Mesajı Okuyun
Old 14-04-2004, 02:56   #1
isfen

 
Karar Avukatlık Ücreti Ve Kara Parayı Aklama Suçu

Son senelerde suçlulukla mücadele bağlamında, Devlet’in yetkilerinin genişletildiğini görmekteyiz (mesale 5020 sayılı kanunla, kara parayı aklama suçunun kapsama alanı genişletilmiştir veya Bankalar Kanunu madde 22 fıkra 4‘teki zimmet suçunun takibinde, 4422 sayılı Çıkar Amaçlı Suç Örgütleriyle Mücadele Kanunu madde 2 ilâ 10 kısıtlamasız geçerlidir; aynı şeyin henüz tasarı aşamasında olan Yolsuzlukla Mücadele Kanunu’nda da olması yüksek ihtimaldir). Bundan hukukçuların da nasibini alması mümkün gözükmektedir. Özellikle müdafilerin kara para akladıkları ithamı, uygulamada ciddi sorunlara yol açmaya namzettir. Bu bağlamda Alman Anayasa Mahkemesi’nin geçen haftalarda Alman Ceza Kanunu madde 261‘de düzenlenen kara parayı aklama suçunun müdafilere yönelik yorumu ile ilgili vermiş olduğu bir karar var, onu kısaca tanıtmak istemiştim (30.3.2004 tarihli 2 BvR 1520/01 ve 2 BvR 1521/01 sayılı karar). Yüksek Mahkeme, genelde müdafilerin de avukatlık ücreti bağlamında kara parayı aklama suçunu işleyebileceğini tesbit etmekle beraber, bu suçun oluşması için, kanundaki düzenlemenin aksine ağır taksirin ve hatte gayrimuayyen kastın bile yeterli olmayacağını, sadece kara paranın menşeinin emin şekilde bilinmesi durumunda suçun oluşabileceğini vurgulamıştır. Müdafinin, paranın menşei hakkında araştırmalarda bulunması yükümlülüğünün olmadığı da ayrıca belirtilmiştir. Kovuşturma organlarının da soruşturmayı başlatırken veya soruşturma kapsamında özel tedbirlere başvururken (özellikle 4422: telefon dinleme, mal varlığına el koyma vs.) bu ölçülere göre ve özellikle müdafinin hukuk devleti çerçevesinde sahip olduğu özel konumu göz önünde bulundurarak hareket etmek mecburiyetinde oldukları özellikle belirtilmiştir. Kanımca Türkiye’deki uygulamada, mahkemede verilen karardan ziyade, kovuşturma sürecinde uygulanan tedbirler daha fazla zarara sebep oluyor.
Bütün arkadaşlara iyi çalışmalar dileğimle
Osman İsfen