Mesajı Okuyun
Old 03-02-2006, 10:35   #3
Saim Dikici

 
Varsayılan

T.C.
YARGITAY
HUKUK GENEL KURULU
E. 2002/19-282
K. 2002/299
T. 10.4.2002
• İTİRAZIN İPTALİ DAVASI ( İptal İstemi Reddedilen Alacaklının Kötüniyet Tazminatı İle Sorumlu Tutulması Şartı )
• KÖTÜNİYET TAZMİNATI ( İtirazın İptali Davası Reddedilen Alacaklının Tazminatla Sorumlu Tutulması İçin Haksız ve Kötüniyetli Olma Koşullarının Birlikte Gerçekleşmesinin Gerekmesi )
• HAKSIZ VE KÖTÜNİYETLİ OLMA ( İtirazın İptali Davası Reddedilen Alacaklının Tazminatla Sorumlu Tutulması İçin Haksız ve Kötüniyetli Olma Koşullarının Birlikte Gerçekleşmesinin Gerekmesi )
2004/m.67
ÖZET : İtirazın iptali istemi reddedilen alacaklının kötüniyet tazminatı ile sorumlu tutulabilmesi için iik.nun 67. Maddesi anlamında haksız ve kötüniyetli olma koşullarının birlikte gerçekleşmesi zorunludur.

DAVA : Taraflar arasındaki "itirazın iptali" davasından dolayı yapılan yargılama sonunda; ( Kartal Asliye İkinci Hukuk Mahkemesi )nce davanın reddine dair verilen 17.5.2000 gün ve 1998/127-2000/345 sayılı kararın incelenmesi davacı vekili tarafından istenilmesi üzerine, Yargıtay Ondokuzuncu Hukuk Dairesinin 27.3.2001 gün ve 2000/8256-2001/2254 sayılı ilamı ile, ( ... Davacı taraf, akdi ilişkinin varlığı yönünden ibraz ettiği faturalar ve irsaliyelerin davalıya ulaştırıldığı yolundaki iddiasını diğer bir deyişle alacağın varlığı yönünden akdi ilişkiyi usulen kanıtlayamamış bulunduğu gerekçe gösterilerek yazılı şekilde davanın reddine karar verilmesinde isabetsizlik bulunmadığından bu yöne ilişkin temyiz itirazlarının reddi gerekmiştir. Ancak, somut olayın özelliği dikkate alındığında davacının icra takibine girişmekte kötüniyetli olduğu kabul edilemeyeceğinden gerekçe gösterilmeksizin davacının İİK'nun 67. maddesi uyarınca tazminatla yükümlü tutulması doğru değildir... ) gerekçesiyle bozularak dosya yerine geri çevrilmekle, yeniden yapılan yargılama sonunda,mahkemece önceki kararda direnilmiştir. i Temyiz eden : Davacı vekili

Hukuk Genel Kurulunca incelenerek direnme kararının süresinde temyiz edildiği anlaşıldıktan ve dosyadaki kağıtlar okunduktan sonra gereği görüşüldü:

KARAR : Dava, itirazın iptali istemine ilişkindir.

Davacı şirket vekili, davacının davalı şirkete makine ve alet satarak irsaliye karşılığında teslim ettiğini, faturasını da düzenleyip davalıya tebliğe gönderdiğini, faturaya itiraz etmeyen ve borcunu da ödemeyen davalının, yapılan icra takibinde borca itirazda bulunduğunu ileri sürerek, itirazın iptaline ve icra inkar tazminatına karar verilmesini istemiştir.

Davalı vekili, ileri sürülen şekilde bir mal alımının söz konusu olmadığını, fatura ve irsaliyenin tebliğ de edilmediğini savunarak davanın reddine ve icra takibinin kötüniyetle yapılmış olması nedeniyle davalı yararına tazminata karar verilmesini istemiştir.

Yerel Mahkemenin, davanın reddine, İcra ve İflas Kanunu'nun 67. maddesi uyarınca %40 oranında tazminatın davacıdan alınıp davacıya verilmesine dair kararı, Yüksek Özel Dairece yukarıdaki gerekçeyle bozulmuştur.

Uyuşmazlık, somut olayda davacının icra takibini kötü niyetle yapmış olup olmadığı, dolayısıyla davalı yararına Icra ve Iflas Kanunu'nun 67. maddesinde öngörülen tazminata hükmedilmesinin koşullarının bulunup bulunmadığı noktasında toplanmaktadır.

İcra ve İflas Kanunu'nun 67. maddesi, alacaklı tarafından açılan itirazın iptali davasında, takibinde haksız ve kötüniyetli görülmesi halinde, borçlunun talebi üzerine alacaklının, tarafların durumuna, davanın ve hükmolunan şeyin tahammülüne göre, yüzde kırk oranından az olmamak kaydıyla, uygun bir tazminatla mahkum edileceği hükmünü taşımaktadır. Böylece, alacaklının anılan tazminata mahkum edilebilmesi, açıkça, takibin kötü niyetle yapılmış olması koşuluna bağlanmıştır.

Hemen belirtilmelidir ki, alacaklının icra takibinin kötü niyetli olarak yaptığı hususu, borçlu tarafından kanıtlanmalıdır.

Öğretiye ve Yargıtay uygulamasına göre, alacağının bulunmadığını bildiği veya bilmesi gereken bir durumda olduğu halde, icra takibine girişen alacaklı,kötü niyetli kabul edilir. Örneğin, alacağı kendisine tamamen ödenmesine rağmen icra takibine girişen veya kefil hakkında kefalet limitinin üzerindeki bir miktar için takip yapan alacaklı, İcra ve İflas Kanunu'nun 67. maddesi anlamında kötüniyetli sayılmalıdır ( Bu konudaki bilimsel görüşlere ve Yargıtay uygulamasına örnek olarak: İlhan E. Postacıoğlu, Ödeme Emrine İtirazın İptali Mevzuunda Bazı Zaruri Açıklamalar, Batider, 1980, C:X, S:4, sayfa: 971-973; Yargıtay Hukuk Genel Kurulu'nun 20.6.1980 gün ve 1979/9-82 esas, 1980/2073; Yargıtay 19. Hukuk Dairesi'nin 11.10.1994 gün ve 1993/8754-1994/9229; 10.5.1994 gün ve 1993/4898-1994/4778 sayılı kararları ).

Açıklanan bu yasal durum ve ilke çerçevesinde somut olay değerlendirildiğinde;

Davacı şirket, davalıya satıp teslim ettiğini ileri sürdüğü mallarla ilgili olarak, 23.6.1997 günlü sevk irsaliyesi ile, aynı günlü faturayı düzenlemiş; görülmekte olan davada, faturayı davalıya elden tebliğ ettiğini ileri sürerek, bunu tanıkla kanıtlayacağını bildirmiş, davalı vekili tanık dinlenmesine onam vermemiştir. Mahkemece buna rağmen tanık dinlenmiş ise de, ilişkinin niteliğine ve miktara göre, somut olayda, faturanın davalıya elden tebliğ edildiği iddası, davalının açık onamı olmadıkça tanıkla kanıtlanamayacağından, dinlenen davacı tanıklarının sözlerine itibar edilemez.

Nitekim, yerel mahkeme de, dinlediği davacı tanıklarının satım ilişkisini ve faturanın tebliği hususunu doğrulamasına rağmen, faturanın davalıya usulüne uygun şekilde tebliğ edildiği iddiasının kanıtlanamadığını isabetli olarak kabul etmiş ve davanın reddine ilişkin hükmünü bu gerekçeye dayandırmıştır.

Ne var ki, Mahkemece görevlendirilen bilirkişinin, her iki tarafın şirket merkezlerindeki defter ve belgeler üzerinde yaptığı inceleme sonucunda düzenlediği 30.3.2000 günlü raporda, anılan fatura tutarının davacı şirket defterlerinde alacak olarak kayıtlı bulunduğu, ancak, faturaya konu malların teslimine ilişkin irsaliyede, teslim eden ve teslim alan hanelerinin doldurulmamış olduğu, o nedenle, irsaliyenin malların teslimine ilişkin delil olarak kabul edilemeyeceği belirtilmiştir. Davacının kötü niyetini kanıtlama yükümlülüğü kendisine ait olan davalı da, bu yönde başkaca herhangi bir delil sunmamıştır.

İçeriği az yukarıda açıklanan bilirkişi raporu, dosya kapsamı ve somut olayın özellikleri gözönüne alındığında; davacının takibe konu alacağının varlığını usul hukuku kuralları çerçevesinde kanıtlayamadığı, ancak, icra takibine kötü niyetli olarak giriştiğini kabule elverişli herhangi bir delilin de bulunmadığı açıktır. Başka bir ifadeyle, davalı, somut olayda davacının icra takibinde kötü niyetli olduğunu yasal delillerle kanıtlayamamış olup, dosya içeriği de kötüniyetin varlığını kabule elverişli değildir.

Şu yönün de önemle belirtilmesinde yarar vardır: İcra ve İflas Kanunu'nun 67. maddesinde düzenlenen ve uygulamada "kötüniyet tazminatı" olarak adlandırıla gelen tazminat türü, sadece ve ancak yukarıdaki açıklamalar çerçevesinde takibe girişmekte kötüniyetli bulunduğu borçlu tarafından açıkça kanıtlanmış olan ya da öyle olduğu ayrıca kanıtlanmasına gerek bulunmaksızın dosya kapsamından açıkça anlaşılabilen alacaklıya yönelik bir yaptırım niteliğindedir. Alacağının varlığına maddi hukuk kuralları çerçevesinde inanarak icra takibine girişen, ancak bunu usul hukuku kurailarına uygun şekilde kanıtlayamadığı için itirazın iptali istemi reddedilen bir alacaklı, İİK.nun 67. maddesi anlamında "haksız" ise de, kötüniyetli olarak kabut edilebilmesine ve dolayısıyla, bu iki koşulun birlikte gerçekleşmesini açıkça şart koşan söz konusu hüküm çerçevesinde tazminatla sorumlu tutulmasına hukuken olanak yoktur.

Tersinin kabulü, hak arama özgürlüğünü düzenleyen Anayasa'nın 36. maddesi hükmüne de aykırı düşer.

Hal böyle olunca, Yerel Mahkemece Özel Daire bozma kararına uyulmak gerekirken, sadece takibin haksızlığını ortaya koyan olgulara dayanılarak,bunların aynı zamanda davacının kötüniyetini de gösterdiği gerekçesiyle önceki kararda direnilmesi usul ve yasaya aykırıdır. Bu nedenle direnme kararı bozulmalıdır.

SONUÇ : Davacı vekilinin temyiz itirazlarının kubulü ile, direnme kararının yukarıda ve Özel Daire bozma kararında gösterilen nedenlerden dolayı HUMK.nun 429. maddesi gereğince ( BOZULMASINA ) istek halinde temyiz peşin harcının geri verilmesine, 10.4.2002 gününde oyçokluğuyla karar verildi.