Mesajı Okuyun
Old 10-01-2003, 16:50   #6
Av. Hulusi Metin

 
Varsayılan Aynı Mahkeme - Ayrı Mahkeme

Kuruluşu, görev ve yetkileri, işleyişi ve yargılama usulleri kanunla düzenleneceği, 1982 Anayasası'nın 142. maddesinde belirtilen mahkemelerimizin esas olarak dayanağı, 1924 tarihli ve 469 sayılı "Mehakimi Şer'iyenin ilgasına ve MehakiminTeşkilatına Ait Ahkamı Muaddil Kanun"dur.

Aynı yargı çevresi içinde; iş çokluğu nedeniyle, aynı düzeyde kurulan birden çok mahkemenin davaların birleştirilmesi yönünden mahkeme sayılıp sayılamayacağı
konusundaki tartışmalâr ve içtihatlar arasındaki aykırılıklar Yargıtay İçtihâdı Birleştirme Büyük Genel Kurulu'nun E.91/3, K.92/2 sayılı ve 14 Şubat 1992 tarihli,kararı ile nihayet sonuçlanmıştır.

YİBBGK; Bir yargı çevresi içinde bulunan aynı düzeyde, birden fazla mahkemenin, davaların birleştirilmesi açısından ayni mâhkeme sayılmasına çoğunlukla karar vermiştir. (YKD. Mayıs 92) , Kurula göre; ...hiçbir zaman asliye birinci veya ikinci hukuk mahkemesine hitaben dava açılamamaktadır. Dava doğrudan' doğruya 'asliye,hukuk mahkemesine' hitaben açılmakta ancak iş bölümü esasına göre dosyalar bu mahkemelere dağıtılmaktadır." Büyük kentlerimizdeki uygulamada ise önce, nöbetçi mahkeme öğrenilmekte ve dilekçe o mahkemeye hitaben verilmektedir. Çoğu zaman nöbetçi mahkemenin değişmesinin beklendiği de bir gerçektir. Nöbetçi mahkemenin dosyaları "iş bölümü esasına göre" dağıtımında öngörülen maksat gerçekleşememektedir.

Adalet işleri binası olma özelliğinden yoksun, ancak tabelasından "Adliye" olduğu anlaşılabilen yapılarda, 469 sayılı yasanın işlerin hızla sonuçlandırılması amacının gerçekleştiğini kabul etmek de zordur.
Ancak yine de kurulun aynı ve ayrı mahkeme ayrımına anılan kararıyla son vermiş olması, kabul etmek gerekir ki adaletin gecikmesi nedenlerinden birisini ortadan kaldırmıştır. Bilindiği gibi davaların birleştirilmesi yönünden "ayrı mahkeme" anlayış ve uygulayışı, birleştirme istemine ilişkin mahkeme kararının, bağımsız olarak temyiz edilmesine olanak vermekte ve esas davanın görülmekte olduğu mahkeme açısından da bu durum bekletici sorun sayılmakta idi.

"Aynı mahkeme" kabul ve uygulayışı ise birleştirme istemi hakkındaki kararın, ancak esas kararla birlikte temyiz edilebilmesi sonucunu doğurmaktadır. Bir yasal yolun böylece yorum sonucu, kapatılmış olması eleştirilebilir. Ancak uygulamada bu yolun çoğu zaman, davayı uzatmak amacıyla kullanıldığının da kabulü gerekir. Kurul kararının, bu bakımdan özellikle isabetli olduğu kanısındayız.

Konuyu, metodik bir yaklaşımla ele alan Sn. T. Uygur (Y. 4.HD.Bşk.), özel yasa -genel yasa, önceki yasa - sonraki yasa ayrımını yaparak HUMK'ı konu olarak özel yasa ve tarih olarak da sonraki yasa kabul ederek HUMK'nın konuya ilişkin 45. maddesini, kelimesi ve ruhuyla yorumlayıp, "ayrı mahkeme" sayılması gerektiği sonucuna ulaşmakta ve bu nedenle çoğunluk görüşüne katılmamaktadır. Ayrı mahkeme kabulünü, davaların uzaması nedenlerinden birisi olarak gördüğümüz için düşünce sistemine katıldığımız Sn. Uygur'un sonuca ilişkin görüşüne katılamıyoruz.

HUMK'nın 45. maddesindeki, bizce yasa tekniğine aykırı bir ifadeyle yer alan "aynı mahkeme ve ayrı mahkeme" kavramlarının ne anlama geldiği sorusuyla çoğunluk görüşüne karşı çıkan Sn. G. Eriş (Y.11.HD. üyesi), HUMK'da değişiklik yapan 2494 sayılı yasanın genel gerekçesinde belirtilen "...davalara sürat kazandırmak ve davaların nedensiz uzamalarına engel olmak" amacını, sorunun çözümüne hareket noktası ve "ayrı mahkeme" görüşüne gerekçe olarak kabul etmektedir. Mahkemelerin kuruluşu ,hakkındaki 469 sayılı yasa karşısında HUMK ve genel gerekçesini esas alanı Sn. Eriş'in düşünce sistemine ve "ayrı mahkeme" görüşüne katılamıyor, HUMK'daki değişiklik beklentisini paylaşıyoruz.

HUMK'nın 45. maddesinin uygulanışından doğan tartışmada, mahkemelerin işleyişinden ve HUMK'dan duyulan sıkıntı ve şikayetlerin haklılığı, bir kez daha kanıtlanmıştır.
1924 tarihli ve 469 sayılı yasa ile 1927 tarihli HUMK halen yürürlüktedir. Usul hakkındaki yasanın, esasa ilişkin yasa- 'daki bir hükmü örtülü (zımni) olarak kaldırdığı görüşü, kabul edilemez. Bu nedenle YİBBGK'nın, sorunun çözümünde 469 sayılı yasayı hareke; noktası kabul ederek "aynı mahkeme" sonucuna ulaşmış olması, kamusal yarar ve hızlı adalet düşünce ve gerekçesiyle de isabetlidir.

YİBBGK'nın kararı, yargıevi (mahkeme) kuruluş ve işleyişindeki ve HUMK'daki zorunlu ve beklenen güncelleştirmenin kaçınılmazlığını da yeniden gündeme getirmiş olmaktadır.

(Koleksiyondan, Cumhuriyet, 8.Haziran 1992)