Mesajı Okuyun
Old 17-12-2012, 22:54   #18
Av. Bülent Sabri Akpunar

 
Varsayılan

Şimdi ; Görev uyuşmazlığı çıktığı taktirde hukuki elatmalarda idari yargının görevli olduğuna dair bir uyuşmazlık mahkemesi kararı buunmakta.(Aynı paralelde : Uyuş.Mah. 2011/66 E. 2012/61 K. 9.4.2012 T.)

Uyuşmazlık Mahkemesi'nin sadece tarafları değil ama herkesi bağlayıcı nitelikteki kararları, Genel Kurulun görev konusundaki "ilke kararları".(Bir nevi içtihatları Birleştirme Kararı) Bu da ancak işbu mahkemenin bölümleri arasında bir uyuşmazlık var ise çıkartılabiliyor.

Bu durumda yargı yolu uyuşmazlığının çıkmadığı dosyalarda Yargıtay 5 HD kendisini görevli kılarak kesin kararlar verecek, aksi halde yargı yolu uyuşmazlığının çıktığı hallerde ise Uyuşmazlık Mahkemesi ilgili davayı idari yargıya yollayacak.Bu uygulama bir yasa veya ilke kararı ile çözümlenmez ise kişilerin mağduriyeti bir tarafa hukuk sisteminde istikrarsızlık yaratacak.

Ne var ki aşağıdaki kararda benimsendiği gibi Yargıtay'ın ilgili Uyuşmazlık Mahkemesi kararı her ne kadar herkes için bağlayıcı değil ise de, " ...verilen söz konusu Uyuşmazlık Mahkemesi hukuk kararlarının, görülmekte olan davadaki yargı yolu uyuşmazlığının çözülmesinde Hukuk Genel Kurulu'nca da dikkate alınması gerektiği ittifakla benimsenmiştir" gibi bir "kabullenme" ile görevsizlik kararı vermesi gerektiğini düşünüyorum. Aksi halde kurumlar arasında doğan çelişkinin hukuka güveni eksilteceği muhakkak.
Alıntı:

"Dava, yargı kararı ile tazminatla yükümlü tutulan ____ tarafından, ölen işçinin mirasçılarına ödenen tutarın, olayda güvenliği sağlama ödevi nedeniyle sorumlu olduğu ileri sürülen İçişleri Bakanlığı'ndan rücuan tahsili isteğinden ibarettir.

Somut olayda, görevi esnasında teröristlerce öldürülen kurum işçisinin mirasçıları tarafından ____ aleyhine tazminat davaları açıldığı, mahkemece hükmolunan tazminatların davalı ortaklığa yüklendiği ve bu yoldaki kararların derecattan geçerek kesinleştikleri anlaşılmaktadır.

Tazminat davalarına bakan mahkemelerce, bilirkişi raporu ile saptanan kusur ve sorumluluk oranları esas alınarak, hüküm verilmiştir.

Hukuk Genel Kurulu önüne gelen uyuşmazlık, görülmekte olan rücu davasında adli yargının mı, yoksa idari yargının mı görevli bulunduğu noktasında toplanmaktadır.

2577 sayılı İdari Yargılama Usulü Kanunu'nun "...İdari Dava Türleri ve İdari Yargı Yetkisinin Sınırı..." başlıklı 2. maddesinde idari dava türleri sayılmıştır. Bu hükme göre idari davalar;

- İdari işlemler hakkında açılan iptal davaları,
- İdari eylem ve işlemlerden dolayı kişisel hakları doğrudan muhtel olanlar tarafından açılan tam yargı davaları,
- Kamu hizmetlerinden birinin yürütülmesi için yapılan her türlü idari sözleşmelerden dolayı taraflar arasında çıkan uyuşmazlıklara ilişkin davalardan ibarettir.

Ödenen tazminatın rücuan tahsili istemiyle açılmış olan eldeki davanın, yukarıda sözü edilen kanun hükmü anlamında bir iptal davası veya idari sözleşmeden kaynaklanan bir dava olmadığı açıktır.

Yine eldeki davanın aynı kanun hükmü anlamında "tam yargı davası" niteliği taşımadığında da kuşku ve duraksamaya yer olmamalıdır. Çünkü tam yargı davaları; ancak, herhangi bir idari eylem ve işlemden dolayı kişisel hakkın doğrudan muhtel olması halinde ve o kişisel hakkın sahiplerince açılabilirler. Dolayısıyla, herhangi bir davanın tam yargı davası olarak nitelendirilebilmesi için, ortada öncelikle bir idari işlem veya eylemin bulunması şarttır; ayrıca, bu işlem veya eylem nedeniyle kişisel bir hakkın ihlal edilmiş olması da gerekir.

Dava konusu olayda davacı vekili, rücu istemini, davalı idarenin kendisine yönelik herhangi bir eylem veya işlemine dayandırmamaktadır.

Yine davalıya rücu edilmek istenilen tazminatın, davacının hukuki statüsü gözetildiğinde, 6183 sayılı Amme Alacaklarının Tahsili Usulü Hakkındaki Kanun kapsamında bir kamu alacağı olmadığı da tartışmasızdır.

Öte yandan, aynı olayda ölen başka kişilere davacı şirketçe ödenen tazminatların davalı idareye rücu istemiyle ilgili olarak önce idare mahkemelerinde verilen görevsizlik kararları üzerine de adli yargıda açılan başka bazı davalarda, görev (yargı yolu) yönünden ortaya çıkan uyuşmazlık üzerine; Uyuşmazlık Mahkemesi Hukuk Bölümü'nce verilen kararlarla da, yukarıda değinilen ilke ve kurallara dayanılmak suretiyle, uyuşmazlığın Borçlar Kanunu hükümleri çerçevesinde çözülmesi gerektiğinin benimsendiği, bu benimsemeye bağlı olarak görevin adli yargıya ait bulunduğu sonucuna varıldığı ve adli yargı yerlerince verilen görevsizlik kararlarının bu gerekçeyle kaldırıldığı görülmektedir.

(Örneğin: Uyuşmazlık Mahkemesi Hukuk Bölümü'nün 06.12.2004 gün ve 2004/84-86; 06.12.2004 gün ve 2004/91-88 sayılı kararları). Her ne kadar, 2247 sayılı Uyuşmazlık Mahkemesinin Kuruluş ve İşleyişi Hakkında Kanun'un 30. maddesine göre, Uyuşmazlık Mahkemesi'nin tüm yargı merciilerini bağlayıcı nitelikteki kararları, sadece, Genel Kurulun görev konusundaki ilke kararlarıyla sınırlı ve yukarıda sözü edilen kararların Hukuk Bölümü'nden verilmiş olmaları nedeniyle, eldeki davada yapılan temyiz incelemesi yönünden Yargıtay Hukuk Genel Kurulu'nu bağlayıcı nitelikte değil ise de; aynı olayda öldükleri anlaşılan birçok kişinin mirasçıları veya o nitelikte olmayan yakınlarınca açılan davalara ilişkin olarak verilen söz konusu Uyuşmazlık Mahkemesi hukuk kararlarının, görülmekte olan davadaki yargı yolu uyuşmazlığının çözülmesinde Hukuk Genel Kurulu'nca da dikkate alınması gerektiği ittifakla benimsenmiştir.

Nihayet, önemle belirtilmelidir ki; anayasal bir ilke olan Hukuk Devleti ilkesi, tarafları ve konusu ne olursa olsun, dava konusu haline getirilmiş olan herhangi bir uyuşmazlığın, her halükarda, yargı yollarından birinin görev alanı içerisinde olacağının kabulünü zorunlu kılar. Başka bir ifadeyle, Hukuk Devletinde, ona bakmakla görevli bulunan bir mahkemenin bulunmayacağı hiçbir dava düşünülemez; ortada bir dava varsa, onu görmekle görevli bir mahkemenin de bulunması, Hukuk Devleti ilkesinin zorunlu gereğidir.

Baştan beri yapılan açıklamalar, değinilen ilkeler ve kurallar itibariyle, somut olayda davaya bakma görevi adli yargıya aittir.

Hal böyle olunca, yerel mahkemenin gerekçesi ve sonucu itibariyle aynı yönde olan direnme kararı usul ve yasaya uygun olup, yerindedir.

Ne var ki, davalı vekilinin esasa yönelik temyiz itirazları özel dairece incelenmediğinden, bu yönde inceleme yapılmak üzere dosyanın özel daireye gönderilmesi gerekir."http://www.turkhukuksitesi.com/serh.php?did=3587