Mesajı Okuyun
Old 06-03-2010, 15:46   #24
avukat.derviş.yıldızoğlu

 
Varsayılan

Örne¬ğin mesleklerinin icrası bağlamında avukat veya noterin kamu görevlisi ol¬duğu hususunda bir tereddüt bulunmamaktadır. Keza kişi, bilirkişilik, ter¬cümanlık ve tanıklık faaliyetinin icrası kapsamında bir kamu görevlisidir. Askerlik görevi yapan kişiler de kamu görevlisidirler. Bu bakımdan örneğin bir suç vakıasına müdahil olan, bir tutuklu veya hükümlünün naklini gerçekleştiren jandarma subay veya erleri de, kamu görevlisidirler.”


T.C.
YARGITAY
5. CEZA DAİRESİ
E. 2006/3896
K. 2006/6505
T. 6.7.2006
• RÜŞVET ALMA ( Sanıkların Aldıklarına Dair İhbar Üzerine Onları Yakalamaya Yönelik Olarak Numaraları Önceden Tespit Edilen Paraların Operasyonla Yakalanması Eyleminin Rüşvet Değil Kamu Görevlisi Olan Sanıkların Görevi Kötüye Kullanma Suçunu Oluşturduğu )
• GÖREVİ KÖTÜYE KULLANMA ( Sanıkların Rüşvet Aldıklarına Dair İhbar Üzerine Onları Yakalamaya Yönelik Olarak Numaraları Önceden Tespit Edilen Paraların Operasyonla Yakalanması Eyleminin Suçu Oluşturduğu )
• RÜŞVET ANLAŞMASI ( Olayda Görevli Ajanla Sanıklar Arasında Serbest İradeyle Yapılmış Bir Rüşvet Anlaşması Olmadığı ve Ajanın Gerçekte Gayri Meşru Zeminde Bulunmadığı )
5237/m.252
ÖZET : Olayda görevli ajanla sanıklar arasında serbest iradeyle yapılmış bir rüşvet anlaşması olmadığı ve ajanın gerçekte gayri meşru zeminde bulunmadığı, sanıkların rüşvet aldıklarına dair ihbar üzerine onları yakalamaya yönelik olarak numaraları önceden tespit edilen paraların operasyonla yakalanması eyleminin rüşvet değil kamu görevlisi olan sanıkların görevi kötüye kullanma suçunu oluşturduğu gözetilmeden yazılı şekilde rüşvet almak suçundan mahkumiyetlerine karar verilmesi, yasaya aykırıdır.

DAVA : Rüşvet alma suçundan sanıklar Bülent Özkan ve Ekrem Fatih Koyuncu'nun yapılan yargılanmaları sonunda; rüşvet almaya teşebbüs suçundan mahkumiyetlerine dair ( İSTANBUL ) 3.Ağır Ceza Mahkemesinden verilen 10.11.2005 gün ve 2005/272 Esas, 2005/331 Karar sayılı hükmün duruşmalı olarak süresi içinde Yargıtay'ca incelenmesi sanıklar müdafileri tarafından istenilmiş olduğundan dava evrakı C.Başsavcılığından tebliğname ile daireye gönderilmekle 05.07.2006 Çarşamba saat 14.00 duruşma günü tayin olunarak sanıklar müdafilerine çağrı kağıdı gönderilmişti.

Belli günde Hakimler duruşma salonunda toplanarak Yargıtay C.Savcılarından Erdal Baytemir hazır olduğu halde oturum açıldı.

Yapılan tebligat üzerine dosyadaki vekaletnameye dayanarak sanık Ekrem Fatih Koyuncu adına gelen Av.Selçuk Sunay huzura alınarak duruşmaya başlandı.

Duruşma isteğinin süresinde ve yerinde olduğu anlaşıldıktan sonra uygun görülen talep ve mütalaa dairesinde sanık hakkında ( DURUŞMALI ) inceleme yapılmasına oybirliğiyle karar verilerek tefhim olunduktan sonra işin açıklanmasına dair raportör üye tarafından düzenlenen rapor okundu.

Raportör üye rapora ilave edecek bir cihet bulunmadığını bildirdi.

Sanık müdafi temyiz layihasını açıklayarak savunmada bulunup müvekkili hakkındaki hükmün ( BOZULMASINI ) istedi.

Yargıtay C.Savcısı tebliğname içeriğini tekrar etti.

Son sözü sorulan sanık müdafi savunmasına ilave edecek bir cihet bulunmadığını bildirmekle dosya incelenerek karar verilip tefhim olunmak üzere duruşma 12.07.2006 Çarşamba saat 14.00'e bırakılmıştı.

Belli günde oturum açıldı. Dava evrakı incelenip gereği görüşülmüş olduğundan aşağıda yazılı karar ittihaz olundu:

KARAR : Eminönü Emniyet Müdürlüğü sivil istihbaratında görevli sanıkların, cezaları nedeniyle aranan kişileri yakalayıp rüşvet aldıktan sonra serbest bıraktıklarının Emniyet Müdürlüğüne telefonla ihbar edilmesi üzerine suçun ortaya çıkarılması maksadıyla Emniyetçe görevlendirilen ajanın önceden numaraları tespit edilmiş paralar ve ses kayıt cihazı ile aranmakta olan bir şahıs gibi çay bahçesine gidip görevliler tarafından çay bahçesine yönlendirilen sanıklarında sivil kıyafetli olarak görevli ajanın yanına gelip şahıstan polis tarafından aranıp aranmadığı sorulup, 6 yıl ceza aldığını belirtmesi üzerine "arabaya bin merkeze götüreceğiz" dedikleri, aranan kişi durumundaki ajanın bu işi halletmenin bir yolu olup olmadığını sorması üzerine sanıkların, "arabaya bin halledelim" diyerek onu alıp ekip otosuna bindirip sanıklardan Ekrem'in kullandığı ekip otosu ile ekip başı diğer sanık Bülent'in yola çıktıktan sonra Beyazıt meydanındaki tramvay yoluna çıkışta sanıklardan Bülent'in ajan olarak kullanılan kişiye üzerinde ne kadar parası olduğunu sorup, 900 YTL.'si olduğunu öğrendikten sonra onunla pazarlığa başladıkları ve sonuçta ajanın üzerindeki 900 YTL paranın az olduğunu söyleyip, parayı 2.000 YTL'ye tamamlaması gerektiğini belirterek 900 YTL.'i ondan alıp ertesi gün aynı yerde buluşmak üzere aranan şahıs rolündeki ajanı Şehzadebaşı ışıklarında serbest bıraktıkları, sanıklar Aksaray istikametine doğru seyrederken Dar'ül-Fünun Caddesinde polis ekiplerinin sanıkların yolunu keserek daha önce seri numaraları alınmış 900 YTL'sı parayı sanık Bülent'in cebinde buldukları, olayda görevli ajanla sanıklar arasında serbest iradeyle yapılmış bir rüşvet anlaşması olmadığı ve ajanın gerçekte gayri meşru zeminde bulunmadığı, sanıkların rüşvet aldıklarına dair ihbar üzerine onları yakalamaya yönelik olarak numaraları önceden tespit edilen paraların operasyonla yakalanması eyleminin rüşvet değil kamu görevlisi olan sanıkların görevi kötüye kullanma suçunu oluşturduğu gözetilmeden yazılı şekilde rüşvet almak suçundan mahkumiyetlerine karar verilmesi,

SONUÇ : Kanuna aykırı sanıklar müdafiilerinin temyiz itirazları bu itibarla yerinde görülmüş olduğundan hükmün 5320 sayılı Kanunun 8/1 maddesi gözetilerek CMUK.nun 321. maddesi gereğince ( BOZULMASINA ), 06.07.2006 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.
T.C.
YARGITAY
5. CEZA DAİRESİ
E. 2006/1006
K. 2006/1440
T. 7.3.2006
• RÜŞVET SUÇU ( Hükümlünün Görevli Memura Rüşvet Teklif Ettiği ve Bu Teklifin Görevli Memurca Kabul Edilmediği - Suçun Teşebbüs Aşamasında Kaldığı )
• MEMURUN RÜŞVET TEKLİFİNİ KABUL ETMEMESİ ( Suçun Teşebbüs Aşamasında Kalması - Suçun Oluşabilmesi İçin Rüşvet Verilmesi Veya Rüşvet Konusunda Anlaşmaya Varılması Gerekeceği )
• SUÇA TEŞEBBÜS ( Rüşvet - Hükümlünün Görevli Memura Rüşvet Teklif Ettiği ve Bu Teklifin Görevli Memurca Kabul Edilmediği/Suçun Teşebbüs Aşamasında Kaldığı )
5237/m. 252
ÖZET : Rüşvet verme suçunun oluşabilmesi için rüşvet verilmesi veya rüşvet konusunda anlaşmaya varılması gerekeceği somut olayda ise hükümlünün görevli memura rüşvet teklif ettiği ve bu teklifin görevli memurca kabul edilmediği, bu durumda suçunun teşebbüs aşamasında kaldığının gözetilmemesi bozmayı gerektirir.

DAVA : Rüşvet teklif etme suçundan hükümlü hakkında 5237 Sayılı TCK.nun uygulanıp uygulanamayacağı ile ilgili olarak ( R. ) Ağır Ceza Mahkemesinden verilen 6.6.2005 gün ve 2001/3 Esas, 2002/83 Karar sayılı hükmün süresi içinde Yargıtay'ca incelenmesi hükümlü müdafii tarafından istenilmiş olduğundan dava evrakı C.Başsavcılığından tebliğname ile daireye gönderilmekle incelenerek gereği düşünüldü:

KARAR : 5252 sayılı Yasanın 9/1. maddesi, 1 Haziran 2005 tarihinden önce kesinleşmiş hükümlerle ilgili olarak TCK.nun lehe olan hükümlerinin derhal uygulanabileceği hallerde duruşma yapılmaksızın da karar verilebileceğini öngörmüş ise de; sonradan yürürlüğe giren kanunla suçun unsurlarında, sair cezalandırılabilme şartlarında, suçun karşılığında öngörülen ceza yaptırımlarında ve bir cezaya mahkum olmaya bağlı kanuni neticelerindeki değişikliklerin ve bunların uygulama olanaklarının değerlendirilebilmesi, olaya tatbik imkanı bulunan yasaların leh ve aleyhteki bütün hükümleri ayrı ayrı ele alınarak sonuçlar karşılaştırılıp, lehe olan yasanın belirlenebilmesi, değişen temel ceza ile artırım ve indirim oranları belirlenirken taktirin doğru kullanılabilmesi ve gerektiğinde kesinleşen önceki hükümde değişiklik yapılabilmesi için duruşma açılıp, tüm bunların neden ve gerekçeleri ile her iki yasayla ilgili değerlendirme sonuçlarının denetime olanak verecek şekilde kararda gösterilerek hüküm kurulması gerektiğinin ve ayrıca 5237 Sayılı TCK.nun 252/1. maddesinde düzenlenen rüşvet verme suçunun oluşabilmesi için rüşvet verilmesi veya rüşvet konusunda anlaşmaya varılması gerekeceği somut olayda ise hükümlünün görevli memura rüşvet teklif ettiği ve bu teklifin görevli memurca kabul edilmediği, bu durumda suçunun teşebbüs aşamasında kaldığının gözetilmemesi,

SONUÇ : Bozmayı gerektirmiş hükümlü müdafiinin temyiz itirazları bu itibarla yerinde görülmüş olduğundan hükmün bu sebepten dolayı 5320 sayılı Kanunun 8/1. maddesi gözetilerek CMUK.nun 321. maddesi uyarınca BOZULMASINA, 7.3.2006 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.

T.C.
YARGITAY
5. CEZA DAİRESİ
E. 2006/1974
K. 2006/2074
T. 20.3.2006
• RÜŞVET ( Suçunun Tamamlanması İçin İki Tarafın Rüşvet Konusunda Anlaşmaya Varması Gerektiği - Suçun Tespiti ve Sanığın Yakalanmasını Temin Amacıyla Talebi Kabul Etmiş Gibi Gözüküp Parayı Verdiği/Rüşvet Anlaşmasının Varlığından Söz Edilemeyeceği )
• SUÇUN TESPİTİ VE SANIĞIN YAKALANMASINI TEMİN ( Amacıyla Talebi Kabul Etmiş Gibi Gözüküp Parayı Verdiği - Rüşvet Anlaşmasının Varlığından Söz Edilemeyeceği )
• SANIĞIN YAKALANMASINI TEMİN ( Amacıyla Talebi Kabul Etmiş Gibi Gözüküp Parayı Verdiği - Rüşvet Anlaşmasının Varlığından Söz Edilemeyeceği )
5237/m.252/1
ÖZET : Vergi denetmeni olan sanığın usulsüzlük cezası kesmeme karşılığında katılandan iki milyar lira rüşvet istediği, talep edilen parayı esasen vermek istemeyen katılanın durumu emniyete bildirdiği, seri numaraları alınan paraların sanığa verilmesini müteakip yapılan operasyonla yakalandığı, 5237 Sayılı TCK.nun 252/1. maddesine göre, rüşvet suçunun tamamlanması için iki tarafın rüşvet konusunda anlaşmaya varmasının gerektiği, olayımızda ise rüşvet verme düşüncesinde olmayan katılanın suçun tespiti ve sanığın yakalanmasını temin amacıyla talebi kabul etmiş gibi gözüküp parayı verdiği, bu durumdan iki tarafın serbest iradesine dayanan rüşvet anlaşmasının varlığından söz edilemeyeceği ve bu nedenle sanığın eyleminin rüşvet almaya teşebbüs niteliğinde olduğu gözetilmelidir.

DAVA : Rüşvet alma suçundan hükümlü Ömer Aydın'ın hakkında 5237 Sayılı TCK.nun uygulanıp uygulanmayacağı ile ilgili olarak ( MERSİN ) 2. Ağır Ceza Mahkemesinden verilen 7.6.2005 gün ve 2001/394 Esas, 2002/93 Karar sayılı hükmün süresi içinde Yargıtay'ca incelenmesi hükümlü müdafii tarafından istenilmiş olduğundan dava evrakı C.Başsavcılığından tebliğname ile daireye gönderilmekle incelenerek gereği düşünüldü:

KARAR : 5252 Sayılı yasanın 9/1. maddesi: 1 Haziran 2005 tarihinden önce kesinleşmiş hükümlerle ilgili olarak TCK.nun lehe olan hükümlerinin derhal uygulanabileceği hallerde duruşma yapılmaksızın da karar verilebileceğini öngörmüşse de; sonradan yürürlüğe giren Kanunla suçun unsurlarında, sair cezalandırılabilme şartlarında, suçun karşılığında öngörülen ceza yaptırımlarında ve bir cezaya mahkum olmaya bağlı kanuni neticelerindeki değişikliklerin ve bunların uygulama olanaklarının değerlendirilebilmesi, olaya tatbik imkanı bulunan yasanın belirlenebilmesi, değişen temel ceza ile artırım ve indirim oranları belirlenirken takdir hakkının isabetli kullanılabilmesi, her iki yasayla ilgili değerlendirme sonuçlarının denetime olanak verecek şekilde kararda gösterilmesi ve gerektiğinde kesinleşen önceki hükümde değişiklik yapılabilmesi için duruşma açılıp tüm bunların neden ve gerekçeleri de gösterilerek hüküm kurulması, gerektiği gözetilmeden dosya üzerinden yazılı şekilde karar verilmesi,

Vergi denetmeni olan sanığın usulsüzlük cezası kesmeme karşılığında katılandan iki milyar lira rüşvet istediği, talep edilen parayı esasen vermek istemeyen katılanın durumu emniyete bildirdiği, seri numaraları alınan paraların sanığa verilmesini müteakip yapılan operasyonla yakalandığı, 5237 Sayılı TCK.nun 252/1. maddesine göre, rüşvet suçunun tamamlanması için iki tarafın rüşvet konusunda anlaşmaya varmasının gerektiği, olayımızda ise rüşvet verme düşüncesinde olmayan katılanın suçun tespiti ve sanığın yakalanmasını temin amacıyla talebi kabul etmiş gibi gözüküp parayı verdiği, bu durumdan iki tarafın serbest iradesine dayanan rüşvet anlaşmasının varlığından söz edilemeyeceği ve bu nedenle sanığın eyleminin rüşvet almaya teşebbüs niteliğinde olduğu gözetilmeden, 5237 Sayılı TCK.na göre suçun tamamlandığı kabul edilip, bu sonuca bağlı olup anılan yasanın lehe olmadığına karar verilmesi,

SONUÇ : Kanuna aykırı hükümlü müdafiinin temyiz itirazları bu itibarla yerinde görülmüş olduğundan hükmün bu sebeplerden dolayı 5320 sayılı Kanunun 8/1. maddesi gözetilerek CMUK.nun 321. maddesi gereğince ( BOZULMASINA ), 20.03.2006 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.

T.C.
YARGITAY
İÇTİHADI BİRLEŞTİRME GENEL KURULU
E. 1942/12
K. 1944/11
T. 29.3.1944
• ASKERİ SUÇ ( Anlam ve Kapsamı )
• ASKER KİŞİNİN İŞLEDİĞİ RÜŞVET ALMAK SUÇU ( Muhakemenin Terhisten Sonra Askeri Mahkemede mi Genel Mahkemede mi Yapılacağı )
• GÖREV ( Asker Kişinin İşlediği Rüşvet Almak Suçu )
• ASKER KİŞİNİN İŞLEDİĞİ SUÇTAN DOLAYI TERHİSTEN SONRA MUHAKEME ( Genel Mahkemede mi Askeri Mahkemede mi Yapılacağı )
1841 s. Gümrük Muhafaza Memurlarının Askeri Teşkilata Göre Tensiki Hakkında Kanun m. 19 ( Bu yasa, 1956 g. ve 6815 s. yasa ile yürürlükten kaldırıldı. )
3157/m.18 ( Bu yasa, 1945 g. ve 4767 s. yasa ile yürürlükten kaldırıldı. )
ÖZET : Gümrük Muhafaza ve Orman Koruma Teşkilatı yasalarıyla kurulan askeri birliklerdeki erlerin koruma hizmetleri sırasında işledikleri rüşvet almak suçlarından dolayı yargılanmalarının, askeri ödevlerini bitirdikten sonra, askeri mahkemelerde değil, genel mahkemelerde yapılması gerekir.

DAVA VE KARAR : Askerlerin işledikleri rüşvet almak suçlarına müteallik tahkikat ve muhakemenin terhislerinden sonra dahi askerî kazaya tabi olup olmadığı hususunda Ceza Umum Heyetinin 27.11.1939 tarih ve 219/214 ve 22.4.1940 tarih ve 66/72 sayılı ilamları arasında hasıl olan içtihat ihtilafının tevhidi için Adliye Vekilliğinin 31.3.1942 tarih ve 599/389 sayılı yazısiyle gönderilen ilam suretleri teksir ve tevzi olunarak 29.3.1944 tarihine müsadif çarşamba günü Birinci Reis Halil Özyörük'ün Reisliği altında toplanan Heyeti Umumiyede keyfiyet müzakereye konulması üzerine Birinci Reis tarafından mübayenet izah edildikten sonra söz alan:

Dördüncü Ceza Reisi Zahir Sencer : 1939 senesindeki karar münferittir. Ondan sonraki kararlara göre umumî mahkemelere aittir.

Vehbi Yekebaş : Bendenize göre askerin asker bulunduğu zaman rüşvet alması askerî bir suçtur. Usuldeki istisnayı buraya teşmil edemeyiz. Askerî Ceza Kanunu bu suçu metnine almış olmasına göre bu artık askerî suçtur. O halde askerî mahkemelere aittir.

Üçüncü Ceza Reisi İ. Ertem : İlk ve son kararlarımıza hakim olan zihniyet, ( Askerî Ceza Muhakemeleri Usulü Kanununun ikinci maddesini okudular. ) Askerî suç olup olmadığını anlamak lazımdır.

135 inci maddesinde Türk Ceza Kanununun tatbik edileceğini söylüyor ve bu suretle rüşvet alanların cezasını kendisi tayin ediyor. 135 inci maddeye verilecek mana işi halleder. Askerî Ceza Kanununa girmiş bir maddedir.

Ticaret Reisi F.H. Demirelli : Askerî mahkemeler istisnai mahkemelerdir. Onların vazifesi tahdididir ve böyle anlamak lazımdır. Usulün altıncı maddesini okudular. Ruhu mesele askerî bir cürümle münasebettar olmasıdır. Muhtacı tetkik olacaktır. Askeri cürüm bizzat askerlik vazifesiyle alakalı bir cürümdür. Ormanı beklemek askerî vazife değildir. Orman Koruma Teşkilat Kanununun on sekizinci maddesi de bunları askerî cürüm saymamıştır. Ancak vazifeli kılmıştır. Haddi zatında askerî vazife değildir, amma askerî usule tabi olsun demiştir. Heyeti Umumiyenin ikinci kararı doğrudur.

Akil Aksöz : Askerin sarhoşluğu askerî bir vazife olmadığı halde Askerî Ceza Kanunu ile tecziye edilir. Binaenaleyh rüşvet meselesinde de böyle olmak, askerî mercii kabul etmek lazımdır. Umumî Heyetin 39 senesindeki kararı doğrudur.

Vehbi Yekebaş : Bendeniz de istisnayı tahdit etmeğe taraftarım. Bir işin umumî bir kaza merciinden alınarak hususî bir kazaya tabi tutulması bir sarahata mevkuftur. Çünkü Teşkilatı Esasiye Kanunu mucibince asıl olarak kaza işleri adli mahkemelere mevdudur. Aksi de tıpkı bunun gibi bir nassa muhtaçtır ki bir misalini Askerî Muhakeme Usulünün "askerî cürüm" ünde buluyoruz. O halde şimdi bizim için ihtilafın halli bu "askeri cürüm" ün mefhumunu tayin etmektir. Vakıa bunu nazari olarak bizzat askerî mahiyeti haiz olan cürüm manasında tayin eylemek arzusuna delalet eder bazı mütalaalar ileri sürüldü, amma bu müşkülümüzü kat'i olarak halle medar olmaz. Çünkü o zaman da bizzat askeri mahiyeti haiz suç ne demektir, diye ikinci bir münakaşaya ihtiyaç hasıl alacak. Buna meydan kalmamak üzere Askerî Ceza Kanununun bir hükme raptettiği cürümleri askerî addetmek bu ihtilafın halli için en kat'i bir kıstas olur sanırım. Askerî Ceza Kanununun tayin ettiği bu hüküm ister doğrudan doğruya tayin edilsin, ister umumî Ceza Kanunundaki cezanın tayin edileceğini beyan suretinde olsun, farketmez. Çünkü mesela askerî cürümlere iştirak şekilleri de umumî Ceza Kanununun iştirak kaidelerine mütedair hükümlerle tayin edilir. O halde bir şerik terhis edilirse Umumi mahkemelere mi sevkolunacak? Bu şüphesiz doğru olmaz. Askerî Ceza Kanununun 135 inci maddesinin sarahatı olmasaydı askerlerin rüşvet alması meşruiyet mi iktisap edecekti? O da hayır! Elbette Umumî Ceza Kanununa göre cürüm teşekkül edecek ve takip olunacaktı. O halde 135 inci maddenin atfı bunu askerî cürümler arasına almak kastına matuf addedilmek gerektir ve netice olarak da bu suç askerî suçtur.

İ. Hakkı Kutengin : Askerî Ceza Kanunu ehemmiyetli suçlardan dolayı kendisi madde koymuştur. Binaenaleyh bir askerin silah çalması ile bir askerin halı çalması arasında fark vardır. Binaenaleyh Ceza Kanununa eklediği maddeler umumî mahkemelere aittir.

Zahir Sencer : Burada nazara alacağımız askeri bir suç olup olmadığıdır.

Fahreddin Karaoğlan : Askeri Ceza Kanununun birinci ve ikinci ve Askeri Ceza Usulünün ikinci ve altıncı maddelerinin sarih hükümlerine göre umumî mahkemelere ait olacağından Birinci Reis ve F. Hulusi Demirellinin noktai nazarına iştirak ettiğini söyledi.

Birinci Reis : ( Hadiseye taalluk eden 3157 sayılı kanunun birinci ve on sekizinci maddeleriyle 1858 sayılı kanunun on dokuzuncu maddesi okunduktan sonra ) Asıl askerlik vazifesi başkadır. Buradaki vazife başkadır. Binaenaleyh hadisemizi ilgileyen suçluların muhakemesi umumi mahkemelerde görülmek lazımdır, dedikten sonra reye vaz edilerek neticede:

Askeri şahıslardan her hangi birinin Türk Ceza Kanununun üçüncü babının üçüncü faslında yazılı suçlardan ( yani rüşvet cürümlerinden ) birini işlemesi halinde o fasıldaki cezalarla cezalandırılacağı Askerî Ceza Kanununun 135 inci maddesinde gösterilmiş olmasına ve her ne kadar askeri şahısların münhasıran Türk Ceza Kanunun yazılı cezaları müstelzim fiillerinden askerlik hizmet ve vazifelerine taalluk edenlerin muhakemesinin askerî mahkemelerde yapılacağı Askeri Ceza Muhakemeleri Usulü Kanununun birinci maddesinin iki numaralı bendinde yazılı ise de bu hüküm ile askerlik sıfatının yani askeri şahsı askeri mahkemeye bağlıyan alakanın devam etmekte bulunması hali gözönünde tutulmuş olup bu sıfat ve alakanın terhis ve veya başka bir sebeple zail olması takdirinde işlenilen suç askeri bir cürüm ile münasebetli olmadıkça ciheti askeriyece takibata başlanılmış olsa bile artık askeri mahkemelerin salahiyeti kalmayacağı ayni kanunun birinci maddesinin B bendiyle dördüncü ve hassaten altıncı maddesinden anlaşılmakta olmasına ve Askeri Ceza Kanunu yalnız kendisinin ölüm, ağır hapis ve hapis cezalariyle cezalandırmış olduğu cürümlerin askeri cürüm olduğunu ilk maddesinde tesbit etmiş olup buna mukabil askeri şahısların ( askeri olmıyan suçları için ) Türk Ceza Kanunu hükümlerinin tatbik olunacağını ikinci maddesinde beyan etmek suretiyle o şahısların münhasıran Türk Ceza Kanunu hükümlerini ilgilendiren suçlarının askeri cürüm olmadığını açıkça göstermiş bulunmasına göre 1841 numaralı Gümrük Muhafaza ve 3157 numaralı Orman Koruma Teşkilatı kanunlariyle müteşekkil askeri kıt'alara mensup erler tarafından muhafaza ve koruma hizmetleri esnasında işlenilmiş olup yukarıki sarahatlar hükmünce askeri cürüm sayılması mümkün olmıyan ve her hangi askeri bir cürüm ile münasebetleri de anlaşılamıyan rüşvet almak cürmünden dolayı o kanunların on dokuzuncu ve on sekizinci maddeleri delaletiyle Askeri Ceza Muhakemeleri Usulü Kanununun ikinci ve yedinci maddelerine tevfikan askerlik sıfat ve hizmetlerinin devamı müddetince askeri mahkemelere ait bulunan muhakemelerinin terhislerinden sonra ayni kanunun altıncı maddesine tevfikan umumi mahkemelerde icrası lazım geleceğine 29.3.1944 tarihinde altı muhalif reye karşı kırk sekiz reye baliğ sülüsan çoğunluğiyle karar verildi.
T.C.
YARGITAY
CEZA GENEL KURULU
E. 1977/4-396
K. 1977/436
T. 12.12.1977
• RESMİ SIFATI HAİZ MEMURA HAKARET ( İzinli Asker Olan Sanığın Karakol Önünde Sarhoş Olarak Askerlik Aleyhine Küfür Etmesi )
• GÖREVİNDEN DOLAYI HAKARET ( İzinli Asker Olan Sanığın Karakol Önünde Sarhoş Olarak Askerlik Aleyhine Küfür Etmesi )
• ASKERE KÜFRETME ( Küfürü Önlemeye Çalışan Jandarma Erine Hakarete Devam Etmesi Eyleminde Mağdurun Görevinden Dolayı Hakarete Uğradığının Kabulü )
765/m.266,267
ÖZET : İzinli asker olan sanığın ilçe jandarma karakolu önünde sarhoş olarak askerlik aleyhine küfür etmesi üzerine önlemeye çalışan jandarma erine hakarete devam etmesi eyleminde mağdurun görevinden dolayı hakarete uğradığının kabulü gerekir.

DAVA : Resmi sıfatı haiz memura hakaretten sanık C.`nin Ceza Kanunu`nun 266/1, 59 ve 647 sayılı Yasanın 4. maddesince hükümlülüğüne dair Dereli Asliye Ceza Mahkemesi`nden verilen 5.7.1977 günlü hüküm sanığın temyizi üzerine Yargıtay Dördüncü Ceza Dairesi`nce onanmıştır.

Dördüncü Ceza Dairesi`nin 13.9.1977 gün ve 4688 sayılı onama kararına karşı C. Başsavcılığı`nın 17.10.1977 gün ve 67 sayılı itirazı üzerine dosya Birinci Başkanlığa gönderilmekle Ceza Genel Kurulu`nca okundu, gereği konuşulup düşünüldü:

KARAR : Resmi sıfatı haiz jandarma eri N.`ye huzurunda ve ifa ettiği görevden dolayı hakaretten sanık C.`nin TCK.nun 266/1, 59 ve 647 sayılı Yasanın 4. maddesince mahkumiyetine ilişkin hükmü özel daire; tebliğnamedeki ( hakaretin ifa edilen görevden dolayı olmayıp görev sırasında yapıldığına ve eylemin TCK.nun 266/1. maddesine değil 267. maddesine uygun nitelikte olduğuna ) ilişkin düşüncenin reddiyle onanmıştır.

C. Başsavcılığı itiraz yazısında özet olarak; oluşa göre müşteki jandarma eri idari görevini yaptığı sırada hakarete uğramış, eylem TCK.nun 266/1. maddesine değil 267. maddesine uyduğu halde 266/1. madde ile hüküm kurulması yasaya aykırı görüldüğünden onama kararının kaldırılmasına ve yerel mahkeme hükmünün tebliğname gibi bozulmasına karar verilmesini istemiştir.

Dosya kapsamına, oluşa ve mahkemenin kabulüne göre askerlikten izinli olarak köyüne dönen sanık C. aldığı alkollü içki etkisiyle aşikar bir halde sarhoş olarak ... İlçesi .... Caddesinde askerliğin anasını avradını S.K. edeyim" demek suretiyle ulu orta küfürde bulunmuştur. İlçe Jandanma Karakol binası idari bölümünde çalışmakta olan mağdur jandarma eri N. pencereden sanığa "küfür etme evine git" demiş; sanık ise "bende askerim aşağı in kozumuzu paylaşalım seni S.K. ederim" sözleriyle hakarette bulunmuştur. Polis kuruluşu olmayan ilçelerde polisin önleyici kolluk görevinin Jandarma tarafından yerine getirileceği cihetle müşteki idari bir görevde olsa bile söz konusu olaya el koyabilir. Müşteki Jandarma Eri önleyici zabıta görevini yaptığı sırada hakarete uğramıştır.

Bu itibarla itirazın reddine karar verilmelidir.

Çoğunluk kararına katılmayan üyeler ise, oluşa göre hakaretin görevden dolayı olmayıp görev sırasında yapıldığından itirazın kabulü yolunda oy kullanmışlardır.

SONUÇ : Yukarıda açıklanan nedenlerle itirazın REDDİNE, dosyanın gereği için C. Başsavcılığı`na gönderilmesine 12.12.1977 gününde üçte ikiyi geçen çoğunlukla karar verildi.
Sanırım bu Yargıtay kararları, kafanızdaki tüm soru işaretlerini ortadan kaldıracaktır sayın meslektaşım.