Mesajı Okuyun
Old 29-06-2009, 17:29   #133
Emel BODUR

 
Varsayılan Kadin HakkiymiŞ

KADIN HAKKIYMIŞ…

Yıllardır süregelen bir tartışma konusu olmuştur kadının insan hakkı… Peki, neden kadın hakkı değil de kadının insan hakkını tartışıyoruz, bu nitelendirmeyi yaparken bile daha büyük bir eşitsizliğe bir ayrımcılığa gitmiyor muyuz?

Aslında tartışılması gereken kurum aile. Kaldı ki kadınların yaşadıkları hak ihlalleri ne şehir ne de kırsal kesim ayrımı yapılmadan ilk önce ailede yani özel alanda başlıyor…Kız çocuğun ailesi tarafından okula gönderilmemesi, zorla evlendirilmesi ya da sevdiği kişiyle olan ilişkisine onay verilmemesi, kadının eşi tarafından çalışmasına izin verilmemesi, koca dayağı, namus cinayetleri…

Hikaye şöyledir…

Anadolu’ da yaşayan kendisine göre şehirleşen ama maalesef kör kuyudan çıkmamış, at gözlükleri ile dünyaya bakan, hayatını gencecik kızının fikirlerini hiçe sayarak devam ettiren bir baba ve babanın kuklası olmuş zavallı bir anne. 20 li yaşlarda, lisans eğitimini tamamlamış genç kız…
Okul biter, mesleğe büyük bir şevkle adım atar; saate saat – güne gün katar ki her an yeni bir şey öğrenebilmek için…
Bir gün gelir aşkın ne olduğunu bilmeden sevdanın pençesine düşer tazecik genç kız. Baba karşıdır ilişkiye çünkü dünyası küçüktür, çünkü kızının artık büyüdüğünün ve kendi kararlarını verebileceğinin farkında değildir; anne mi kadıncağızın sesi çıkamamaktadır. Ne yapabilir ki önce babası sonra kocası, erkeğinin sözünden çıkamamaktadır.

O bilmez ki Türkiye Cumhuriyeti Anayasasının getirdiği yenilikleri, kadının ataerkil toplumun imajına uygun olarak “eş” sıfatıyla temsil edildiğini, kocasının yanında kızının hayatına yönelik söz sahibi olduğunu…

Bunun gibi milyonlarca hikaye işte…

Peki şiddet nerede yer alıyor?

Gelişmiş ülkeler dahil tüm dünyada mevcut olan aile içi fiziksel ve psikolojik şiddet… Kadını aşağılama, hor görme, onun kendine güvenini sarsacak davranışlar içine girmek, hakarete maruz bırakmak, onu ekonomik olarak sonuna kadar bağımlı tutmak, sözüm ona namusu “bekaret” denilen bacak arasında aramak ki en büyük onur kırıcı düşünce de budur bence… Akan bir iki damlalık kan lekesi örümcek kafalıları namus abidesi haline getiriverirken; kadını bir mal gibi gören zihniyetteki namussuzluğa cevap verememektedir.

Namus/töre cinayeti olarak nitelendirilen ama aslında kadının insan hakkı olan temel değeri “yaşama hakkını” elinden alan şiddetin boyutları istatistiklerde de ispat edildiği üzere her geçen yıl artmaktadır.

Aslında 1948 İnsan Hakları Evrensel Beyannamesinde de ifade bulduğu üzere demokrasinin geliştirilmesinde hayati önem taşıyan cinsel ve bedensel haklar, tüm insanların doğuştan sahip olduğu özgürlük, saygınlık ve eşitliğe dayalı evrensel insan haklarıdır ve kadına yönelik her türlü faaliyetin devlet denetimi ve gözetiminde olması gerekmektedir.
Toplum olarak unuttuğumuz en önemli husus da kadının cinselliğinin ve bedenin sadece ve sadece kendine ait olduğudur. Bir kişinin kendi cinsel davranışlarını belirlerken cinsel zevk ve arzularını da belirleyebilecek olduğu nedense “çok ayıp” karşılanmaktadır.
Nerede, ne yapıyor ve hangi amaçla kağıt – kalemi ele alıyor olursak olalım hani hep derler “kanaya yara”… “Kadın hakkı” söylemesi bile çok acı ve zavallıca bence, bunu anlatmaya ne sayfalar, ne kalemdeki mürekkep, ne de zaman yeter…
Yeni yazılarla karşılaşmak temennisiyle…