Mesajı Okuyun
Old 16-03-2007, 15:20   #11
moge

 
Varsayılan ihbar süresi

Açtığım davada kıdem tazminatımı, kendi ödedediğim ihbar tazminatını ve fazlaya ilişkin haklarımı istedim. İşverenin ayrıca bir ihbar tazminatı ödemesini istemedim. Bana tanımış olduğu ihbar süresinin bu tazminatın yerine geçtiğini düşünüyorum. İşverenle olan anlaşmazlık dönemimizde kendisine "anlaşmalı fesih" dahi önermiştim. Yani kimsenin kimseye hiçbir tazminat ödememediği ve benim derhal ilişik kesebildiğim bir durumda ben davacı olmayacaktım. İşverenin böyle bir durumu aleyhime açacağı davada kötü niyet olarak gösterememesi için istemiş olduğu prosedüre uygun hareket ettim. Ama her attığım imzada benim bunlara rızam olmadığını, sırf işveren böyle istiyor diye imzaladığımı ve bu durumu dava edeceğimi belirttim.

Kendi isteği ile işten ayrılan işçinin, ihbar süresini doldurmadan ya da ihbar tazminatını ödemeden işyerinden ayrılmasının önünde kanuni engel vardır. Kanun bunu açıkça belirtmiştir. Ancak bunu tersi durumda, yani işverenin işçiyi çıkarması durumunda ihbar süresini işçinin çalışıp çalışmayacağına dair kanuni bir engel kanımca yoktur. Gerek iş kanunu gerek yargıtay içtihadlarını incelediğimde böyle bir engel göremedim. Bence iş kanunu bu noktayı kapatmamıştır. Borçlar kanuna göre düşünecek olursak bence bu noktada borçlu ve alacaklı taraflar belirlenmelidir. "Kim neden dolayı neyle kime karşı borçlanmıştır" sorusunun yanıtı iyi aranmaldır.

Kanaatimce:
1. İşverenin işçiyi nakletme kuvveti vardır.(TİS)
2. İşçinin bu nakle muvafakat etmeme kuvveti vardır.(TİS)
3. İşverenin nakle muvafakat etmeyen işçiyi işten çıkarma kuvveti var.(TİS)
4. İşverenin böyle bir tutumu karşısında işçinin ihbar tazminatı (veya yerine geçen süre ve ücretli iş arama izinleri) ve kıdem tazminatı isteme kuvveti var.(TİS)

Dikkat edilecek olursa kuvvetler karşılıklı olarak işçi ve işveren arasında dengelenmiştir. Bir diğer dikkat edilecek husus da işçinin kuvvet kullanma tasarrufu, ancak işverenin daha önceden kullanmış olduğuğu kuvvete mukabele etme şeklindedir. Yani işveren yeni bir tasarruf da bulunmasa işveren ile işçi arasındaki mevcut durum ihtilafsız olarak devam edecektir. İşçi, hiçbir zaman salt işverenin nakil istemine karşılık olarak bir takım talepler içine girmemiştir.(İş akdininin devamı konusunda iyi niyetini korumaktadır.)

Buradan anlaşılacağını tahmin ettiğim üzere bu durumda sonu belirleyen tasarruf sahibi işverendir ve bence yaptığı bu tasarrufla işçiye karşı borçlanan taraf işverendir. İşçiye "sen de muvafakat verip yeni işyerine gitseydin, başına bunlar gelmezdi." denemez. Çünkü eğer bu denebilseydi Toplu İş Sözleşmesinin "işveren başka şehre nakli ancak işçinin muvafakatını alarak yapabilir" maddesinin işçiyi koruyucu yanı kaldırılmış olurdu ki bu da TİS'e aykırı olurdu.
Saygılarımla.