Mesajı Okuyun
Old 24-11-2006, 03:50   #7
ibreti

 
Varsayılan

1.HD'sinden Kadastro İşlemlerinin hatalı olmasında idarenin sorumluluğuna gidilebileceğine dair bir karar var. Konu buradakine birebir uymamakla birlikte işlemden sorumluluğu getirdiği için sunuyorum.. (Sn.C.Doğanel temin etti.)
-
**************
KADASTRO EKİBİNİN HATALI İŞLEMLERİ - SİCİLE GÜVEN İLKESİ UYARINCA DAVALILARIN ZARARA UĞRAMASI - TAZMİNAT DAVASI - KUSURSUZ SORUMLULUK - TAPU İPTALİ VE TESCİL - DEVLETİN TAZMİNAT ÖDEMESİ - KUSURSUZ SORUMLULUK
KAYIT NO : 64650
**************
Esas Yılı : 2002
Esas No : 3549
Karar Yılı : 2002
Karar No : 5807
Karar Tarihi : 07.05.2002
Daire No : 1
Daire : HD
**************
ÖZET : Dava konusu taşınmaz, sanki orman sınırları içerisinde değilmiş gibi, senetsizden kişi adına 1959 yılında tespit edilmiş, sonradan satım suretiyle el değiştirmiş; 1994 tarihinde davalı üzerine kaydedilmiştir.Bu arada hazine tespite ses çıkarmamıştır.1982 tarihinde taşınmaz 1744 sayılı yasa ile orman dışına çıkarılmış, yine hazine davalının satın almasından sonra şerh koydurmuş; eldeki davayı ise, çıkarmadan itibaren 20 yıla yakın bir süre geçtikten sonra açmıştır.Kadastro ekibinin hatalı işlemleri sonucu davalıların ( karşı davacılar ) bayii adına tespiti ve kesinleştirilmesi, buna bağlı olarak sicil oluşturulması, sicile yerin orman tahdidinde kaldığına ilişkin bir şerhin verilmemesi nedeniyle ve sicile güven ilkesi uyarınca davalıların zarara uğradıkları yadsınamaz ( inkar edilemez ) bir gerçektir. Davalıların, akdine müracaat etme olanağının bulunması, kusursuz sorumluluktan ötürü hazineye karşı dava açmasını engellemez.Bu durumda uğranılan zararın hazine tarafından karşılanması gereği belirtilen ilkelerin bir sonucudur.

**************
(2709 s. K. m. 40/3, 129/5) (4721 s. K. m. 1007) (818 s. K. m. 55)
DAVA : Davacı tarafından, davalı aleyhine açılan tapu iptali, tescil, alacak davasının yapılan yargılamasında, mahkemece asıl davanın kabulüne, karşı davanın reddine dair verilen karar karşı davacı vekili tarafından duruşma istemli temyiz edilmekle, duruşma günü olarak saptanan 7.5.2002 Salı günü için yapılan tebligat üzerine temyiz eden vs.vekili avukat Ahmet ile temyiz edilen Hazine vekili avukat Gülderen geldiler duruşmaya başlandı, süresinde verildiği ve kayıt olunduğu anlaşılan temyiz dilekçesinin kabulüne karar verildikten sonra gelen vekillerin sözlü açıklamaları dinlendi, duruşmanın bittiği bildirildi, iş karara bırakıldı,bilahare dosya incelenerek gereği görüşülüp düşünüldü:
KARAR : Davacı hazine vekili, dava konusu taşınmazın öncesinin orman olduğunu hazine adına orman dışına çıkarılan yerde kaldığı halde tapu maliki adına tescil edildiğini, ormanların özel mülke konu olamayacağını ileri sürerek davalılar adına olan tapu kaydının iptali ile hazine adına tescilini istemiştir.Davalı-karşı davacılar ise, tapu siciline güvenerek taşınmazın üzerinde şerh olmadan satın aldıklarını tapu iptal edildiği takdirde, zarara uğrayacaklarını ileri sürerek 15.374.000.000 TL. tazminat istemişlerdir.Toplanan delillere ve tüm dosya içeriğine göre, dava konusu taşınmazın 1938 yılında 3116 sayılı yasaya göre yapılan tahditte orman tahdit sınırları içerisinde kaldığı, orman sınırları içinde iken 1959 tarihinde yapılan arazi kadastrosu sonucu tahdit dışında imiş gibi senetsizden davalı ve karşı davacıların bayii üzerine tescil edildiği, 16.2.1977 tarihinde başlayıp 14.9.1982 tarihinde kesinleşen 1744 sayılı yasaya göre yapılan orman sınırları dışına çıkarma işlemi ile dava konusu taşınmazın orman sınırları dışına çıkarıldığı, 11.7.1994 tarihinde davalıların tapu kaydına güvenerek pay satın aldığı daha sonra 9.11.1995 tarihinde tapu kaydına orman şerhi konulduğu sabittir.
Gerçekten, taşınmaz orman sınırları içerisinde iken kadastro tespiti ile kişiler üzerine yapılan tescilin yolsuz olduğu kuşkusuzdur.Ne var ki, davalılar yolsuz oluşan tapu kaydına güvenerek taşınmazın bedelini ödemek suretiyle tapudan pay alan 2.el konumundadırlar.Taşınmazın tapu kaydı üzerinde ormandan çıkarıldığına ilişkin hiçbir şerh bulunmamaktadır.Başka bir anlatımla temlikten önce hazine tarafından tapunun yolsuz olduğundan bahisle açılmış bir dava yoktur.
Öncelikle belirtmek gerekir ki Anayasa'nın 40 ncı maddesinin 3.fıkrasında "kişinin resmi görevliler tarafından vaki haksız işlemler sonucu uğradığı zarar da kanuna göre Devletçe tazmin edilir." Hükmü öngörülmüş, 129 ncu maddenin 5 nci fıkrasında "memurlar ve diğer kamu görevlilerinin yetkilerini kullanırken işledikleri kusurlardan doğan tazminat davalarının ancak idare aleyhine açılabileceği" açıklanmıştır.M.K.nun 1007 nci maddesi bu bağlamda yorumlandığında, tapu sicillerinin tutulmasından ve bundan doğan zararlardan devletin sorumlu olacağı ilkesinin benimsendiği anlaşılmaktadır. Yasanın bu açık hükmünün kaynak olduğu devletin sorumluluğu tapu sicilinin tutulması sırasında, sicil memurunun hukuka aykırı işlemi ile sonuç arasında nedensellik bağının varlığı gerekli ise de, eylem yada işlemin kusura dayanması gerekmez.Zira devletin sorumluluğu kusursuz sorumluluktur.Anılan ilke 27.3.1957 tarih ve 1/3 sayılı İnançları Birleştirme Kararı ile benimsenmiş, B.K. nun 55 nci maddesindeki sorumluluğun kusura dayanmadığı 22.6.1966 tarih 7/7 sayılı İnançları Birleştirme kararı ile de tekrarlanmıştır.Adam çalıştıran ( somut olayda devlet ) objektif özen eksikliğinin doğurduğu zarardan sorumludur.Çalışanın seçiminde, talimat vermede ve denetlenmesindeki eksiklik yada bozukluk nedeniyle çalışan çevre ve ilgililer için hakların kazanılması ve kullanılması açısından özel bir tehlike oluşturur.Kusursuz sorumluluk, tapu siciline bağlı çıkarların ve ayni hakların yanlış tescil sonucu sicile güven ilkesi yönünden değişmesi yada yitirilmesi bu haklardan yoksun kalınması temeline dayanır.Çünkü sicillerin doğru tutulmasını üstlenen ve taahhüt eden devlet, aykırı kayıtlardan doğan zararları da ödemeyi taahhüt etmektedir.Dayanaksız yada hukuksal duruma uymayan kayıtlar düzenlemek taşınmazın niteliğinde yanlışlıklar yapmak da aynı kapsamda düşünülmelidir.
Somut olayda, dava konusu taşınmaz, sanki orman sınırları içerisinde değilmiş gibi, senetsizden kişi adına 1959 yılında tespit edilmiş, sonradan satım suretiyle el değiştirmiş; 1994 tarihinde davalı üzerine kaydedilmiştir.Bu arada hazine tespite ses çıkarmamıştır.1982 tarihinde taşınmaz 1744 sayılı yasa ile orman dışına çıkarılmış, yine hazine davalının satın almasından sonra şerh koydurmuş; eldeki davayı ise, çıkarmadan itibaren 20 yıla yakın bir süre geçtikten sonra açmıştır.Kadastro ekibinin hatalı işlemleri sonucu davalıların ( karşı davacılar ) bayii adına tespiti ve kesinleştirilmesi, buna bağlı olarak sicil oluşturulması, sicile yerin orman tahdidinde kaldığına ilişkin bir şerhin verilmemesi nedeniyle ve sicile güven ilkesi uyarınca davalıların zarara uğradıkları yadsınamaz ( inkar edilemez ) bir gerçektir. Davalıların, akdine müracaat etme olanağının bulunması, kusursuz sorumluluktan ötürü hazineye karşı dava açmasını engellemez.Bu durumda uğranılan zararın hazine tarafından karşılanması gereği belirtilen ilkelerin bir sonucudur.
Hal böyle olunca, davalı ve karşı davacının gerçek zararının miktarının araştırılması ve sonucuna göre bir karar verilmesi gerekirken karşı davanın reddine ilişkin hüküm kurulması doğru değildir.Davalı-karşı davacılar vekilinin temyiz itirazı yerindedir.Kabulüyle hükmün yukarıda açıklanan nedenlerden ötürü HUMK.nun 428.maddesi uyarınca BOZULMASINA, 4.12.2001 tarihinde yürürlüğe giren Av.ücret tarifesinin 14.maddesi gereğince gelen temyiz eden vekili için 250.000.000. TL. duruşma Av.parasının temyiz edilenden alınmasına ve peşin alınan harcın temyiz edene geri verilmesine 7.5.2002 tarihinde oyçokluğuyla karar verildi.
KARŞI OY YAZISI
Medeni Kanunun önceki 917; yeni 1007.maddesi ile, tapu sicilinin tutulmasından doğan zararlardan ötürü Devletin doğrudan doğruya sorumlu olacağı ilkesi benimsenmiştir.Anılan maddeye dayanılarak açılan davalarda zarar sicil tutma kavramına giren bir işlemden veya böyle bir işlemin yerine getirilmemiş olmasından doğabilir.Bu zararı doğuran işlemin veya yerine getirilmemiş olmasının hukuka aykırılığı da gereklidir.
Hemen belirtilmelidir ki, sicil tutulmasıyla ilgisi olmayan yasa yolları gösterilmiş olan ve yasal yollara başvurularak düzeltilmesi olanakları bulunan kadastro çalışma faaliyetleri ile nitelik yitirmeden dolayı orman rejimi dışına çıkarma işlemleri sicil tutma kavramı içersine girmez.
Ancak, kadastro sonucu kesinleşen tutanağın sicile yanlış işlenmesi halinde M.K.nun 1007.maddesi uygulanma olanağı bulur.
Öte yandan, Devlet ( kamu ) malı içinde kalan yer hakkında oluşturulan kadastral kayıt, hukuken geçersiz bir kayıttır.Nitekim, hazinece açılan tapu iptal ve tescil davası kabul edilmiştir.Çekişmeli taşınmazın sonradan nitelik yitirmeden ötürü orman rejimi dışına çıkarılması, gerçek kişiler yararına ayni bir hak doğurmuş değildir.Hazinenin kadastral parsel kaydına satış suretiyle el değiştirmeden sonra şerh koydurması ve kadastro tespitinden uzunca sayılabilecek bir süreyi takiben iptal ve tescil davasını açması, onun ( hazinenin ) tazmini sorumluluğunu ortaya çıkaramaz.Somut olayın oluşumu ve özellikleri nedeniyle, Borçlar Kanunu'nun haksız fiil sorumluluğuna ilişkin hükümlerinin uygulanabileceği de söylenemez.Taşınmazı satın alan kişi, yalnızca akdine ( bayiine ) karşı dava ve talep hakkını kullanabilir.
Açıkladığım nedenlerden dolayı hükmün Onanması gerektiği kanaatini taşıdığımdan, sayın çoğunluğun bozma kararına katılamıyorum.



**************
.: CopyRight by Sinerji A.Ş. :.