.
Demek ki, bu kararlar arasında maddi olaya uygulanacak hukuk kurallarının teşhisi, tavsifi, yorumu ve varılan sonuç itibariyle açık bir çelişki mevcuttur.
Bu durum karşısında, maddi olaylar benzer nitelikte olduğu ve Üçüncü ve Dördüncü Hukuk Dairesi kararlarının biri birine uymadığı, içtihat uyuşmazlığının ortaya çıktığı sayın Çoğunluk tarafından kabul edilerek içtihadın Dördüncü Hukuk Dairesi kararı paralelinde birleştirilmesine karar verilmesi gerekirken, yazılı gerekçelerle, "içtihat aykırılığından söz edilemeyeceğine" karar verilmiş bulunmasına karşıyız. 12.12.1986
İ. Teoman OZANOĞLU Hakkı YAŞAR
10. Hukuk Dairesi Üyesi 4. Hukuk Dairesi Üyesi
Orhan YALÇINKAYA Erbay TAYLAN
10. Hukuk Dairesi Üyesi 4. Hukuk Daresi Üyesi